Metin Tombul Ağabey’i şiirlerinden tanıdım başlangıçta. Soy isminden midir nedir hep kilolu, iri yarı bir kişi olarak hafızamda canlandı. Kendisi ile müşterek dostlarımızın bulunması sebebiyle çalışmalarından çoğu zaman haberdar oldum. Ancak bir türlü bir araya gelip tanışmak nasip olmamıştı. Kendisi ile ilk tanışmamız, yaklaşık 7-8 sene önce Metin Ağabey’in hazırladığı “Erzincan Dil Sözlüğü” adlı kitabının basılması vesilesi ile tanıştık.
Hayalimde canlandırdığımın aksine, soyadının hiç bir yansıması yoktu fiziğinde... Zayıf, zayıf olduğu kadar hareketli, yerinde duramayan bir yapısı vardı. Vücudunun yapısı gibi zarif hareketleri olan kibar bir insandı.
Onu her gördüğümde bir arkadaşı ile buluşmak üzere yola çıktığını, birilerinin kendisini beklemekte olduğunu anlamak her zaman mümkündü. Yani toplumun içerisinde, insanlarla diyaloğu hiç eksik etmeyen., onlar için bir şeyler yapmaya çaba gösteren bir yapısı vardı Metin Ağabey’in .
Bir ara kendisini Vehbi Yurt Kardeşimle tanıştırırken kendisine, ‘Vehbi, dikkat et, Metin Abi’ye fazla yaklaşma, o bağımlılık yapıyor.” Demiştim. Gerçekten onu tanıyanlar ondan artık ayrı kalamıyorlardı. Onun dostluğu gelip geçici dostluklardan değildi. Dostluğu mezara kadar giden dostluklardandı.
Bazen Kendisini birisi ile tanıştırdığım zaman “Gel seni mağdanusları sarhoş eden adamla tanıştırayım” derdim. Onun bir şiirinde geçen betimlemeyi vurgulayarak tanıtırdım. Tabi alıntı Duydun mu? Adlı şiirin aşağıdaki mısralarındandı.
Dılo Yaşar getmiş bağı suvara,
Küreği dayiyken kerpiç duvara,
Irakkı şüşesi düşmüş gavara
Mağdanuslar sarhoş olmuş duydun mu?
Ölüm Haberini alan ve kendisi ile okul arkadaşı olan değerli yazar ve fotoğraf sanatçısı dostum, Sudi Yenigün dostluğumuzu bildiği için telefon açmıştı. Vefat haberini verecekti. Benim vefatımı duyduğumu öğrenince bir şeyler söyleyemedi. Ama telefonda sesinin kısıldığını ağladığını hissettim. Yani ilk okul sıralarında kurduğu dostlukları yetmişli yaşlara kadar ömrünün sonuna kadar götürebilen insan sayısı azdır. Aslında bağımlılık yapıyor dediğim de buydu.
İki ay kadar önce Erzincan’daydı. Çok sevdiği memleketindeydi. Burada başlayan rahatsızlığı Antalya’da da devam etti.
Sanki yakın bir zamanda öleceğini biliyormuş gibi, bütün dostlarını topladı. Birlikte olduk. Koyu bir sohbet oldu, şakalaşmalar, gülüşmeler uzun sürmedi. Çünkü Metin Ağabey hastaneden yeni çıkmış ve yorgun düşmüştü. Onun kalkışı ile birlikte dostları da kalkmıştı. Yani dostların tutkalı gibiydi o. O varsa insanlar birlikte saatlerce oturup saatlerce konuşabilirdi. O yoksa konuşulanlar sadece zaruri şeyler gibiydi.
Geçtiğimiz yıl “Sözlü ve Sosyal Tarihi ile Üzümlü” kitabını hazırlıyordum. Erzincan ağzı ile ilgili yazdığı şiirleri çok beğendiğim için ona Cimin ile ilgili bir şiir yazmasını istemiştim. O da bana, ‘Ben Cimini tanımam ki, tanımadığım yerle ilgili nasıl şiir yazarım” demişti. Bir liste hazırladım. Yer adları, kişi adları, Cimin ağzında geçen değişik kelimeler saire, kocaman bir liste oluştu. Bu listeye göre bir şeyler yazacaktı ve biz de onu hazırladığımız kitaba koyacaktık.
Önce bir şiir yazmıştı, şiiri de aşıkların ayak tabir ettiği “Zati bende abunnara yanıyam’ nakaratı ile devam edecekti. Başladığı şiir aynen şöyleydi
Çahonun gölünde keklikler çimiy
Boz dana havluda ineği emiy
Halil İbrahim beg heç bişey demiy
Zati Ben de abunnara yaniyam
Yukarıdaki şiirin ardından yeniden çalışmaya başladı ve Cimin’i anlatan “Gel ki göresen “ adlı şiiri kaleme aldı. Tabi Cimini tanımayan birisinin cimin şiirinde hata yapması doğaldı. Bir akşam Semra hanım ve Metin Ağabeyin eşi Vala Hanımla birlikte oturduk, şiirin eksikliklerini düzelttik, birkaç mısra da ben ekledim ve Cimin şiirini tamamladık.
Kitaplarına önsöz yazdım. Zaman zaman şiirlerine şerh koydum. Ben olsam böyle yazardım dedim. Ama o düşüncesinde ısrarlıydı. Kararlıydı. Ben kendisine, “Bu şiiri kendin için yazıyorsan, nasıl yazsan olur. Benim için yani okuyucu için yazıyorsan bu olmaz” diye itiraz koyardım. Uzun uzadıya tartışırdık. Ama genellikle onun dediği olurdu.
Tabir yerinde ise, onun bana, benim ona nazımız geçerdi. Kitaplarının birkaçının kapağını birlikte çalıştık. Oturduk günlerce, saatlerce emek verdik. O da bıkmadı ben de bıkmadım. Kapak fotoğraflarını ben çektim, benim çektiğim fotoğraflardan kullandık.
Metin Tombul için vefat etti diyorlar, halbuki o şiirleri ile dünya durdukça yaşayacak olan nadir insanlardan birisi.
Bir ara ölümü anlatan bir şiir yazmıştım Şiirin adı “Dört işlem” O şiirde:
Yarından dünü çıkardım elde gene dün kaldı,
İyiyle kötüyü çarptım arkamda bir ün kaldı.
Dakika saat saniye dört mevsimde dört işlem.
Düğün mü bu seyran mı bilmediğim gün kaldı…
Meğerse bilmediğimiz gün 1 Ekim 2014 imiş.
Allah taksiratını affetsin, mekanını cennet eylesin.