Millet olarak rahata kavuştukça, işlerimiz kolaylaştıkça ananelerimizi, kültürlerimizi unutuyoruz, sorumlu olduğumuz aile bireylerini unutuyoruz. Keza sanatlarımızı, tasarruflarımızı, el becerilerimizi, ikramlarımızı, çevremizi unutup menfaatlerimizi ön plana çıkarıyoruz. Sanki yeni teknoloji ve bilimlere kavuştukça etrafımızdakiler de savuşuyorlar.
Şehir evlerimizin bahçelerinde, elimizle yetiştirdiğimiz meyvelerimiz sebzelerimiz ve ekmek pişirdiğimiz tandırlarımız vardı, bahçe ocaklarımız vardı, kurumuş dallarını yaktığımız odunlarımız vardı. Böyle fırınlara, marketlere koşmuyorduk. Rahatlık, kolaylık ve huzur veren doğalgaz cevheri süregelen kültürlerimizi de yok ederek ülkemin en ücra köşelerine doğru yol almaktadır.
Dikkat ediyorum da son üç yılda yapılan apartman dairelerinin hiçbir bölümünde soba baca delikleri yok. Ya bir gün doğalgaz vanaları kapanırsa, ya bir gün savaş veya bir afet gelirse, ya bir gün şah damarımız elektrikler kesilirse, ya bir gün kombimiz bozulur veya maddi sıkıntılarımız olursa! Ocaklarımız onunla yanıyor, evlerimiz, işyerlerimiz onunla ısınıyor, tesislerimiz onunla çalışıyor. Bütün bu varsayımlardan yola çıkarak hiç değilse dairelerin veya iş yerlerinin bir bölümünde soba baca mecburiyeti getirelim.
Fırınlı kovalı, turbo vs. sobalarımız vardı, artık kimse elini soğuktan sıcağa sokmak istemiyor, her şeyin kendiliğinden oluşmasını bekliyor. İster istemez yavaş yavaş bu soba kültürümüzde ortadan kaldırıyorlar çünkü sadece doğal gazımız var. Tekrar yineliyorum ve daha evvel yazmış olduğum Soba Bacaları yazımda bu konuya açıklık getirmiştim, bilhassa karasal iklime sahip şehirlerimizde verilecek ruhsatlarda zorunlu bir hale getirilmelidir.
Atmosferde hava kirliliğini önleyen doğalgaz nimetine asla karşı değilim ama soba kültürümüzü de silip bir kalemde atmayalım, hurdacılara demir olarak satmayalım. Evimizin bir köşesinde ve üzerini bezeklerle süslenmiş örtülerle bir anı olarak çocuklarımıza unutulmaz güzel bir hatıra bırakalım. Olur ki, bir gün ihtiyaç duyarlar.
Ne ocak yakan kınalı eller var ne odun kıran nasırlı eller var, ne kucak açan insanlar var, ne de muhabbetle ve ailece oturduğumuz yer sofralarımız var. Sebepsiz streslerin eşiğinde meşgale bulamayıp etrafını eşeleyen bahaneler arayan insanlar var.
Hayatımız sadece bu pamuk ipliğine bağlı olmasın, bir muadili olsun, her zaman bir tedbirimiz ve itiyadımız olsun.