Tarihte “zaman” algısı, kaynak ve kaynakların kullanımı: Tarih için bir anlamda geçmiş, tarihçinin kendi içinde bulunulan zamanın bir yönü ya da fonksiyonudur (Collingwood, 2000, s.161 ). Geçmişin ele alınması, ancak bu geçmiş içerisinde “ tikelin gerçekten nasıl olduysa öyle incelenmesi ve açıklanmasıdır” da denmektedir (Wallersteine, 337). Burada tikelden kasıt tek tek olaylardır.

Tarihsel metodolojinin tek tek olayların açıklanması anlayışı, tarihsel metodun idiyografik olduğu kanaatine ve buna uygun yazımlara neden olmuştur. Ancak tarihte geçmiş, uzamsal bağlamla bir olayla örtüşmez. O an, bugünden bakıldığında kendi kronolojik an sınırı içerisinde kavranmaz. Geçmişteki an, kendi içinde geçmişi ve geleceği içermektedir. Yani tarihsel geçmiş, kendi geçmişi, kendisi ve kendi sonrası zamanıyla birlikte ele alınır. Bu yargı aynı zamanda nomotetik bir açılım izi taşır. Tarihçi – geçmiş düzleminde ortaya çıkan sonuç ise, tarihçinin dört boyutlu bir zaman algısının bilincinde olmasının zorunluluğudur. Tekrar etmeyi göze alarak tarihçinin kendi zamanının insanı olmasından hareketle, diyebiliriz ki, üç boyutlu geçmiş bugünkü an’la eklemleşerek dört boyutlu bir zaman ortaya koymaktadır.
Kaynak ve belge kullanımı: Tüm bilimlerde, özellikle sosyal bilimlerde ve tarih yazımında kavramların nasıl, nerede ve ne amaçla kullanılacağı büyük önem taşır. Sayısız bilimsel çabaların, buluşların ve gelişmelerin itici gücü bu kavramlardır. Bu nedenle zaman, yer, olay, olgu gibi kavramların yanı sıra kaynak, belge ve bunlar arasındaki ilişkilere açıklık getirilmesi gerekir. Tarihin araştırma, teknik ve metotlarına ilişkin çalışmaların çoğunda bu iki kavram arasındaki fark ortaya konmadığı gibi, kaynakların gruplandırılmasında da bazı ihtilaflar göze çarpar. İfade tarzı olarak “belge ve kaynak” deyimi telaffuz edilse de (İsmail Hakkı, 1933, 75) açıklamalarda yalnızca belge ya da kaynak kavramı aynı anlamda kabullenilerek birinden biri kullanılmıştır. Özellikle “ana kaynak”, “birinci el” ya da “ikinci el kaynak” konusunda farklı yaklaşımlarda bulunulduğu görülmektedir. Bu nedenle, “kaynak” ve “belge” arasındaki ayrıma dikkat edilmelidir. Gruplandırmanın; a) Olay bağıntıları içinde ve b) Yazılı yazısız olarak ele alınmasıyla, konunun daha açık ve anlaşılır olması sağlanabilir.
Tarihte kaynak; geçmişi aydınlatmak için kullanılan, belirlenen, hatta olay veya olguların oluşumunda etkisi olduğu düşünülen tüm yazılı, yazısız, soyut ve somut şeylerdir. Belge (vesika) ise herhangi bir olayın gerçekliğinin anlaşılmasında kullanılan yazılı veya yazısız somut dokümanlardır (Kyvig-Marty, 2000, 38). Görülüyor ki kaynak, çok daha kapsamlı şeyler ve nesnelerdir. Tarihsel olayların gerçekliğinin anlaşılması için kullanılan her belge, aynı zamanda kaynaktır. Ancak, kaynak olduğu düşünülen pek çok şey belge niteliği taşımaz. Örneğin, tarihsel bir olayın meydana gelişinde; o olayın geçtiği zamanın, toplumsal düşünce yapısının, coğrafi konumun, bireylerin dünya görüşlerinin (bilgisinin) önem ve etkisi vardır. Tarihin temel öğeleri olan zaman, insan, mekân, burada “kaynak” olarak gündeme gelmektedir. Bu öğeler tarihin apriorisidir. Ancak, belgelerle de kanıtlanan tekil bir olayda, o yerin, zamanın ve insanının konumu kaynak niteliği gösterir. Örneğin; Eski Mısır’ın “monarşik” karakterini kanıtlayan arkeolojik ve yazılı belgeler bulunur. Aynı coğrafya da Nil ırmağının tek olması ve bu tekliğinin merkezî bir yönetimin kurulmasını gerektirmesi, Mısır’daki “monarşik” yapının ortaya çıkışının hem nedeni hem de kanıtı olarak sunulur. Aynı şekilde Mezopotamya’da kent devletleri sürecinin uzun sürmesi, aynı yörede bölgesel devletlerin yine önemli bir zaman diliminde yer alması iki ırmak varlığıyla ilişkilendirilir. Görülüyor ki, genel çerçevede temel öğe olan mekân (coğrafya), belli bir olay ya da olaylar zincirinde, etken niteliğinin bir gereği olarak kaynaktır. Çeşitli olaylara neden olan veya oluşmalarında etkisi bulunan bu tür şeyler için belge yerine kaynak kavramı kullanılır.
Belge, herhangi bir biçimde kaydedilen bilgidir. Teknik olarak hangi biçimde (yazılı, görsel, ses kaydı vs.) ortaya çıkarsa çıksın, kaynaklandığı olayın ortaya çıktığı zamanı anlatır. Bu belgeler, olaylara tanık olanların gözlemlerini saklayarak, görüntü ve sesleri yakalayarak, devrin şartlarını listeleyerek, geçmişle ilişki kurulmasını sağlar (Kyvig-Marty, 2000, göst. yer.).
Tarihin temel öğesi olarak ele alındığında insan, zaman ve mekân; soyut ve kavramsal değerlerdir. Kaynak açısından vurgulandığında; herhangi bir insan, her hangi bir toplum, belli bir zaman ve belirli bir somut mekân vardır.
Kaynak ile belgenin ayrıştığı önemli bir nokta;   kaynak tasnifinde “birinci elden kaynak” deyiminin “birinci elden belge” deyimi şeklinde kullanılamamasından anlaşılır. Belgenin birinci ikinci eli olmaz, doğrudan kendisi olarak vardır, yanlış veya doğru bilgi içerir ya da sahte veya gerçektir. Buradan hareketle tarihsel bir olayı ispat etmek için aşağıda görüleceği gibi ikinci elden kaynağı göstermek yeterli değil, ancak bu kaynağın içerdiği belgeye dayalı bir bilgiyi göstermek akılcı olur.
Kaynak ya da belgelerin çok sayıda oluşları, değişik nitelikte bulunmaları ve kullanımlarındaki farklılıklar nedeniyle gruplandırma yapılır.
Kaynakların olay bağıntıları içinde gruplandırılması: Tarihteki bir olayın meydana gelişinin ürünü olan veya olayın geçtiği dönemde ortaya konulan veriler ana kaynakları oluşturur. Ana kaynak, geçmişte vuku bulan bir olayın kendisiyle birlikte varolan verileri, o olaya etken somut nesneleri içerir. Olayların meydana geldiği zaman, mekân ve insanların konumu, yani temel öğelerin kaynaklığı bu grupta ele alınması mümkün “kendiliğinden veri”ler olarak düşünülen şeylerdir. Çeşitli arkeolojik nesneler, devletlerin resmî belgeleri, bazı başarıların anısına dikilmiş kitabeler, doğrudan olayları yaşayan kişilerin yazdığı eser ya da notlar, her yıl meydana gelen gelişmeleri kaydeden yıllıklar ana kaynak sayılır. Bunlar, geçmişteki olaylarla doğrudan bağıntılı oldukları için tarih biliminde önceliğe sahiptir.
Hangi olaylardan sonra ortaya çıktığı bilinmeyen olgular vardır. Örneğin Mezopotamya’da Tanrı Ea’ya tapınılması bir olgudur. Bunun alt yapısına neden olan olayların bilgisinin belgesi olmadığı için, bilgilerimiz sınırlıdır. Buradan Ea’dan bahseden bir tapınak yazıtı, Ea’nın varlığına işaret ederken, Ea’ya tapınım olgusunun ana kaynağı rolüne sahip olur.
 Birinci elden kaynaklar: Ana kaynaklara dayalı olarak yazılan eserlerdir. Doğrudan ana kaynaklarına ulaşılamayan olayların bilinmesinde bu kaynaklar yoluyla bilgi edinilir. (Olayın kendisiyle birlikte varolmayan, bir olayın varoluşunda, onun varoluşunu kendisiyle birlikte ortaya çıkarıp) Bir olayın meydana gelişi sırasında kayda geçen ve o olayı belgeleyecek veriler yok; yerine, o olayın varlığını sonradan kayda geçirerek ilk kez bilmemizi sağlayan birinci el kaynaklardır. Örneğin, Herodotos Tarihi’ndeki birçok konu, Herodotos’un doğrudan içinde olmadığı ve sonradan derlediği bilgilerden oluşmuştur. Anlattığı olayın tanığı olmadığı için kendisine ulaşan bilgilerin birinci elden aktarıcılığını yapar. Bu nedenle, bazı bölümleri ana kaynak niteliğinde olmakla birlikte, bazı bölümleri birinci elden kaynak olma özelliğini taşır. Ayrıca, Strabon”un Geoprafia’sı, Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi de bu tür eserler arasındadır.
 İkinci elden kaynaklar (araştırmalar); ana kaynak veya birinci elden kaynaklardan yararlanılarak meydana getirilen eserlerdir.
 Kaynakların yazılı ya da yazısız niteliğine göre gruplandırılması: Görsel-yazısız kaynaklar, henüz yazının kullanılmadığı zamanlarda, içinde yaşanılan bir mağara ve bu mağaradaki resim ya da eşyalar, herhangi bir tapınak veya bir köprü bu gruba girer. “Kalıntı” adı verilen bütün bu eserler, üzerinde hiçbir yazı olmasa da ortaya konuldukları devirde yaşayan insanların hayatı hakkında önemli ifade araçları sayılırlar. Paleontolojik, arkeolojik, etnografik okumalarla (her ne kadar bu “okuma”nın ne olduğunu kavramaktan aciz tarihçilere tesadüf edilse de) dönemlerin niteliği hakkında oldukça sağlıklı bilgilere erişme imkânı bulunmaktadır.
Görsel kaynaklar içerisinde kalıntı niteliği taşımayan harita, resim, fotoğraf, diya, film gibi özellikle son zamanlar için önem taşıyan belgeler bulunmaktadır. Bu tür belgeler, gelecekte büyük değer kazanırlar.