Dün akşam yâdımadüştün de seni andım.
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demiş ilmin kapısı Hz. Ali. Değil bir harf, binler harf öğreten sevgili öğretmenimin hasretle ve muhabbetle ellerinden öpüyorum.
Annemden sonra yeniden hayata doğduran güzide insanı saygıyla selamlıyorum.
Okumanın ayaklar altına düştüğü şu zamanda senin sayende okuyor araştırabiliyorsam ne mutlu sana öğretmenim.
Hep derdiniz ya; “Çocuklar yediğiniz besinler nasıl vücudunuzu geliştiriyorsa, okuduğunuz kitaplar da ruhunuzu öyle yüceltir.” İşte şimdi anlıyorum,neden bazılarımızın ruhu cüce kalırken bazılarının yükseldiğini.
Yine o keyifle yazdırdığınız kompozisyonların bugün benim öğretmen/yazar olmamda ne denli büyük payı olduğunu size müjdelemek istiyorum öğretmenim.
Biliyorum siz şu anda uzaklardasınız ama hiç önemli değil; işte yazdığım bir kitabımı imzalıyor yüksek makamınıza gönderiyorum.
Ah öğretmenim! Ne derin izler bıraktınız bende. Yine anlıyorum ki hayatta insanın en şanslı anı çocukluğunda iyi bir öğretmeni yakalamasıymış.
O yüzden bahtiyar hissediyorum kendimi. Şimdi daha emin adımlarla geleceğe yürüyorum öğretmenim.
En çok o anlattığınız doyumsuz hikâyelerinizi özlüyorum. Hani şu, “yaslanın şimdi arkanıza size günün hikâyesini anlatacağım” deyişiniz var ya! Hiç unutmuyorum o hikâyeleri.
Hele birisi var ki beni can evimden vurmuştu öğretmenim. “İşte” dedim; “ben adam olacağım, hem de öğretmenim gibi adam gibi adam olacağım” dediğim gündü o gün.
Şu meşhur kaymakam hikâyesinden söz ediyorum. Sonunda babanın evladına söylediği, “ben sana kaymakam değil, adam olamazsın demiştim. Şimdi yine anlıyorum ki sen hala adam olamamışsın evlat” sözü ne kadar haklıymış öğretmenim.
İnsan, kaymakam olabilir, vali olabilir, doktor olabilir, hâkimolabilir… Ancak insan evladı olmadıktan sonra, insana dokunan insan canlı bir kişiliğe sahip olmadıktan sonra hiçbir kıymeti yoktur değil mi öğretmenim?
Bunları siz bize öğrettiniz canım öğretmenim; şimdi biz tereciye tere satmak gibi olmayalım. Ama siz, “boynuz kulağı geçermiş, sizler bizden daha iyi yerlere geleceksiniz” deyip sanki bugünleri görüyormuşçasına bizi hep motive ederdiniz.
Hiç unutmam, matematik dersinin ortasında kalkıp “biraz da insanlık dersi işleyelim çocuklar ne dersiniz?” cümlenizin arkasından başlardınız hayat hikâyeleri anlatmaya. Sonunda dönüp bize, “şimdi ne anladınız bu hikâyeden?” veya “bu kıssadan ne gibi hisseler çıkardınız?” deyip bize hayat dersleri verirdiniz.
Sonunda da “çocuklar iki artı ikinin dört ettiğini, dünyanın güneş etrafında döndüğünü, mevsimleri, günleri, ayları elbette öğrenirsiniz bir gün ama insanlığa hizmetin Hakk’a hizmet olduğunu şimdi öğrenmezseniz yarın çok geç olabilir korkarım” demeyi ihmal etmezdiniz öğretmenim.
İşte bendeniz kulağıma küpe yaptığım bu güzel nasihatlerle bugünlere geldim. Şimdilerde Anadolu’nun şirin bir kasabasında pırıl pırıl öğrencilerime benzer hayat hikâyelerini anlatıyorum.
Onlara sizden aldığım ilhamla helali, haramı, dürüstlüğü, ahlakı, çalışkanlığı, alın teriyle kazanıp harcamanın önemini anlatıyorum. Tıpkı sizin gibi, alın teri olmadan kazanılan milyarlarca servetten ise çalışıp hak ederek kazanılan az bir kazancın çok daha ehemmiyetli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum.
Siz benden haberleri soracak olursanız, ben çok iyiyim ve çok mutluyum öğretmenim. Çünkü bana tavsiye ettiğiniz en sevdiğim mesleği, öğretmenliği yapıyorum. Öğrencilerimi çok seviyorum. Onlarla bildiklerimi paylaşmak bana inanılmaz keyif veriyor.
Ve “iyi ki öğretmenim”, “iyi ki öğretmenimin izindeyim”, “iyi ki bildiklerimi kendime saklamayıp küçük beyefendilerle, hanımefendilerle paylaşabiliyorum” diyorum kendime.
Elbette bütün bunları yaparken bize aşıladığınız kitap sevgisinin sonucu olarak kitaplara çokça zaman ayırıyorum. Dediğiniz gibi, onların ne güzel ne masum dostlar olduğunu daha iyi anlıyorum şimdi.
Onlardaki okuma aşkı beni çok mutlu ediyor öğretmenim. Hele bazı afacanların, “öğretmenim biz de sizin gibi yazar olmak istiyoruz” deyişleri bana ayrı bir keyif veriyor. Onlara tıpkı sizin bize dediğiniz gibi, “iyi bir yazar olmak için çok iyi bir okur olmak gerekir” sözünü hatırlatıyorum.
Hayat en büyük öğretmenmiş sevgili öğretmenim. Ne hikâyeler var yanı başımda ah bir bilseniz. Yine anlıyorum ki insanı olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıymış. Yaşanan hikâyeleri ağlamaklı gözlerle dinlerken o güzel insanları anlamaya çabalıyorum.
“Öğretmenlik dört duvar arasında yapılan sıradan bir memuriyet işi değildir” deyişiniz geliyor da aklıma o insanlara daha bir anlamlı bakıyor, empati yapıyor ve uzanmaya çalışıyorum.
Beni merak etme sevgili öğretmenim. Çünkü ben senin eserinim. Eserinizle ne kadar övünseniz azdır kıymetli öğretmenim.
Şimdi eserine paha biçilmez nesiller yetiştirmek sırası bizdedir. Sen buraları düşünmeyesin. Buralar bende can öğretmenim, endişe etme.
Afiyetler diliyor, hürmet ve muhabbetle ellerinden öpüyorum canım öğretmenim.
(Ebedi öğrenciniz İhsan ÜNLÜ)