.

Şu günlerde Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. Yılını idrak ediyoruz.

Tabi dile kolay, üzerinden tam bir asır geçmiş.

Görüşü ve düşüncesi ne olursa olsun insanlar bu bayramı büyük bir coşkuyla kutluyor.

Çünkü, Cumhuriyet hepimizi içine alan güzel bir şemsiye yönetim modeli.

Unutmayalım ki Cumhuriyet’e giden yolda az bedel ödenmedi.

Kurtuluş savaşının o yakıcı ortamında hangimiz bu aziz vatana kurban vermedik ki?

Ocaklar sönmesin, bayraklar inmesin, ezanlar dinmesin diye canla başla mücadele verdik.

Yeri geldiğinde süngüyle, yeri geldiğinde kazma kürekle göğüs göğüse düşmanla cenk ettik.

Ama bütün bu kahramanlıkları samimiyetle ve birlik beraberlik içerisinde gösterdik.

Milli Şairimizin; 

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” 

Dediği gibi, yüreklerimizin toplu olarak attığı o günlerde bizi kimse yıkamadı.

Akabinde bu çetin mücadelenin ardından yine hep birlikte karar verilerek, kazanılan zafer ‘Cumhuriyet’le taçlandırıldı.

Bütün bu güzelliklerin perde arkasındaki sır, ‘dava’ uğruna “birlikte hareket edebilme” motivasyonuydu.

Evet, sihirli güç; birlik-beraberlik ruhuydu.

Hani şu Afrikalıların ‘Ubuntu’ su! Hikâye bu ya; Bir gün Afrika’da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir.

Oyun basittir.

Çocukları belirli bir yerde yan yana sıraya dizer ve açıklar;

“Herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise yine o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak.”

Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır. 

İşte o anda bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar. 

Hedef gösterilen ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar.

Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar.

Aldığı cevap hayli manidardır;

“Biz ‘ubuntu’ yaptık. Yarışmış olsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa bizi ubuntu yaparak hepimiz yedik.

Ubuntu; Güney Afrika’da, “Ben, biz olduğumuz zaman ben’im” demektir. 

Evet, biz de o yıllarda bu güzel hasleti yakaladık ve uyguladık. Sonunda Allah bu güzel vatanı bize bahşetti.

Aşık Veysel’imizin; 

“Kürd’ü Türk’ü ve Çerkez’i
Hep Adem’in oğlu, kızı
Beraberce şehit, gazi
Yanlış var mı ve neresi?”

Dörtlüğünde ifade bulduğu gibi, ‘ben’ değil, ‘biz’ bilinciyle hareket ettik ve kazandık.

Hani meşhur ‘Sarı Öküz Hikayesi’nde anlatılan o hataya düşmeden, “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” sırrınca birbirimize sarıldık.

Bu gemide hepimiz aynı yolun yolcusu olduğumuzun bilinciyle gemiyi kimseye deldirmeden salimen limana ulaştırdık.

Bu limanda hep birlikte mutlu ve huzurluyuz.

Lakin bu huzuru bize çok görenler var.

Anlaşılan o ki su uyuyacak ama düşman uyumayacak. 

Düşmana karşı yine birlik beraberliğimizi muhafaza ederek nice cumhuriyet bayramlarını hep birlikte kutlayacağız inşallah.

Aziz şehitlerimize ve gazilerimize rahmet ve minnet dileğiyle…