Cağaloğlu’nda Üretmen Han…
Bir, iki, üç kat merdivenleri tırmanıyorum… İşte Diriliş Dergisi… Kapının ziline basıyorum… Kapının açılmasıyla şaşırıyorum… Üstad Sezai Karakoç’un mekânı burası. Son derece sade… Kitap yığınları arasında, masa başında iri gözlükleri arasından şöyle bir süzüş… Sonra kitap tahliline devam.
Diriliş Dergisi bu mütevazı mekânında Üstad Sezai Karakoç, Halil İbrahim Kaymak ve Ömer Erdem… Erzincan’dan geldiğimi söyleyerek Halil İbrahim Kaymak ve Ömer Erdem(sonradan TRT İstanbul Televizyonu Müdürü oluyor) le sohbete koyuluyoruz… Üstad Sezai Karakoç arada bir gözlük ucundan bizi süzüyor ve tekrar kitap tahliline dönüyor. Biraz sonra Üstad’ın yanına yaklaşıyoruz ve arkadaşlar beni tanıştırıyorlar… Üstad bize çekmecesinden çıkardığı hurmaları ikram ediyor… Bir saate yakın bir muhabbetten sonra ben ayrılıyorum. Bu ilk görüşmemiz.
Sonrasında her İstanbul seferinde ilk durağım Üretmen Han-Diriliş Dergisi olurdu…1988-89 yılları Diriliş Dergisi her sayısını merakla bekler,okur,okutur, abone bulur adeta il temsilcisi gibi gayret gösterirdim. Dergide özellikle Sezai Karakoç’un Başyazı, Fizik Ötesi Açısından, Hatıralar, daha sonraları Bir Siyasi Portre “Turgut Özal” yazılarını her hafta merakla bekler ve okurdum.Zaman sonra Üstad Sezai Karakoç diriliş düşüncesini “Diriliş Partisi” fikriyle birleştirince henüz on dokuz yaşında bir genç olarak “nasıl olur bu? Bunu Üstad’dan dan nasıl beklerim? gibi kendimce düşüncelerle hemen eleştirel bir mektup yazıverdim.Gençlik hislerime yenik düştüğümü sonradan anladığım ve Üstad Sezai Karakoç’un da mektubuma bir fikir adamına yakışır cevabi yazısından bir- iki ay kadar sonra tekrar Diriliş Dergisi ziyaretimde Üstadı birkaç fikir adamıyla Diriliş Partisi hakkında görüş alışverişinde bulunurken gördüm. (Gençlik merakından olsa gerek) hemen boş olan bir koltuğa oturdum ve konuşmaları dinlemeye başladım… Üstad Sezai Karakoç bir ara “arada bir sivri tenkitler de gelmiyor değil” dedi. Ben bu sözle kendimi bu tepkinin içerisinde hissettim ve mahcup oldum... Gençlik duyguları işte… Derken müsaade isteyip dışarı çıktım.
Bir zaman sonra tekrar yolum Diriliş Dergisi’ne düştü. Yine Halil İbrahim Kaymak ve Ömer Erdem’le sohbet ederken bu hadiseyi anlattım onlara…”Herhalde Üstad benim mektubumdaki eleştirilere kızdı” dedim… Gülüştüler…”Üstad arkadaşlarıyla fikir teatisinde bulunurken umumi konuşmuştur… Olur, böyle şeyler” dediler ve içimdeki bu sıkıntıdan beni rahatlattılar.
Evet seksenli yılların sonunda Cağaloğlu Üretmen Han, Diriliş Dergisi ve o mütevazi mekân ve mütevazi insan...
Ve heyecanlı ama bir o kadar da içine kapanık bir gencin serüveni...
Üstad Sezai Karakoç’a Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.