Neden “kara demlik çayı” diyeceksiniz? Kara sabanı da paylaşıyorsunuz bu ara… Harman makinesi kolunu çeviriyorsunuz.
Kıyıda köşede virane bir “su değirmeni” bulmuş, onarıyorsunuz.
Vitrinde eski bakır sahanlar, çinko siniler, alüminyum tencereler sergileniyor. Tahta raflardan
ibaret bir mutfak dolabınız var.
Koyun yününden dokunmuş yer kilimleri…
Bahçenizden birkaç “gezen tavuk” sesi geliyor. Tavana asılı sepette saman içerisinde “köy
yumurtası”…Bakır maşrapada yayık ayranı ve tandır ateşinde pişen lavaş ekmeği için “dönere
değişmem” diyorsunuz.
Bir de harmandasınız… Sapı-samanı, tohumu-tozunu rüzgârla ayırma görüntünüz yok mu?
Birazdan “evin gelini” yaşlı dedeye toprak sürahiden bir tas soğuk su takdim edecek:
-Hay geçmişlerine rahmet… Yanmış yakılmışım kızım… duyacaksınız.
Temeli taş, duvarı kerpiç,bacası toprak, tavanı ağaç ev… Su, gözeden gelir soğuk mu soğuk…
Çayır otundan ördüğünüz “sağlam ip” inizle yükünüzü taşırdınız.
Toprağınız “doğal gübre ”ile hayat bulur, nefes verirdi.
Toprağı işleyen “kara saban” ınızla toprağınıza “nâ mahrem eli” daha değmemiş.
Şimdi “Kara demlik” çayı kaynaya dursun,
Siz yine “kara saban”ınızı toprağa çalın…
Zaten sonunda dönüşümüz “kara toprak” değil mi?