Hayatımıza girmesi çok uzak değil ama tahribatı gerçekten insanların ruhunu iğdiş edecek kadar rezil bir iletişim ve bilişim teknolojisiyle insanların ömürleri heder olup gidiyor.
Önceden medya denilince radyo, gazete, tv akla gelirdi. Şimdi ise cep bilgisayarından tablete, playstation’a kadar içeriğinde doksan dokuz zararın olduğu bir doğrunun bile şüphe barındırdığı hızlı bir haberleşme ve bilgi akışı tüm dünyayı sardı. İhtiyaç duyulanın dışında her türlü bilgi faydalı-faydasız bir tuşla insanların gözlerine oradan ruhlarına oradan kalplerine oradan iradelerine hücum etmeye ve robotik insan tiplerini ortaya çıkarmaya başladı. Elini satırı geçirenin adam doğradığı,kanun burada benim dediği tipler her gün haberlerde arz-ı endam etmeye başladı.
Siyasi söylemlerin bile gençlere örnek olmaktan uzak olduğu, hiçbir reklamın, hiçbir dizinin birkaç Tv kanalının dışında toplumun değerleri ile örtüşmediği açıktır.
Faziletler yarışının yapılması gereken bir dünyada merhametin, hakkaniyetin, vicdanın, adaletin yerini teknolojinin sihirli gücü ele geçirdi. Özellikle iradesinin hakkını vermede harama gözünü kapamada duygu ve düşüncelerine yenik düşen gençler, toplum mühendislerinin önlerine koyduğu bu karanlık dehlizlerde yol almaya başladılar. Bir tıklama ikincisini, üçüncüsünü derken saf ve tertemiz zihinler tamamen bulandı ve bataklığın içinde gül kokusu aramaya başladılar. O heva ve heves, hisleri, duyguları dumura uğrattı. Anne, baba, kardeş, dede ve nineyle sohbetin muhabbetin yerini tahribatı çok yüksek olan bu cihazlar aldı.
Sistemi kuranlar, ne kadar insanı ağlarına düşürürlerse kurdukları sistemin çarkları gıcırtısız işlediği gibi servetleri de katlanarak çoğaldı.
Teşbihte hata olmaz derler.
Kutuplarda ayı avcıları bulunur, bu avcılar buzların içine jilet kadar keskin olan baltalar yerleştirir, keskin tarafın üzerine de biraz kan sürerlermiş. Bunu bilmeyen ayı gelip kanı yalarken dili kesilirmiş. Kanın tadı onun için o kadar tatlı ki, o zevkten dilinin acısını fark edemez kendi kanını yalamaya başlarmış. Ne zaman ki damarlarındaki kan tükenir o zaman olduğu yere yığılır, avcı da gelip derisini yüzermiş. Avcının ayıyı kurşunla vurması postun delinmesine neden olduğu için fiyatı düşmesin diye bu yolu tercih edermiş.
Gencinden yaşlısına herkes görsel medya yoluyla zehirlenmeye devam ettikçe, buna rıza gösterdikçe kan kaybetmeye devam edecektir. Evet, hayatı aynen misaldeki gibi o keskin bıçakta arayan gençlik bu durumdan kurtarılmak zorundadır. Ve ona, onun ruhuna eğilmeyen sadece midesinin gurultusuna, açlığının olup olmadığına, elbisesinin fiyakasına, ayakkabısının markasına, telefonunun kapasitesine önem veren anne ve babalar onlar kadar sorumludurlar. Gençliğin gözlerini bağlayıp çakma dünyanın gözlükleriyle bakmaya mecbur edenlerin heveslerini kursakta bırakacak manevi eğitim önce yuvada verilmelidir. Hayatın nasıl olduğuna, her canlının ardında nelerin saklı olduğuyla yüzleşme cesaretini ve düşüncesini mutlaka onların zihinlerine kazımak zorundayız. İşte o zaman o gençlerimizin hayallerini, ideallerini sömürmeye çalışanların yüzlerine tükürmek de bu irfanlı gençlerin hakkı olacaktır.
Hani bir gün zenginin biri Diyojen’i evine davet etmiş. Adamın evi çok lüks ve temiz imiş. Diyojen içeriye girer girmez “Yerlere sakın tükürme! Her yer çok temiz” demiş ev sahibi. Diyojen de kalkıp adamın yüzünün ortasına tükürmüş ve “Bu evde pis bir yer varsa o da senin yüzün” onun için senin yüzüne tükürdüm demiş.
Günümüzde şeytani fakültelerini hep zinde tutmaya çalışan, binbir makyajlı, mutfağından lağım kokularının geldiği teknoloji cambazlarının yüzüne tükürmek gibi bir vazife de bugünün donanımlı, erdemli, faziletli gençlerin sorumluluğundadır.
Onlara eğilmek, okşamak, merhamet etmek, gayrete getirmek, değer vermek, sorumluluk yüklemek önce Ailenin, sonra da Devletimizin önceliği olmalıdır.