Karanlıktan nefret aslında insan fıtratında vardır. Işıklar söndüğünde en azından bir mum yakıp karanlıktan kurtulmaya çalışırız. Gecenin karanlığını birkaç yüzyıldır keşfedilmiş ampullerle yok etmeye çalışmıyor muyuz?
Hal bu ki, ilk kurtulunması gereken karanlık, karanlıkların en zifirisi olan CEHALET karanlığıdır ki, nice insan karanlıktan kurtulmak için gösterdiği çabanın yüzde birini, hatta binde birini cehalet bataklığından kurtulmak için harcamaz.
Batılı ülke halklarının geçmişten dersler çıkararak devletlerinin desteğini de arkalarına alıp belli disiplinler silsilesi içinde küçük yaşlarda kazandıkları okuma alışkanlığı, ülkemiz açısından bakıldığında yanlış eğitim politikaları neticesinde akim kaldı ve okumayan ülkeler sınıfına girdik.
Bilgi sahibi olmadan, her konuda malumat sahibi olan, ahkâm kesen, oturduğu yerden dünyaya nizam vermeye çalışan, kahvehane köşelerinde devletler kurup devletler yıkan ama günlük ortalama sadece 15 saniye kitap okuyan, okuduğunun da içerik olarak magazinsel yönünün ağır bastığı yıllık okuma oranının nüfuz bazında ortalama yüzde 4-4,5 olduğu, yılda sadece yirmi- yirmi beş milyon adet kitabın basıldığı ve toplumun okumayan kesiminin, biz neden bir Amerika, Japonya, İngiltere, Almanya olamıyoruz sorusunu ağzına pelesenk ettiği ancak meyvenin tohumda saklı olduğu gerçeğinden habersiz….
Olalım, olalım da Bizim rakamlarımıza mukabil Japonya’da yılda basılan kitap adedi dört buçuk milyar, bir Amerikalı bir Türk’ten iki yüz on kat daha fazla kitap okuyor ve maddi anlamda dünya muvazenesinde sözü geçer ülke olmakta ona düşüyor. Okuyan toplumun dinamikleri ülkenin tüm kurumlarının daha verimli ve sağlıklı çalışması için itici bir güç oluyor.
Slogan atmakla ne Amerika kahroluyor ne de İsrail mahvoluyor. Artık dünya ölçeğinde eskiden olduğu gibi zaferler belde kılıç, elde okla mızrakla değil, fikir kılıcı ile ve de o okumalar sayesinde manevi dinamiklerini hayata geçirip, müminin ferasetinden sakınınız, zira o Allah’ın nazarı ile bakar fehvasınca dünyayı iyi okuma…, Neticesinde de tüm toplumun adeta birer hamle insanı olması olgusunun kati bir kanaat haline gelmesi ile fertler bazında enfüsi bir derinlik elde edilirken, maddi sahada da siyasette,bilimde,sanayide,teknolojide,ticarette,Uluslar arası ilişkilerde Ülkemiz ve milletimiz adına büyük kazanımlar ve başarılar elde edilir.
Bir Japon yılda yirmi beş, İsviçreli on, Fransız ortalama yedi kitap okuyor. Maalesef bizim ülkemizde altı kişiye bir kitap düşüyor.
İşte size sızı, işte ıstırap… Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde öğretmenlerin yüzde sekizi hiç kitap okumuyor. Yüzde yirmi sekizi ayda bir kitap okuyor. Büyük bir Üniversitemizin iki bin’e yakın öğretim üyesine yönelik araştırmada öğretim üyelerinin yüzde yirmi biri sadece akademik yayın okuyor. Yüzde elli altısı ayda bir kitap ancak okuyor. Not olgusunun öğrencilerin başında bir kılıç gibi sallandığı, öğrencilerin defter, kitap, kalem silgiden ibaret görüldüğü yine buna mukabil nüfusumuzun sadece onda birine sahip Azerbaycan’da bir kitabın ortalama yüz bin tirajla, ülkemizde ise en fazla beş bin tiraja ulaştığı, Birleşmiş Milletler insani gelişim raporunda kitap okuma oranında yüzyetmişüç ülke arasında seksen altıncı ama günlük beş-altı saat televizyon izleme oranı ile de ilk sıraları işgal ettiğimiz acı bir tablo ile karşı karşıyayız.
Bizim ileri ülkelerden ne fiziki, ne de manevi değerlere sahip olma bakımından herhangi bir eksikliğimizin olduğu asla söylenemez. Ne var ki zamana söz geçirme, zamanın her parçasını değerlendirme bakımından gerilerde olduğumuz söylenebilir.
Anneler, Babalar, Dedeler, Nineler velhasıl, toplumun tüm kesimleri önce yuvadan başlayarak tarih, millet, vatan, bayrak, mukaddesat şuurunun oluşması, genç kuşaklara sevdirilmesi, anlatılması adına çok büyük bir sorumluluk altındadırlar.
Devletimizin de bu konuda yazılı ve görsel basının desteğini de sağlayarak toplumu teşvik edici, okumaya yönlendirici projeleri acilen hayata geçirmesi, Bakanlık nezdinde kampanyalar düzenlenmesi zarureti olduğu kanaatindeyim.