“Letüftehanne’l Konstantınniyyete, ve le ni’mel emrü zalike’l emr,ve le ni’mel ceyşü zalike’l
ceyş”
İstanbul mutlak fethedilecektir. Onu fetheden Komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden
asker ne güzel askerdir. Hz.Muhammed(S.a.v)
İkinci müjde; Sultana manevi mimar Akşemseddin Hz.lerinden: Yarın sabah şu kapıdan hisara
yürüyüş ola.
İnn-i Hüda ile dahi fetih nasip ve müyesser ola.
Ezan sesi ile surun içi dola.
Gaziler Sabah Namazını hisar içinde kıla.
Evet, inanç,azim ve iman şuurunun adeta kaneviçe gibi tarihe altın harflerle işlendiği
muhteşem ötesi bir FETİH.
Tarih, toplumların DNA’SI ve aynı zamanda hafızasıdır.Maziyi bilmek ise,İstikbalin
teminatıdır.Fetihler kolay olmadığı gibi,emeksiz devletin elde edilmesi de mümkün değildir. Nice dul
ve yetimlerin gözyaşları sel oldu aktı.Nice engin dereler,yalçın kayalar,sarp geçitler,coşkun
ırmaklar,,dar boğazlar aşıldı… Nice geceler uykusuz, gündüzleri istirahatsiz ve kutlu sancılarla geçti.
Olağanüstü zorluklara katlanmanın nihayetinde müjdenin geleceği bilinircesine sıkıntıda kedere, zafer
ve sonrası ise şımarıklığa asla geçit yoktu.
Deha, imkânsız da mümkünü görmekti. Bu nedenledir ki, böyle bir inanç, Mehmet’lerden
birini FATİH yaptı.Zira Türk askerinin her biri mahir bir okçu ve Modern Herkül idiler.Her biri belki on
belki Yirmi düşman askerine bedel Babayiğitler…
Adeta kaynayan bir volkan gibi ateş kusan toplar ateşleniyor, surlar paramparça ediliyor,
adeta deprem yaratıyordu. Galata ile Sirkeci arasında zincir çekilerek haliç girişinin kapatılması
karşısında karadan gemi yürütüp Haliç’e inen Sultan Mehmet bununla da kalmayıp ertesi gece yan
yana beş askerin geçebileceği ve topların yürütüleceği sağlamlıkta binden fazla fıçı ve sandalla Haliç
üzerine bir köprü kurmuştu. O günü teknik imkânları ile bir gecede gerek gemilerin karada
yürütülmesi gerekse bu muazzam köprünün kurulması akıllara şaşkınlık verecek boyutta askeri bir
dehaydı.
Bütün bunları gözü ile gören Bizans İmparatorluğunun Prensi Dukas dahi hayretini
gizleyememiş ve aynen şu değerlendirmeyi yapmıştır. Böyle bir harikayı kim gördü ve kim işitti?
Neslinin en büyük padişahı olan II.Mehmet karayı denize tahvil etti.Ve gemileri azgın dalgalar yerine
dağların tepelerinden geçirdi. Bizanslıları mahvetti ve som altın gibi parlayan İstanbul’u yani dünyayı
tezyin eden şehirlerin kraliçesini fetheyledi.
Ve nihayet beklenen an gelmiş ve Ulubatlı Hasan Topkapı surlarına bayrağı dikmiş ve
dalgalandırmıştı. Muzaffer Kumandan Sultan Fatih, surlarda dalgalanan Türk Bayrağını görünce
atından inecek ve alnını Secde-i Rahman’a koyup Hz. Peygamberin müjdesine nail olduğu için Fethi
müyesser kılan Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükür edecekti.
Bizans İmparatorunun elçilerine, İmparatorlarına ulaştırmaları için söylediği “Benim gücümün
ulaştığı yerlere İmparatorunuzun hayali dahi ulaşamaz varın İmparatorunuza söyleyin” sözü fetihle ne
güzel örtüşüyordu.’Ya ben Bizans’ı alırım Ya da Bizans beni ‘ifadeleri, onun ne kadar kararlı bir duruş
sergilediğini apaçık göstergesi idi.
Çatlayacak derecedeki ızdırabından İstanbul’u çıkaran Fatih, emaneti sahibine teslim etmek
için yola koyulan ve Hakk’ın Rahmet yağmuruna boğulan Fatih ve onun şaheser askerleri, ruhunuz
şad, mekânınız Cennet olsun.
Merhum Akif’imiz ne güzel söylemiş; Atalarını zannetme yıllarca uyurdu.
Nereden bulacaktın o zaman eldeki YURDU.