YİBO’da öğretmenlik yapmak zor zanaat.
Meslek hayatımın en zor fakat en tatlı yılları orada geçti.
Büyük tecrübeler, güzel anılar biriktirdim minik dünyamda.
Hiç unutmuyorum,nöbetçi olduğum bir gündü. Yatakhaneleri dolaşıyorum. Dışarda müthiş bir soğuk var. İçerde herkes yatmış, uyumak üzere.
Recep ise ayakta ve düşünceli. Yanına yaklaşıp soruyorum: ‘Hayırdır Recep, Karadeniz’de gemilerin mi battı, ne düşünüyorsun?’
‘Evdekileri düşünüyorum öğretmenim.’
‘Evdekilere ne olmuş Recep? Açta açıkta değillerdir herhalde. Hem sen öğrencisin, derslerini düşünmelisin.’
“Ah öğretmenimah!. Sadece öğrencilik olsa hiç düşünmem. Evin tek erkek evladı benim. Babam yaşlı, annem ise rahatsız. Hafta sonunu iple çekiyorlar ki işleri bana yaptırsınlar. Bir de hayvanlarımız var öğretmenim, gidince onlara ben bakıyorum.”
‘Bu kadar işin üstesinden nasıl geliyorsun Recep, yorulmuyor musun?’
‘Hem de çok öğretmenim. İnanın okul bana dinlenme tesisi gibi geliyor.’
‘Peki okumak istiyor musun?’
‘Hem de çok öğretmenim.’
‘Ne olmak istiyorsun Recep?’
‘Sizin gibi öğretmen olmak istiyorum’
‘Niçinöğretmenlik Recep?’
‘Ben de sizin gibi merhametli, dürüst, öğrencileriyle ilgili ve onların dertleriyle dertlenen bir öğretmen olmak istiyorum.’
‘Peki Recep anlıyorum seni. Sen çok akıllı ve duygulu bir çocuksun. Azminle ve gayretinle bu dediğin hedefe ulaşacağından hiç şüphem yok. Allah yolunu, izini açık etsin yavrum.’
‘Âmin öğretmenim, çok teşekkür ederim.’
‘Haydi sen de yat, sabahleyin erken kalkacaksın. Allah rahatlık versin.’
‘İyi geceler öğretmenim, sağ olun.’
Bu konuşmalardan sonra belletmen odasına çekiliyorum ve derin düşüncelere dalıyorum. Hayatının henüz ilkbaharında tomurcuklanmaya yeni başlayan bu yavruların,yuvalarından koparak nasıl bir yük omuzladıklarını düşünüyorum.
Anasının kokusunu doyasıya ciğerine çekemeyen, babasının gücünü arkasında hissedemeyen, kardeşleriyle doyasıya oynayıp onlarla hemhal olamayan yavrular bunlar.
Birçoğu köylerden gelmiş yoksul aile çocukları. O yüzden enufak bir tebessüm, küçücük bir hediye onları mutlu etmeye fazlasıyla yetiyor.
Başlangıçta tereddütlerle geldiğim bu okul için şimdilerde, ‘iyi ki bu okula gelmişim, iyi ki bu mağdur ama bir o kadar da mağrur yavruları tanımışım, iyi ki YİBO’da öğretmenim’ diyorum.
‘Buraya bir gelirken ağlanır, bir de giderken’ sözünü hatırlıyor ve hak veriyorum.
Burada yaptığımız görevin sadece öğretmenlik olmadığını, aynı zamanda annelik, babalık, ağabeylik, ablalık ve en önemlisi rehberlik olduğunu daha iyi fark ediyorum.
Onların dünyasına daha çok dokunmak, onlarla empati kurmak ve onları rahatlatarak geleceğe en iyi şekilde hazırlamak istiyorum.
Bu duygu yoğunluğu içerisinde iken elime aldığım kâğıda şu mısralar dökülüyor kalemimden:
YİBO’da öğretmenim, gurbet nedir bilirim,
Evden uzak yavrularla hasreti çeken benim.
YİBO’da öğretmenim, özlem nedir bilirim,
Suya hasret toprak gibi, ana baba kokusu duyan benim.
YİBO’ da öğretmenim, dostluk nedir bilirim,
En güzel dostlukları minik yavrularla kuran benim.
YİBO’da öğretmenim, sevgi nedir bilirim,
Sevgiye susamış körpe kalplerin sevgilisi benim.
YİBO’da öğretmenim, umut nedir bilirim,
Karamsarca bekleşen yığınların sesi benim.
YİBO’da öğretmenim, zorluk nedir bilirim,
O masum bakışlarda her şeyi unutan benim.
YİBO’da öğretmenim, işte yine belletmenim,
Vatan millet sevgisini, hürriyetin kıymetini,
Belleten yine benim.
NOT: 24 Kasım 2020 Öğretmenler Günü dolayısıyla yapılan öğretmeler arası anı yarışmasında, Erzincan Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 3.lüğe layık görülen yazım. (Duygudaş Muallim)