Pamuk tarlasında ki gibi her şey bembeyaz, her şey yumuşacıktı.O ufacık kara parçasında birbirini kıran insanlar görmedim. Güneşin doğuşunda herkes uyanıktı. Her defasında ilk kez görüyormuş gibi heyecanlıydılar. Sonra isteklerini, dileklerini yapmak için yola koyuluyorlardı. Gayretliydiler. Sonbahar gibi değil, ilkbaharın yapraklarda ki aksi gibi tazeydi ümitleri.
Bilmiyorum ne kadar kaldım orada. Aslında oradan ayrılmak isteyeceğim en son şeydi. Fakat bir bilge 'kendi hayatına dönmelisin' dedi bana. Arkamdan üzüntülü el salladılar. Biraz buruktum ama çok şey öğrendim o adanın sakinlerinden. Anladım ki biz monotonlaştırdık her şeyi. Her sabah uyandığımızda aynı şeyleri yaptık . Ve hiç zevk almadık yaptıklarımızdan. Onlarsa güneşin doğmasını bile belki bir milyon kere izleyip her defasında yeniden heyecanlandılar.
İşte o yüce ruhlu insanlardan bunu öğrendim. Her gün, güneş ışınlarını yudumlarken yeni baştan başlayacaktım yaşantıma. Ta en başından bir bebek gibi saf ve temiz duygularla, bir ihtiyar gibi ömrümün her saniyesinin kıymetini daha iyi bilerek....