İnsanlar doğarlar, büyürler ve ölürler... Ölüm bir son değildir... Ebedi hayatımız için bir başlangıçtır. Evet, gerçek olan budur! Ruhumuzun birinci ve ikinci dönemi. Birinci dönemde yanımızdadır sevdiklerimiz. Parantez içinde şunu belirtmek isterim inşallah ikinci dönemde de yanımızda olurlar. Ama birgün bırakıp giderler bizi. Bir resim çerçevesini duvardan çıkarsan veya yerini değiştirsen bile iz kalır... Bir sarartı, bir hüzün bırakır geriye. O duvara, duvar ona doymuş mudur bilinmez. Tıpkı bizim gibi...
Ayrılık treni gelip bindirmiştir yolcusunu, düdüğünü çalıp alıp gitmiştir. Görevini yapmıştır. Hani duvarda ki resim vardı ya işte onun yerine her bakıldığın da bir sızı düşecektir yüreğe. Sanki yüreğinden söküp alınmıştır o çerçeve. Vücudunda ki kan oraya her geldiğinde yaraya tuz basar gibi zonklatmıştır. 'Tekrar buluşmak ümidiyle' bile diyememiştir belki. Daha diyemediği, ertelediği bir sürü sözcük boğazına bir yumru gibi tıkanmıştır. Sızlatmıştır boğazını da tıpkı yüreği gibi. Artık o bir naçardır. En iyi çözüm YÜCE YARADAN'A sığınmaktır. İçinde derin boşluklar olmaz o zaman... Bir de şundan bahsetmek istiyorum? Sevdiklerimiz yanımızdan ayrıldıkça içimizde tarifsiz boşluklar oluşur. Ağlamak bile çok zorlaşır. Peki ama neden? Yığdığımız, onlara söylemediğimiz sözcükler yüzünden mi? Hoyratça harcadığımız zamanlar acıttı canımızı öyle değil mi? Hep yanımız da olacaklarını düşündük! Bir de baktık ki ayrılık trenine binmişler. Veya kuş olup uçmuşlar uzaklara. Canımızı acıtan kanat çırpışlarımıydı? Onlar giderken bizim de duygularımız ağır hasar aldı. Pişmanlık yaşamamak için tedbirlerimizi vakitlice alsaydık... Daha çok zaman ayırsaydık, hatalarını daha az görseydik olmaz mıydı? O zaman doyabilirdik belki ebedi hayatlarına giden yakınlarımıza. Duvarda sarartı olurdu ama bizim kalbimiz pişmanlıkla dolmazdı. İçimiz cız etmezdi. Tekrar bir çerçeve ayrılmadan yerinden elimizden geleni yapmanın vaktidir şimdi. İnsan kaybettiklerine yanarken yanıbaşındakileri de kaybetmeye mahkumdur. Asıl mesele budur. Ve beyin bunu o kalbe anlatmalıdır...