27 Aralık 1936'da hayata gözlerini yuman Akif, geride eşsiz bir edebi miras bırakmıştır. Onun eserlerinde, milletine olan derin sevgisi, vatanına olan bağlılığı, insanlık değerlerine verdiği önem, özgürlük ve adalet gibi evrensel kavramlar öne çıkar.
Akif'in şiirlerinde kullandığı dil, güçlü bir duygu yüklüdür ve halkını uyandırmak, bilinçlendirmek adına kaleme aldığı dizeler, bugün dahi yankılarını sürdürmektedir. İstiklal Marşı, sadece bir milli marş olmanın ötesinde, Türk milletinin direncinin ve özgürlük mücadelesinin en anlamlı simgesidir.
Mehmet Akif Ersoy’u ölümünün 88. yılında rahmet ve minnetle anıyor, onun ideallerini ve bıraktığı mirası yaşatmaya devam edeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz.
İstiklal Marşı'nın Yazılış Hikayesi
Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi haline gelen İstiklal Marşı, 1921 yılında Maarif Vekaleti tarafından düzenlenen bir milli marş yarışması sonucunda ortaya çıktı. Ancak, Mehmet Akif Ersoy'un bu yarışmaya katılmaması büyük bir merak uyandırdı. Akif, vatanının zaferlerini para karşılığı övmenin doğru olmadığını düşündüğü için bu yarışmaya katılmama kararı almıştı.
Mehmet Akif’in yarışmaya katılmaması, dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in dikkatini çekti. Suphi Bey, Akif’e bir davet mektubu göndererek onu yarışmaya katılmaya ikna etmeye çalıştı. Mektubun ardından Akif, kararını değiştirerek, Taceddin Dergahı’ndaki odasına kapanıp marşını yazmaya başladı. Efsanevi şair, odasından çıkmadan, yalnızca kendisine ait duygularla yoğurduğu bir şiir yazma sürecine girdi.
Yazdığı her mısra, şanlı tarihin izlerini taşıyor, her dizede Türk milletinin kahramanlık ruhu ve bağımsızlık tutkusu hayat buluyordu. Akif’in azmi o kadar büyüktü ki, bir gün evine giden bir arkadaşı, duvarda kanla kazınmış bir mısra gördüğünü anlatmıştı.
Mehmet Akif, 10 kıtalık bu milli marşı tamamladıktan sonra, ilk olarak cepheye gönderdi. Askerler arasında büyük ilgi gören şiir, 17 Şubat 1921 tarihinde hem Hakimiyet-i Milliye hem de Sebilürreşad gazetelerinde yayımlandı. Ardından Konya’daki Öğüt gazetesinde de yer aldı.
Yarışmaya katılan 724 şiir arasında Akif’in yazdığı şiir, 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gündeme geldi. Hamdullah Suphi Bey’in marşı okumasıyla birlikte, meclisteki milletvekilleri ayakta alkışladı ve gözyaşlarını tutamayarak dinledi. Ancak bazı isimler, özellikle Kazım Karabekir, marş hakkında eleştirilerde bulundu. Yine de çoğunluk, marşı büyük bir coşku ile kabul etti.
İstiklal Marşı'nın bestelenmesi ise ülkenin savaş durumundan ötürü 1924 yılına kadar ertelendi. O dönemde Ali Rıfat Çağatay tarafından yapılan beste, marşın ilk resmi bestesi olarak kabul edildi ve milletin gönlünde yerini buldu. Mehmet Akif’in, milletinin bağımsızlık mücadelesine olan katkısı, bu marşla her daim hatırlanacak.
İstiklal Marşı
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl.