Türkiye, sadece tarihi ve kültürel zenginliğiyle değil, aynı zamanda jeolojik olarak da son derece hareketli bir geçmişe sahip. Ülkenin birçok bölgesinde milyonlarca yıl önce oluşmuş volkanik alanlar, hem doğanın gücünü hem de zamanın etkilerini gözler önüne seriyor.

Volkanik faaliyetlerin Türkiye’deki başlangıcı, yaklaşık 20 milyon yıl öncesine, III. Jeolojik Zaman yani Tersiyer dönemine dayanıyor. Bu dönemde yer kabuğundaki kırıklardan fışkıran lavlar, Anadolu’da bugünkü volkanik dağları ve vadileri şekillendirdi. Özellikle Doğu Anadolu’da lavlar, yer yer 1000 metreyi aşan kalınlıkta bir örtü oluşturdu. Bugün bu alanlar, Türkiye’nin en yüksek noktalarını barındırıyor.

Doğu Anadolu’nun simgelerinden olan Büyük ve Küçük Ağrı Dağları, volkanik yapılarıyla dikkat çekerken, Ağrı Dağı aynı zamanda Nuh’un Gemisi efsanesiyle de anılıyor. 1983'ten bu yana dağın güneyinde yapılan araştırmalar, “gemi şekilli” bir yer şeklinin varlığına dikkat çekiyor. Bilim insanları bu oluşumun doğal bir jeolojik şekil mi yoksa efsaneye konu olan gemiyle bağlantılı mı olduğunu hâlâ tartışıyor.

Volkanik geçmişin en görkemli sahnelerinden biri ise İç Anadolu'da Kapadokya'da yer alıyor. Erciyes, Hasan Dağı ve Göllüdağ gibi volkanların püskürttüğü lavlar, zamanla tüf adı verilen yumuşak taşları oluşturdu. Üzerine çöken bazalt tabakaları, yağmur ve rüzgârın milyonlarca yıllık dansı sonucunda “Peri Bacaları” olarak bilinen ilginç şekilleri ortaya çıkardı. Bugün Kapadokya, bu doğa mucizeleri sayesinde Türkiye’nin en gözde turistik bölgelerinden biri.

Ege Bölgesi’nde yer alan Biga, Dumanlıdağ ve Yunt Dağı’nın da volkanik yapıda olduğu bilinirken, Manisa'nın Kula ilçesindeki Kula Volkanları ise Türkiye'nin en genç volkanik oluşumları arasında yer alıyor. Katakaumene yani “Yanık Ülke” olarak bilinen bu alanda, volkanik küller içerisinde bulunan insan ayak izleri, tarih öncesi insanların bu bölgede yaşadığını kanıtlayan önemli bulgular arasında yer alıyor.

Breakthrough Listen: Evrenin Derinliklerinde Zeki Yaşam İzleri Aranıyor Breakthrough Listen: Evrenin Derinliklerinde Zeki Yaşam İzleri Aranıyor

Öte yandan, Türkiye'de aktif olarak sınıflandırılan bir volkan bulunmasa da, bilim insanları bazı volkanlarda (Erciyes, Nemrut, Hasan Dağı, Tendürek, Süphan) halen gaz ve buhar çıkışlarının gözlendiğini belirtiyor. Uzmanlara göre, özellikle Bitlis sınırlarında yer alan Nemrut Dağı, Türkiye’nin en riskli yanardağlarından biri olarak dikkat çekiyor. Son lav çıkışını 1692 yılında yapan Nemrut, günümüzde de sıcak gaz salınımını sürdürüyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Prof. Dr. Işık Özpeker, Nemrut Dağı’nın 564 yıldır sessiz olduğunu ancak yeniden faaliyete geçebileceğini vurguluyor. Olası bir patlamanın bölgeyi ciddi şekilde etkileyebileceğine dikkat çeken Özpeker, bu tür volkanların düzenli olarak izlenmesi gerektiğini ifade ediyor.

Sönmüş volkanlar arasında yer alan Süphan Dağı, 4058 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek üçüncü dağı olmasının yanı sıra, zirvesindeki kalıcı buzullarla da dikkat çekiyor. Yine Doğu Anadolu’da yer alan Tendürek Dağı’ndan hâlâ sıcak su buharı ve kükürt gazları çıkıyor. Bu gazlar, dağın etrafında sarı kükürt tabakaları oluşturuyor.

Türkiye’nin güneyinde, Hatay ve Maraş çevresinde de genç volkanik oluşumlara rastlanıyor. Bu bölgede halk arasında “leçe” olarak bilinen lav örtüleri, yeryüzü şekillerini farklılaştırmış durumda. Güneydoğu Anadolu’da ise Diyarbakır’ın kuzeyinde yer alan Karacadağ, yayvan görünümüyle dikkat çeken bir diğer genç volkandır.

Türkiye’nin dört bir yanında sessizliğe bürünmüş volkanlar, jeolojik tarihimizin derinliklerinden taşıdıkları sırlarla hâlâ bizleri büyülemeye devam ediyor. Ancak uzmanların uyarısı net: Bu devler her ne kadar uykuda görünse de, tam anlamıyla sönmüş değiller.

Editör: Merve Kiraz