SERMAYEMİZİ ÇALIYORLAR…
İnsan, gözü akıl yapıp gözün vazifesini akıla yükleyince, sadece gördükleri ile hüküm verip, zihin tarlasına ektiği kirli düşüncelerle insanlığı huzursuz edebiliyor.
Anne akrep, otuz yavrusunu sırtına yükleyip çıkıyor avına… Yavrulardan biri kazara yere düşer ise hemen farkına varıyor, alıyor yavrusunu sırtına. Ne acıdır ki, medeni dünyanın medeni insanları akrep kadar korumuyor, korumak istemiyor, aydınlatmıyor birbirini…
İnsan doğmanın kolay, insan olmanın zor olduğu bir dünyada nefes almak her geçen gün zorlaşıyor. Bir demirden hem nal yapılıyor hem kılıç. İnsanda öyle.
İnsan sadece hadiseleri, olayları, vakaları akledebilse, fikredebilse, tefekkür edebilse, zikredebilse ki, ben toprağın altında çürüyüp bir hiç olmak için yaratılmadım, böylesine şaheser bir varlığı Yaratan ressam başladığı bu tabloyu hiç yarım bırakır mı? İşte o zaman dünya cennet asa olur iken ebedi istirahatgahı da güllük gülistanlık olur.
Ama gelin görün ki, her gördüğünü çiçek zannedip bala konmaya niyetlenen ancak içindeki zehirden habersizler misali, biraz Avrupa, biraz Amerika, biraz muhafazakar, biraz entel, dantel, biraz Mekke, biraz milliyetçi, biraz sosyalist, biraz stilist, biraz modelist hepsinden olsun ne var bunda nasıl olsa müşteri kaçacak değil ya.
Zamanına ve zeminine göre rüzgâr ne tarafa esiyorsa, esen tarafa doğru marş marş… İşte böylesine renksizlik ve oynaklıkla ne halkın nede Hakk’ın gönlüne girmek ne mümkün? Her hırpalanışı bir öğüt sayarak silkelenip kendine gelmek, sıkıntı i içinde ümide sarılarak el ele geleceği kucaklamak, nesli karanlık dehlizlerden kurtarmak Yaratan’ın emrine verilen akılla mümkün ancak.
Yaptıklarının farkında olmayan, ne kadar çok insan var mezarını türkü söyleyerek kazan.
İnsanların itibar göstermesine hakikatin izini sürmekten daha fazla değer vermek ve sadece halkın itibarına odaklanmak unutturuyor insana asli vazifesini ve itiyor takiyyeciliğin kucağına.
Öte taraftan, sayıları az kadrini, kameti kıymetini akıl sarraflarının anlayabildiği hafızalardan silinmeyen kahramanlar, gösterdikleri ufukla, insanlığın sıkıntılarına tabip olanlar, devasa sırların parçalarını çöze çöze, mahiyetini anlaya anlaya, hakikatin boyutlarını insanlığa sunanlar, insanlığı marifet iklimine çekmek için ızdırap çekenler, kalemin gücünü içteki sezişten, temas ettiği her nesneden, soluk alıp verdiği her mekandan, göze ilişen her kareden alıp, kelimeler kaleme hücum etmeden önce vicdan akortundan geçirip, nefis ile rezonans olduktan sonra, şöhret ucuzluğundan yakasını silkip, hasbi dostlarının teveccühünü ve alkışlarını sadece tebessümle karşılayacak kadar ferasetli, fildişi kulelerden halka ahkam kesen kalem oynatıcılardan uzak, ifadeleri vicdan kantarında tartılmış kalem erbaplarına daha çok ihtiyaç var günümüzde.
Ziya Paşa ne güzel söylemiş; Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz diye.
Artık mabutlaştırdığı nefsinin etrafında postu serip kölelerine el etek öptürenlerin, cennette köşk dağıtanların, nefisleri ve öfkeleri kabirde susturulmadan İslam’ın bu şaklabanlardan kurtulması ve içindeki ayrık otlarını temizlemesi zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. Yoksa türkü çığırarak Allah diyen, yalanı hakikat diye topluma empoze eden, bir fitneyi ve yalanı dinin usul ve esası imiş gibi gösterebilmek için, doksan dokuz doğruyu söyleyerek Hak’tan ve hakikatten dem vuran Truva atları can sıkmaya ve kitleleri yönlendirmeye, kitlelerin hem dünyasını hem ahretini çalmaya devam edeceklerdir.
Artık suyu getirenle testiyi kıranı tefrik ve temyiz etmek için sahte kahramanların bilinmesinde zaruret vardır. Yok, eğer hala daha uyanılmaz ise, testiyi kıran testinin parasını suyu getirenden almaya devam edecektir.
Kalem deyip geçmeyelim, kalemin mürekkebi çok önemli… Zira akrepte kesesinde zehir taşıyor. Toplumu dolambaçlı, tali yollarda dolaştırıp, gayri ciddi konularla meşgul edenlerin anahtarsız ağızlarına mahkûm olmamak için, gözün gördüğünün akıl süzgecinden geçirilmesi, söylenen her sözün mihenge vurulması, doğru çıktı ise kalpte saklanması, yalan yanlış olanın da çöpe atılması ile ilim ve irfanda terakkinin önündeki engeller kaldırılmış olur.
Başkalarının bizim dinimiz hakkında ne düşündükleri, ne yapmak istediklerinden ziyade, biz dinimiz hakkında ne düşünüyoruz, nasıl bir malumata sahibiz bunu irdelediğimizde, bu gayret ve çabamız, bugün ortalıkta ahkâm kesenlerin dünyevi ve uhrevi sermayelerini sıfıra indirecektir.