‘Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-î dide-î ekvân olan âdemsin sen.’
‘Kendine hoşça bak; âlemin özüsün sen; Varlıkların gözbebeği olan insansın sen’ diyor Şeyh Galip.
İbn-i Arabi ise, evreni büyük bir insan olarak düşünürken insanı da küçük bir evren olarak tasvir ediyor.
Asırlar boyunca filozoflar, hakîmler, arifler, mutasavvıflar bu konu etrafında çokça düşünmüşler, tefekkür etmişlerdir.
“İnsan kimdir?”, “Niçin vardır?”, “Neren gelip nereye gitmektedir?” gibi, insanın varlık nedenine ışık tutacak hayati soru ve sorunların cevabını bulmaya çalışmışlardır.
“İnsan düşünen canlıdır”diyen Descartes’den tutun da “İnsan hisseden hayvandır” diyen AndreGide’ye; “İnsan sosyal hayvandır” diyen Emile Durkheim’den “İnsan alet kullanan hayvandır” diyen Marx’a kadar pek çok görüş ve hipotez otaya atanlar olmuştur.
Ancak gel gör ki körlerin fili tarifi gibi bu filozoflar da insanın bütüncül olarak her yönünü değil bazı yönlerini öne çıkaran teoriler üzerinde durmuşlardır.
“Kendini bilen Rabbini bilir” sırrını yakalayanehl-i irfan, ‘mikro dünya’ mesabesinde olan insanı sadece et ve kemik yığını olan fizik yönüyle değil; aynı zamanda ruh ve akleden kalp yönüyle komplike bir varlık olarak ele almışlardır.
Bir mütefekkirimizin ifadesiyle insan, Zat-ı Zülcelal’inantika ve nazenin bir eseridir.
Fizik, astronomi, biyoloji vb.bilimsel her türlü çaba ve gayret elbette çok kıymetli. Hele ki insanı merkeze alan, onu tanımaya ve mutlu olmasına yardımcı olan akademik çalışmaların kıymeti harbiyesini kimse hafife alamaz.
Ne ki, uzayın derinliklerindeki galaksilere, yıldızlara ulaşan insanoğlunun içlerindeki evrenin derinliklerinden bîhaber, kendilerine yabancılaşmaları elbette sorgulanmalıdır.
Yarattıkları içerisinde en şerefli ve sırlarla dolu olarak insanı yaratan Yüce Allah, ilahi mesajında bu noktaya dikkatleri çeker: “Doğrusu biz insanı en güzel kıvamda yaratmışızdır.” (Tin: 4)
Kur’an’ın ifadesiyle, “Mükerrem kılınmış, şan ve şeref sahibi bir varlık” (İsra: 70) olan insan için ‘eşref-i mahlûkat’ yanı ‘yaratıkların en şereflisi’ tabiri kullanılmıştır.
‘En güzel biçimde yaratılan insan’, insani meziyet ve hasletlerini muhafaza etmezse, ‘aşağıların aşağısına indirilme’ (Tin: 5) tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Yaşadığımız hadiselere biraz da bu zaviyeden bakmaya çalışırsak sanıyorum verilen ilahi mesajlar da adresini layıkıyla bulacaktır.
Dini tabulaştırmadan, bilimi putlaştırmadan ortak veriler ve çıktılar üzerinden, insanlığın yararına üretimler yapmak mecburiyetindeyiz.
Kaldı ki din ve bilim birbirinin zıddı ve muhalifi alanlar değildir. Tersine aynı kaynaktan beslenen farklı nehirler gibi birbirini tamamlayan ve birbirine kuvvet veren sahalardır.
Einstein’ın dediği gibi dinsiz bilim felç, bilimsiz din kördür.
Ezcümle, Stephen Hawking’in ifadesiyle, “Tanrı kavramından bahsetmeden evrenin başlangıcı hakkında konuşmak çok zordur.”
Yazımızı bizim Yunus’un dörtlüğüyle bitirelim:
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Bu nice okumaktır?”