ACIYA AĞIT
Metruk bir şehir kadar ıssız,
Bir suçlu edâsıyla mahkûm,
Sürgün evi kadar mahrûm…
İyi olan ne varsa, yanmaya yüz tutmuş
Ki, farkında olmadan hayattan kopmuş…
Ve çoğaldı kırık dökük hayatlar,
Kuyular kazan, katı yürekli insanlar!
Nasıl da kîn birikmiş içimizde,
Karanlıklar, aydınlığı örtme düşünde…
Bir zemheri soğuğunun bıraktığı,
Soğuk ve sessiz çığlıktan öte,
Kalmadı tutunacak bir dal, elimizde!
Uçurumlar, ayaklarımızın ucunda!
Merhamet!
Ne kadar da ağır bir yükmüş meğer
Kana susamış sînelerde…
Hangi şehri desem ki, zulüm sarmış
Vebâ salgını gibi her yerde…
Âh yüreğim âh!
Yanıyor ateşler içinde
Şu gönül harmanım…
Gökyüzü bulutsuz, yeryüzü kurak
Feryâtlar yağıyor sağanak sağanak
Sonra yağmur…
Küllenen acılar üstüne!
Kaskatı kesilmiş duygular
Alıp götürüyor bir rüzgâr,
Öteler ötesine…
Baharı olmayan bahçemde,
Tüllenen merhamet umutları,
Gözyaşlarımla karışınca toprağa…
Âhlar sürdüm göğe açılan avuçlarıma
Ve elem sürdüm gözpınarlarımın kıyısına
Sancılı hislerimi bıraktım, dipsiz kuyulara!
Sesim ulaştıysa arşın kubbelerine,
Kıyıya vurduysa cansız bir beden,
Sessiz ve kimsesizliğin sâhilinde!
ŞEREF İŞLEYEN