Sivas’ın meşhur efsaneleri;
Dikilitaş Efsanesi
Günümüzde yaramaz çoçuğu olan kadınlar, uslanacakları inancıyla onları taşın etrafında bir kere döndürüyorlar.
“Birbirini çok seven iki genç vardır. Bütün çabalara rağmen kızın ailesi, gençlerin evlilik isteklerini onaylamaz ve oğlan en son çare olarak kızı kaçır¬maya karar verir. Kaçan gençlerin haberi köyde tez duyulur ve kız evi oğlan evini basar. Bunun üzerine iki taraf da kaçanların arkasından onları aramaya koyulur ve sonunda Çelebiler Köyü sınırları içinde Dikili Taş mevkiinde iki sevgili yakalanır. Tüm ümitlerini yitiren gençler, "Allahım, bizi bu insanların eline bırakma, ya kurtar, ya da taş et!" diye dua ederler. Bunun üzerine genç¬ler, yan yana duran iki kaya şeklinde taş kesilir.”
Ejderha Efsanesi
Sivas'a bağlı Çaygören ve Küpecik köylerine giden yolun kıyısındaki tepeciklerden birinin yamacında, aşağıya inen ejderhaya benzeyen bir taş var bulunuyor.
“Çok eskiden bu köyde yaşayan bir karı-koca, sabana koştukları bir çift öküzle tarlalarını sürerken tepeden bir ejderhanın üzerlerine geldiğini görür ve çok korkarlar. O esnada adam, 'Ey Allahım, bu musibeti başımızdan al. Ben de sana bir öküz kurban edeyim' der.
Allah da ejderhayı taşa dönüştürür.Karı-koca evlerine döner ve öküzün birini kurban etmeden ertesi gün öküzleri ile tarlaya gelip çalışmaya koyulurlar. Derken birden bir gürültü kopar, bir de bakarlar ki dün taş kesen ejderha canlanmış, üzerlerine geliyor. Kadın kocasına sinirlenerek 'Dün sen öküzün birini kurban edeceğim dedin, ama etmedin. Şimdi öküzün birini buracıkta kendi ellerimle kurban edip köye dağıtacağım' der, ve öyle de yapar. Ejderha ikinci kez taşa dönüşür.
Rivayete göre taş kesen ejderhanın burun deliklerinin birinden su, diğerinden de -çok eskiden- irin gibi bir sıvı sızarmış. Bu irinin, çiftin adadıkları kurbanı hemen kesmedikleri için sızdığı söylenir. İrinin sızdığını gören kimse artık hayatta değilse de, suyun aktığını gören çoktur. Son dönemlerde ejderhanın baş kısmı tahrip olarak bozulmuş; burnundan sızan su da kurumuştur. Ancak aynı kaynaktan beslendiği tahmin edilen ince bir su yamacın dibinde hala akmaktadır.”
Gelin Kayası Efsanesi
Sivas'ın Yıldızeli ilçesine bağlı Menteşe köyünde gri renkte taşlar bulunuyor.
Halk, bu taşların oluşumu hakkında şöyle bir efsane anlatmaktadır: "Genç bir kız, hiç istemediği halde bir gence verilir. Düğün günü alayla beraber damadın evine doğru giderken gelin, üzüntüsünden "Allahım, ya beni taş et, ya da kuş et!" diye dua eder. Bunun üzerine gelin, atının üstünde taş olurken, gelin alayı da onunla beraber taş kesilir."
Kardeşler Tepesi Efsanesi
Sivas’ı Malatya’ya bağlayan yolun Kızılırmak Nehri’ni geçtiği yerde Kardeşler Tepesi adı ile anılan bir yer bulunuyor.
"Bu bölgede çiftçilik yapan iki kardeş bir eşkiya baskını sırasında birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Herbiri bir yana kaçmak, canlarını eşkiyaların şerrinden kurtarmak için uğraşır. Bunlar bir daha görüşmekten, belki de sağ kalmaktan o kadar umutsuzdurlar ki ayrılırlarken birbirlerine söz verirler:
"Bir daha buluşursak taş olalım."
Aradan geçen zaman zarfında her ikisi de hayatları kurtarmayı başarırlar. Fakat birbirlerinden habersizdirler. Bir müddet ayrı ayrı yerlerde çalışırlar, ikisi de kendi işinde gücünde iken bir gün KızıIırmak’ın kenarında karşılaşırlar. Her ikisi de unutmuştur verdikleri sözü. Orada ikisi de taş olur.
Kızlar Sinisi Efsaneleri
Kızıldağ’da ‘’Bes Gözeler’’ adı verilen pınarın civarındaki Peri Bacaları’na benzeyen kayalara “Kızlar Sinisi” deniliyor.
Kızlar sinisi için 2 rivayet bulunuyor. İlk anlatı şöyle: "Bir savaş sırasında düş¬manların baskınına uğrayan Karataş köyünün kızları, izlerini kaybettirmek için Kızıldağ'a sığınırlar. Ne var ki, onları takip eden düşman askerleri, kızla¬rın izini bulur. Düşman eline düşmektense, ölmeyi tercih eden kırk kız, "Allahım, taş kesilelim de, düşman eline geçmeyelim." diye dua ederler. Bunun üzerine duaları kabul olur ve kırk kız taş kesilir."
İkincisi; “Çok eski zamanlarda bir gelin alayı Kızıldağ yamaçlarından geçerken eşkıya saldırısına uğrarlar. Gelin, eşkıyanın elinden kurtulamayacağını anlayınca Allah’a yalvarmaya başlar: ‘’Allah’ım ya onları taş kes ya da beni.’’ Düğün alayı o anda Kızıldağ’ın yamacında taş kesilir. Gerçekten de o yörede, uzaktan baktığınızda dağın yamaçlarına yayılmış, bir düğün alayını andıran irili ufaklı kayalar görülmektedir."
Kız – Oğlan Taşı
"Cemel köyünde yaşayan zengin bir ailenin Elif isminde bir kızı vardır. Durumu iyi olmayan bir delikanlı Elif'le evlenmek ister. Başta Elif'in anne¬si olmak üzere babası, ağabeyleri ve diğer akrabaları buna karşı çıkar. Kızın peşini bırakmayan delikanlı, her gün pencerenin altına gelir. Zamanla bir¬birlerine âşık olan iki genç, aileleri ikna olmadığı için kaçmaya karar verirler. Onlar kaçarken durumu anlayan aile büyükleri peşlerine düşer. Tam yakalanacakları sırada kız "Allahım bizi taş et!" diye dua eder ve iki genç orada taş kesilir.
Kösedağ Efsanesi
Sivas'ın 80 km doğusunda Zara-Suşehri ilçeleri arasında yer alan Kösedağ koynundaki efsanelerle savaşın hatıralarını taşıyor.
"Halkın inanışına göre bu savaşta esir düşen Köse Süleyman bir selçuklu komutanıdır ve mezarı Kösedağ'ın zirvesinde bulunmaktadır. Tarihi belgelerde adı geçmemesine rağmen halk Köse Süleyman'ın beraberinde az sayıda askerle Kösedağ'ı terketmeyerek şehit düşene kadar savaşmış bir Selçuklu komutanı olduğuna inanır. Bir başka inanışa göre ise Danişmentliler döneminde şehit olan bir askere ait olması da muhtemeldir. Köse Süleyman ziyareti 2812 metre yükseklikte,kabir ve namazgahtan oluşur."
Sakar Öküz Efsanesi
Kendisi başlı başına bir efsane olan Kösedağ'ın yaylarında biri olan Sakaröküz yaylası için şu efsane anlatılır.
"Yayladan inme zamanıdır. Eşyalar, peynirler, yağlar toplanıp hazırlıklar tamamlanır. Yayladan inecek köylülerden birinin bir deri bir kemik kalmış bir öküzü vardır. Köylü gidilecek yola bakar ve hayvanının yolda başına bela olacağını düşünerek orda bırakmaya karar verir. Ve hasta cılız öküzünü orada bırakarak yayladan iner.
Kış geçip tekrar yaylaya çıkıldığında köylü öküzünün akibetini merak eder ve ona ait kemik parçası aramaya koyulur. Düşüncesine göre sakar öküzü ya soğuktan yada kurda kuşa yem olarak ölmüştür. Birde bakar ki öküzü bıraktığı yerde tovnaklarıyla yerleri eşeleyen, tozu dumana katan, böğürdüğü zaman etrafı inleten bir öküz var. Bakar ki geçen yıl bıraktığı sakar öküzü tavlanmış gelişmiş eşi bulunmaz bir öküz olmuş. Bu durumdan çok utanmış ve demişki 'Ey Allahım senin koruduğun, senin sakladığın ancak sana kurban olur' diyerek sakar öküzünü orada kurban eder. Öküzün kanının aktığı yerden soğuk bir su kaynamaya başlar ve etrafı yeşil gür otlarla kaplanır. O günden sonra o suyun çıktığı yaylaya Sakaröküz yaylası adı verilir.