Yarın 27 Aralık 1939'da Erzincan'da meydana gelen büyük depremin 85. yıl dönümü. 33 binin üzerinde kayıp ve binlerce vatandaşın yaralanmasına neden olan bu felaketin ardından atılan adımlar ve yaşanan dersler Kültür Bakanlığı'nın geçen yıllarda yayınladığı video ile yeniden hatırlanıyor.
Erzincan, 27 Aralık 1939’da tarihin en büyük doğal afetlerinden birine tanıklık etti. Richter ölçeğine göre 7,2 büyüklüğündeki deprem, şehirde yaklaşık 33 bin can kaybına yol açtı. 100 binin üzerinde yaralı, 116.720 binanın yerle bir olduğu kayıtlara geçti. Erzincan’ı adeta bir enkaz yığınına çeviren bu felaket, Türkiye'nin en büyük depremlerinden biri olarak hala acıyla hatırlanıyor.
Videoda, “Munzur dağlarının eteklerinde tabiata karşı adeta meydan okuyarak büyüyen, gelişen Erzincan’ı büyük bir istikbal bekliyordu” denilerek felaketin şehrimizin istikbalini yerle bir ettiği vurgulanmakta. Depremin ardından yaşanan yıkım ve felaketin görüntüleri, depremzedelerin umutla hayata tutunma çabası ve milletin birlikteliği Erzincan için duygusal bir mesaj veriyor.
Videoda yer alan duygusal anlatımlar, Erzincan’ın bir zamanlar güzellikleriyle tanınan ve büyük bir istikbale sahip olan manzaralarını hatırlatıyor. Erzincan'ın büyüyüp gelişen yapısının, bir anda büyük bir doğa felaketiyle yok olmasına gönderme yapılarak, "Daima daha kuvvetli daima daha hür müstakil Türkiye" vurgusu yapılıyor. Erzincan, Munzur Dağları’nın eteklerinde yer alan, güzel manzarasıyla meşhur bir şehirken, şimdi harabe halinde. "Tabiat sanki muhteşem bir yumrukla koca şehri yassı etmiş, taş üzerinde taş bırakmamış, gövde üzerinde baş bırakmış ama ne gövdede ne de başta can bırakmamış" sözleriyle yıkımın boyutları açıkça gözler önüne seriliyor.
Erzincan’ın yıkımı, sadece bir şehir değil, bir milletin acısı olarak anlatılıyor. Şehirdeki yıkımın ardından, şehri yeniden inşa etmek için gösterilen çaba ve umut dolu mesajlar, birlik ve beraberliğin gücünü öne çıkarıyor. Depremzedeler, çadırlar altında hayata tutunmaya çalışırken, Erzincan garında yaşanan yoğun görüntüler ve yaralıların taşındığı trenlerle yapılan yardım çalışmalarına da videoda yer veriliyor. Yardımlar, adeta bir can gibi şehre ulaşarak, insanların yeniden hayata tutunmasına olanak sağlıyor.
Videonun sonunda ise, Erzincan’ın yıkılması, Tokat’ın harabe olması ve Amasya’nın çökmesi gibi şehirlerde yaşanan felaketler sonrası, "Milli Birlik ve fedakarlık yaşıyor" mesajı verilerek, Türkiye’nin dört bir yanındaki insanların dayanışma içinde olduğunu vurgulayan güçlü bir çağrı yapılıyor. Bu deprem, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda halkın birbirine olan bağlılığını ve fedakarlığını yeniden hatırlatan bir dönüm noktası.
Erzincan’ın Deprem Geçmişi ve Geleceğe Dair Uyarılar
Deprem, doğanın bir gerçeği olmasına karşın, insan faktörü ve yapılaşma biçimlerimiz, bu felaketlerin sonuçlarını belirler. Erzincan, ülkemizin en aktif fay hatları üzerinde yer alan ve büyük deprem tehlikesi taşıyan illerinden biri. Yüzölçümünün %90’ı, yıkıcı derecede şiddetli depremlere açık olan bu ilde, özellikle 1939 ve 1992 yıllarında büyük felaketler yaşandı.
1939 Erzincan Depremi, şehri büyük bir yıkıma uğratmış, şehirdeki yapılar bu felakete karşı ne yazık ki dayanamamıştır. O dönemde, ülke henüz Cumhuriyet’in modernleşme sürecindeyken, şehirdeki yapılar çoğunlukla Osmanlı döneminden kalma binalardan ve yerel mimarinin örneklerinden oluşuyordu. Depremin ardından sadece birkaç bina ayakta kalabilmiş, diğer büyük yapılar ya hasar görüp onarılamamış ya da zamanla yok olmuştur.
Erzincan’ın sivil yapıları ise çoğunlukla kerpiç evlerden oluşuyordu ve bu yapıların büyük kısmı, o dönemin en büyük depremlerinden biri olan 1939 depreminde ciddi şekilde hasar görmüştür. Depremin hemen ardından şehirde büyük yangınlar, hastalıklar ve diğer felaketler yaşanmış, can kayıplarının artmasına sebep olmuştur. Erzincan’ın nüfusu, deprem sonrası 12.000 kişiye düşerken, bu deprem yalnızca Erzincan’ı değil, Tokat, Amasya, Giresun, Sivas gibi illeri de etkileyerek 32.962 kişinin ölümüne yol açmıştır.
Günümüzde, depremler sonrasında genellikle malzeme kalitesizliği, yapı hataları ve yönetmelik eksiklikleri ön plana çıksa da, en önemli konu aslında bu yapıların hangi yönetmeliklere uygun olarak inşa edildiği ve tasarımın ne kadar sağlıklı yapıldığıdır. 1939’daki büyük yıkımın ardından yazılanlardan biri de ünlü yazar Peyami Safa’nın sözleridir:
“Zelzele geçti. Hele şu açıkta titreşen vatandaşları da bir çatı altına soksak, olur biter. Bu da geçer yahu!” demeyelim. Geçmez bu, geçmez. Bir gün Adana’yı sel basar, başka bir gün Erzincan’ı zelzele yıkar, daha başka bir gün limansız Karadeniz kıyılarımız önünde vapurlar batar. Rüzgara: ‘Esme!’, sulara: ‘Taşma!’, toprağa: ‘Sallanma!’ diyemeyiz. Memleket ve Anadolu davasını, eğitim veya ziraat, kültür veya ekonomi, sanat veya teknik, bütün maddi ve manevi unsurları arasındaki ilişkilerin tamamına ait prensiplerle halletmezsek rüzgâr eser, sular taşar, yer sarsılır ve bütün memleket ve bütün Anadolu, asırlardan beri olduğu gibi, yer yer yıkılır, Erzincan harabesine döner.”
Erzincan, geçmişte olduğu gibi gelecekte de depreme hazırlıklı olmalı. Deprem anında can ve mal kaybını en aza indirmek için daha sağlam yapılar ve daha etkili yönetmeliklerle karşı karşıya kalmamız gerekiyor. Bu büyük felaketten çıkarılacak ders, sadece depremin kendisi değil, depremle nasıl başa çıkacağımız ve bu tecrübeyi geleceğe taşımamız gerektiğidir.