Köyün ağasının çok akıllı ve çok gayretli bir köpeği vardır. Ağa bu köpeğine çok değer veriyordur.
Köpek bir gün ölür.
Ağa köyün imamını çağırır ve köpeğine cenaze namazını kıldırmasını ister.
-İmam: “Olmaz öyle şey. Köpeğin cenaze namazını kılmak doğru değildir ve caiz de değildir.” Der. O köyde de ev kıtlığı vardır ve hoca da ağanın evinde oturmaktadır. Öyleyse evimden çıkacaksın der.
Hoca biraz düşünür ve çaresiz olduğuna karar verir ve namazı kıldırır. Köpeği tıpkı önemli bir adam gibi defnederler.
Köyden birisi gidip kadıya haber verir. Kadı hocayı çağırır.” Bre Hoca! Bu ülkede ne zamandan beri köpeklerin cenaze namazı kıldırılıyor?” diye sorar.
Hoca: Durumu anlatır. Çoluk çocuğunun rızkı için mecbur kaldığını ve çaresiz olduğunu söyler.
Kadı hocayı bırakır. Ağayı çağırır.
Bre Ağa! Bu ne menem şeydir? Sen Müslüman değil misin? Hiç köpeğe cenaze namazı kılınır mı?
Ağa: Kadı Efendi. Benim köpeğim çok akıllı ve çok becerikli bir köpekti. Bana hizmet ederdi. Elbiselerimi getirirdi. Bastonumu getirirdi. Kahvemi taşırdı. Malımı korudu…
Kadı: Eee! Ne olmuş? Nihayet bir köpek değil mi? Bre İmansız! Sen nasıl dinimizce caiz olmayan bir uygulamayı zorla yaptırırsın?
Ağa: “Efendim bir dakika müsaade edin. Benim köpeğin daha nasıl olduğunu iyice anlatamadım. Benim köpeğim iyi olduğu kadar, çok da zengindi. Çok da akıllı ve öngörülüydü. Mirasını ölmeden önce bir hakkın paylaştırdı. Ayrıca size de miras olarak 300 altın bıraktı. Onu da birlikte getirdim.” Der ve Kadı Efendinin önüne 300 altını bırakır.
Kadı: “Ya! Rahmetlinin neyi vardı? Allah rahmet eylesin.”
Ülkemizin aydın geçinen, ülkemize sahip çıkması gereken entelektüel geçinen zevatın çoğunluğu; ne yazık ki tıpkı bu kadı efendi gibi… Ben duygusunun esiri. Kendisi varsa, bir çıkarı varsa, ülkesinin varlığını kabul ediyor. Ben varsam; ülkem var. Ben yoksam; ülkem yok kabul ediyor.
Ülke olarak en talihsiz yönümüz en eksik tarafımız; eğitim sistemimizi kendi sosyal, kültürel ve coğrafi yapımıza göre kurgulayamamamızdır. Eğitimin dış sistemiyle bu milleti yüz yıllardır oyalamamız ve kendi değerlerimizi insanımıza kazandıramamamızdır. Bunu başaramadığımız için ülkemize sahip çıkacak nesilleri yetiştiremedik. Bunun için yüz yıllardır meydan: Tarihinden, kültüründen, inancından, insanımızın ne kadar vasıflı ve kapasiteli olduğundan haberdar olmayan soysuzlara kaldı. Eğer insanımızı eğitmeyi başarabilirsek Anadolu Coğrafyası hepimize yeter ve güzide bir toplum, güzide bir millet olduğumuzu tüm dünya görebilir. Eğer bunu başaramazsak; nefsinin esiri olmuş insanlar; bu gün olduğu gibi yarın da insanımıza çok büyük zararlar vereceklerdir.
Bu dünyanın en lüks coğrafyasında yeteri kadar lüks eğitilmemiş insanların; lüks içinde yaşaması mümkün değildir.
İnşallah bir gün bu ülke; kendi insan yapısına göre, kendi tarihine göre, kendi inancına göre, kendi coğrafi konjonktürüne göre, kendi kültürüne göre; bir eğitim sitemi yapmayı ve uygulamayı becerir.
İşte o gün bu ülkenin sahipler meydanları doldurabilir. İşte o gün, bu ülkenin meydanlarından; bu tip insanlar çekilir gider.