Gayrimenkul birde menkul mallar vardır. Gayrimenkuller sabittir yerinde durur, sadece sahipleri değişir, sahip olduğunuz sürece hem değeri artar hem de daimi bir kazanç kaynağıdır, tüketici değil üreticidir, kullandıkça güzelleşir. Menkul mallar ise kolaylık, menfaat getirir,  ancak sizde durduğu sürece eskir, devamlı yenilenmek ister, bazende bütçenize zarar getirir. Bir bina, bir tarlanın, bir araba, bir ev eşyası ile kıyaslanması gibi. Birinde paranız akarak gider diğerinde paranız artarak gider.
Atalarımız ne demişler, ‘’Bir bir oda olsun, yeter ki kendi eviniz olsun’’ Öyle ya o bir bölmelik eviniz dahi, yıl bazında değeri artacaktır. Her ay bütçenizi aşındıran kira bedeli ödemeyeceksiniz. Ama bir arabanız öyle değildir. Sigorta vergi muayene gibi giderler, yakıt bedeli, bir kaza halinde maliyetleri sıkıntıları ortaya çıkacaktır. Eşyalarınızda öyledir, hep yenilemek istersiniz ama yinede değersiz hale gelir. Menkul mallar yaşamanın ayrılmaz parçalarındandır, ancak yerinde, düşünerek ve ihtiyaca göre ayarlanmalıdır.
Anlamadım bir türlü, kirada dolaşan birçok insan bankalardan kredi çekmek suretiyle önce lüks arabalarını alıyor ve sonuçta hem kendi hem ailesi sıkıntı yaşıyor. Ülkemizin de daha evvel olan mevut lojmanları, işyerleri, arsaları vardır. Bu kâr getiren hazineler nedense devamlı satılıyor. Devlete ait gayrimenkulleri ne kadar çok satılırsa o kadar çok devlet geliri de küçülür. Kâr amaçlı yabancılara satılan mülkiyetlerimiz vardır. Merhametli, duygusal ve kucak açan bir milletiz, gün gelecek ki, beklide söz hakkımız elimizden almaya kalkışacaklardır. Bütün bunlara rağmen yerine ve zamanına gören yapılan özelleştirmeler, teşvik edicidir, yeni açılımlardır.
Tasarruf etmek, israfı önlemek mi istiyorsunuz? Öyle ise her resmi daire veya işyerlerinin garajlarına fazladan dizilen gider kapısı araba sayılarını ve yeni alımlarını frenlemeliyiz, kullanım sürelerini uzatmalıyız. Keza zamanla zarar kapısı haline gelen fabrikalar kurum ve kuruluşlar nedense özelleştiğinde tekrar kâra kavuşuyor. Öyle ise neden sistemler, kurallar, değiştirilerek sıkı denetimleri artırılmıyor. Eski sistemlerle, yenilenmeden çalışan fabrikalar yeni tesislerine kavuşturulmuyor. Sonuçta zarar getiren bu entegre tesisler mecburen elden çıkarılıyor..
Çağımızda az maliyetle, az insanla, daha seri ve pratik bir şekilde çalışan imalatlar yüzünden insanlar sanatlarını, işini, çalışma azmini kaybetti. Marangozluk, kunduracılık, terzilik gibi çeşitli meslek gurupları ve el sanatları vardı. Ustalar, kalfalar ve yanlarında çalışan çırakları ve bir dayanışma, kaynaşma, kanaat ve bir mübadele vardı. Herkes ve her şey devletten beklenmiyordu. Huzur vardı evlerini geçindiriyorlardı.  Bir ülkede ne kadar çok makileşmiş sistemler varsa o kadar çok binlerce insan işsiz kalacaktır. Bazende fazla rahatlıklar huzursuzluk getirir.
Bütün dünya ülkelerinde çığ gibi işsizler artıyor. Üç beş patrona, makinelere ve robotlara kalan dünya. Sonuçta birbirini sevmeyen intikam duygularıyla dolu insanlar ortaya çıkıyor. Dönüp bakıyoruz çoğu gençlerin okumaktan başka meslekleri, sanki arkadaş aramaktan başka bir işleri yoktur. Tozpembe görünen hayatın çıkmaz sokaklarında toz bulutları arasında çırpınan 30, 40 yaşına gelmiş halen daha babadan çevreden yardım bekleyen toplumdaki asalak insanları görüyoruz.