“Mor rengi en çok üzüm sever
Kararır ve puslanır mor-siyah arası düşler
Bağbozumu mevsime düştüğünde
Mor ve siyah kaybolur gider”
 
 
“Üzümlü’ye hoş geldiniz”.Hoşluklarınızı da getirdiniz mi; hoşluk bulmaya mı geldiniz? Ziyarete mi geldiniz;hayat sürmeye mi? Aradıklarınızın keşif yolculuğunda mısınız; yolculuğunuz mu sizi sürükledi? Kısacası bir şekilde sürüklendiniz…
Dağ kakmalı, bağ kapaklı bir sandık…Kapak bir şekilde aralandı. Soğuk bir kış gününün buz tutmuş haliydi. Sandığın kendi de buz kütlesiydi. Etraf kış uykusunda; etraf sakinleri sıcağı hissetmenin peşinde. Peşinizden getirdiklerinizle, sizde bu hayatın içine doğru yeni bir “hoşgeldiniz”le karşılaşana kadar ilerlemektesiniz. Şimdilik başlangıç bu. Beyazlığın altına gizlenmiş, gizemli bir sandığın keşfi. Halin içinde merak ta hakim.Tüm hislerin hakimi olmak lazım; gerekli görülenler tedarik edilmeli. Etkiler tepkilere göre şekillenirken bakışlarda heyecan belirmeli. Belirlenmeli zihinde bir şeyler; yeni başlangıçlara yeni düşünceler katmalı. Katmer katmer beyazlık toprağı terk ettiğinde baharı tüm bedende hissetmeli. Sonra yol almalı; dağlar, tepeler arşınlanmalı. Kulakta bir türkü çınlarken; halim, salim bir hüzün yüreği titretmeli.
 
“Dağları dağlara bölemde geçem,
Yolları yollara katam da gelem,
Diyar-ı üzüm diyorlar sana
Tadını tadına katam da gidem….”
 
Kışa dönük günlerin en soğuk zamanlarında, beyazın parlaklıkta yıldızlarla yarıştığı pembemsi geceli günler.. Günler, hayatı yaşamak için çaba gösteriyor. Çabayı itekleyen birileri var. Varlığını yaşatmaya çalışan birileri, kışla dost olmaya çalışıyor. Onun için gündelik hayatın sıradanlığı, göz kapakları ağırlaşsa da soğuğun rehavetine teslim olmuyor. Her yer kurşun askerle çevrili sanki. Öylesine sert ve keskin bakışlı askerler… Soğuk, çivi gibi işlemeye çalışsa da demir yürekli,dayanıklı askerler geçit vermiyor. Torağın içinde saklambaç oynayan kardelenler, askerlerin uyuya kaldığı anları yakalamaya çalışırken kendileri uyuya kalıyorlar. Toprak merhem sayar saklanan kardelenleri; kardelenler de billur tanelerini can diye saklarlar. Bir adım sessizliğinde kardelenlerin üzerinden geçen bir nefesin kulağında derinden, soğuk- beyaz arası bir ses  çınlar:
 
“Dağların merhemiydi gömülü kardelenler
  Kardelenlerin içinde billur taneleri
  Çöken sisli geceye inat yol alırdı
  Kar yangınları, kalp atışları…”