Birçok neden vardır bizi oralardan koparıp getiren. Kimi bir lokma ekmek, kimi çoluk çocuğunun geleceği için, kimisi ise daha rahat bir yaşam arzusu için doğup büyüdüğü toprakları terk edip şehir hayatını tercih etmiştir.
Son zamanlarda hızlı bir ivme kazanan bu şehirlileşme hareketleri köylerde ve kasabalardaki hayatı şehre taşımıştır. Kimilerine göre bu yarı bilinçsiz göç hareketleri şehir hayatının kalitesini düşürüyor olsa da bana göre zaten ülke genelinde yaşanan bu kaçınılmaz nüfus sirkülasyonunun bir parçası olarak bu göçler şehir hayatına bir renklilik kazandırmıştır.
Evet aristokrat değildik belki lakin köylü de sayılmazdık. Bizler kökeni çok eskilere dayanan kültürümüzü medeni dünya ile birleştirmek, hem kendi dünyamıza bir şeyler kazandırmak hem de genel kültürümüze yeni değerler kazandırmak arzusundaydık.
Her ne kadar şehir hayatını benimsesek de kendi benliğimizden, kendi kültürümüzden de asla vazgeçemezdik. Aklımıza düştü mü bir parça lor ve tandır ekmeği, işte o zaman mesafeler bizim için mani değildir, bir koşu gider gelirdik…
Gönül, doğup büyüdüğüm topraklardan yani Keşiş Dağları’nın şehirle olan bağını olabildiğince kopardığı kadim bir yerleşim merkezinden, Çayırlı’dan bize yansıyan hoş sadâlardan dem vurmak ister.
Kimilerine göre insanların iklimi ile müsemma, soğuk yüzü ön plana çıksa da bana göre kökeni ortaçağ medeniyetlerinden Hayaşa’ya (Mananalis) kadar uzanan derin bir duygu harmanıdır Çayırlı. İnsanı; kimi zaman etrafını çevreleyen dağların orta yerinde bir kafese kıstırılmış aslan misali hırçındır. Kimi zaman ise bir bahar ayında Esence Dağları’nın yamaçlarından süzülen narin sular kadar duygulu, Mans Deresi kadar coşkuludur. Kimi karla, boranla savrulmuştur bir o dağa bir bu dağa. Kimi ise yüreğinde beslediği ozanın deyimiyle;
“Davut Sulari'yim çağladım aktım
Riyakâr kullardan nefretten bıktım
Şöhret kalasını kökünden yıktım
O ahdı peymanım çok evvel oldu…”
diye nâme nâme dökülmüştür mısralara…
Bizdeki mazisi Anadolu’nun ilk kez Türk yurdu olduğu zamanlara kadar uzanır. Zira Anadolu’ya ilk gelen Türk boylarından bazıları Pekeriç Ovası’ndan başlayıp Otlukbeli Dağları’na kadar uzanan bu bölgede konaklamışlardır. Türklerin Anadolu’ya gelirken beraberinde getirdikleri ve savaş atı olarak kullandıkları Argamak atlarının da bu bölgede yetiştirildiği tarih sayfalarından günümüze yansıyan vesikalardandır…
Bu kadim kültürün şehrimizde yaşatılması ve geliştirilmesi için aynı zamanda şehrimizin renkli simalarından Ahmet Korkmaz Beyefendi’nin başkanlığında Çayırlı ve Köyleri Eğitim, Kültür, Dayanışma Derneği kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır.
Bize düşen ise elimizin ve dilimizin döndüğünce bu şık harekete destek verip katkıda bulunmaktır. Güzel işler başaracağımızdan eminim…