“İyilik Kalıcıdır”
İnsan neden ölümsüzlüğün peşindedir? Neden daha uzun, hatta elimizde olsa sonsuza dek yaşamak isteriz? Yeryüzü eğlencelerinden geri kalmak istemediğimiz için mi? Dinlerin ve pek çok kültürün bize ebediyetten ve ölümsüzlükten bahsetmesi, öncelikle insan ruhuyla ilgili bir hakikati ifşâ eder: İnsan ruhu öyle bir şeyi arzular, öyle bir hale ermeye çabalar ki onu dünya hayatında elde edemez. Ruhumuzun menzili, kavrayışımızın ötesindedir. Ruh devamlılıktan fazlasını arzular, bizi aşan, ötemizde olan bir yerlere varmak ister. Ruhun en derin özlemi olan gerçek mutluluk, insanın elde ettiği güçte değildir. Ruh ebediliği arzular. Bu dünyada olmayanı… İnsan işte hep bu gerilim hattında yaşar. Ruhun ölümsüzlüğe duyduğu özlemle bedenin pek sınırlı güçleri arasındaki gerilim hattında…
Hakikatte insanın ardında olduğu şey ölümsüzlük değildir. O bütünlüğün, hikmet ve iyiliğin peşindedir. Çünkü bilir ki, iyilik kalıcıdır. Bu özlem, bu susuzluk, çürüyen bedenlerin içinde geçirdiğimiz dünya hayatında giderilemez. İnsan dünya hayatında tamamlanamayan bir varlıktır. O halde ruhun özlemi bu dünya hayatını uzatmakla karşılanamaz, 'mevcut olanı biraz daha artırmak' en derin arzularımızı tatmin edemez. Sadece süreklilik duygusu insana mutluluk getirmeyecektir. Bedenin ölümsüzlüğü peşinde koşmak suretiyle ruhun en derin özlemlerine körleşebilir ve bu hayatı iyi yaşama fırsatını da kaçırabiliriz. Fanilik ve ölümlülüğü kabul etmekle insan, ‘hayat sorumluluğu’ nu da hatırlamış olur, iyi yaşamak gerekir, iyiliğin peşinde koşmak gerekir, ruhlarımızın iyiliği için ihtimam göstermek gerekir.
Ama önce iyilik nedir, ona bakalım: İyilik, yapılması sevap kazandıran, övgüye ve ödüle konu olan davranışlar bütünüdür. İyilik, eşyadaki hareketin yönü ve hayatın temel gayesidir. İyilik, eşyadaki hikmeti bilmek ve gereğine uygun davranmaktır.
Bugün insanlığın hamurunda var olan iyilik işlenmeyi bekliyor. İyilik sürekli üretilmeyi ve hayırlarda tüketilmeyi gerektiriyor. Zira biz biliyoruz ki, İyiliklerin durduğu yerde, kötülere ve kötülüklere gün doğar. Daha da beteri, iyiliğin durması insanlığın ölmesi demektir. Bu açıdan, iyiliği yaşatmadan, yaşıyor sayılmayız. Hatta bizden istenen, iyiliğin yaşaması için kendimizden dahi vazgeçmektir. Yani adanmışlık ruhu ile ötekini tercih etmektir. Elbette bu büyük bir iştir, azimet gerektirir, yürek ister.
Biz hem nefislerimize ve ehlimize, hem de insanlığa karşı sorumluyuz. Hatta sadece insana değil; çevreye, eşyaya ve her canlıya karşı sorumluluk altındayız. İşte hayatın bütününü kuşatan bir iyilik yapılanması… Topyekûn hayırlarda yarış seferberliği…
Âlemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v.) susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğin susuzluğunu gideren kişinin kurtulduğunu müjdelerken, bir kediyi hapseden kadının nasıl hüsrana uğradığına da dikkatlerimizi çekiyor. Yine, “kıyametin kopmakta olduğunu görseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz” nebevi uyarısı iyilikte kapsam alanına işaret ediyor.
Son’a doğru koşar adım yaklaştığımız şu âhir zamanda, muhatabı bulunduğumuz insanlığın en soylu damarını ortaya çıkarmak durumundayız. İyilik duygusunu vicdanlardan, aktif hayata taşımak zorundayız. İyiliği sadece konuşan, tartışan değil, taşıyan ve yaşayan olma sorumluluğumuz var. Artık iyiliği birebir yaşamanın huzur ve huşûuna talip olmak gerekiyor…
Başkasının iyilikleri ile övünmek, avunmak, kendine pay çıkarmak değil, iyilikleri hepten kurum ve kuruluşlara ihale etmek de değil… İmkânlar nispetinde, “benim de elimden gelen ancak bu kadar idi” diyebilecek sorumluluğu kuşanmak vaktidir.
“Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez. (Herkesin) kazandığı (iyilik) lehine ve işlediği (kötülük) ise aleyhinedir!” (Bakara-286)
Dünyaya geliş gayemiz yaratıcımıza karşı kulluk borcunu secde ve teslimiyet ile ifade etmek, yarattıklarına karşı ise iyiliklerle ve iyiliğe davet ederek görevimizi yerine getirmektir. İnsan olmanın emaresi iyiliktir. İyilik bir insanlık emanetidir. İyilik insan olma sanatıdır. İyilik, insanlığa ait olma şuurunu oluşturur. Bu bakımdan sadece kendileri için yaşayanlar iyilik yapamazlar. İyilik, bir başkası için yaşama erdemini kuşananların eylemidir. Doğrusu, genelde insanlar iyiliğin tanımını biliyor, mesele, iyiliğin nasıl gerçekleştirileceğidir. Bir diğer sıkıntı da, iyiliğin geçiştirilmesidir. “Nasıl olsa birileri bu işi yapar” diyerek ihmalkâr davranmaktır.
İyilik adına yapacağımız bütün davranışlarımız, bizi sıradan varlığımızdan ayırıp çok ötelere taşır. Korkulardan sıyrılır, bedenin zevklerinden sıyrılır, ihtiyaçlar dünyasından ruhumuzu azat ederiz. Böylece erdemli bir hayata yükseliriz. İyi bir hayata… Yaşanası bir hayata…
Yüce Rabbimiz, kerîm kitabında “Her şey belirlenmiş bir vakte kadar akar” (Ra’d-2)buyuruyor. Ölüm hayatın meyvesidir, hepimiz hayatımız boyunca hazırladığımız bir ölümü tadarız. Dünyadan geriye kalacak olan şey iyiliktir. İyilik kalıcıdır, ölümsüzdür. İnsan ancak iyilik ve güzelliğe râm olarak ölümsüzlüğü tadabilir. Kadere iman eden kederden emîn olur. Evet, öleceğiz ve bizi ölümsüzlüğe taşıyacak olan şey ise imandan sonra, yapacağımız salih işlerdir.
İnsan özünde iyidir, kötülük insan fıtratına yabancıdır. İnsanda iyilik bilinci, hayır duygusu körelirse, işte o zaman tüm kötülüklerin kapısı açılır. Bu gün dünyamızda gördüğümüz zulümlerin, haksızlıkların kökeninde hep bencilleşen, dünyevileşen ve ölümü unutan insanların iflas etmiş akıllarından kaynaklanan davranışlar vardır.
Bizler, hesap gününe inanıyoruz. Hesabımızı nasıl kolaylaştırabiliriz? Bizim derdimiz budur, bu olmalıdır. İmânî, insani ve vicdani sorumluluklarımızdan kaçamayız. Ne mazeretlere sığınabilir, ne de erteleyebiliriz. Tımarhaneye çevrilen modern dünyada yolunu kaybedene rehber olmak ancak bize yakışır. Hasta bedenlere, yorgun yüreklere Lokman olmak, merhem olmak bize yakışır. Çaresizlikler içerisinde çırpınan sessiz çığlıkların kapısını çalan Hızır, bizler olmalıyız. Kaç garibe umut, kaç âcize müjde olduğumuzu kendimize tekrar sormalıyız.
Modern dünyanın tüketim çılgınlığına ve hazlarının ardındaki sapkınlığına karşı, çağımızın havârileri, ensârları, sahâbîleri, hülâsâ; Rabbâni yolun yolcuları artık bizler olmak ve yola koyulmak durumundayız. İyiliği, erdemi, onuru, merhameti, masumiyeti, insaniyeti, muhabbeti, ülfeti, adaleti, ahlakı, kardeşliği, mertliği, dürüstlüğü, cömertliği biz taşımalı, kısacası insaniyet mektebini biz kurmalıyız.
İyilik yolunun yolcularına selâm olsun!
Şeref İŞLEYEN