Bu sabah yaşamayı bir bebek gibi adımlamaya başladım. Yeni yürümeye başlıyormuşcasına heyecan kattım yollarıma. Bir bebek gibi düşsem de beni tutacak birilerinin her daim var olduğunu düşünerek... Kayıtsızca adımladım. Belki de çocuk olmak işime geldi. Zevkliydi, etrafımda yürümeme sevinecek insanlardan çember yapmak. Olamaz mı? Bu sabah yaşamayı en başından keşfetmeye kalkıştım.
Sonra bir seyyah oldum. Fakat hedefim dünyayı gezmek değildi. Sevdiklerimin kalplerinde gezinip, onları yeniden keşfetmek istedim. Küçük çapta da olsa mucit olmak güzeldi. Arkadaşlarımın gülücüklerini sonsuza çıkarmak için neler yapabileceğimi düşündüm. Ara sıra kendi diyarlarıma yolculuğa çıktım. Kızdığım şeylere gülüp geçtim. Güldüğüm şeylere belki bir daha güldüm. Bugün sadece hayaller kurdum. Hayallerim ilerledikçe kendimi bir dağa tırmanırken gördüm. Ben bile şaşırdım doğrusu. Başarmak için de Alaaddin'in sihirli lambasına ihtiyacım yoktu. Ben o dağın zirvesini görebilirdim. . Biliyordum. Sadece geriye bakmamam gerekiyordu. Çünkü arkama bakarsam başım döner ve dengemi kaybederdim. O yüzden hep ileriye, hep daha yükseğe baktım. Hem biliyor musunuz? Kuşların kanat sesleri o kadar yakından geliyordu ki, heyecanlandım. Yaşamayı adımlamak meğer ne de zevkliymiş. Yeni anladım....
Dağın zirvesine çıkınca değiştirdim düşlerimi. Yanı başımdan su sesi geliyordu. Ben de bir deniz canlısı oldum. Bir inci arıyordum sanırım. Yoksa arayışlarım boşuna mıydı ? Kesinlikle değil. Farkettim ki benimde kalbimde zaten ikamet ediyordu bir inci. İncim sevgiydi... Harcandıkça değeri artan, eksilmeyen... O, öyle bir ev sahibesiydi ki zerre kadar karanlığı bile yok etti. Hiç kimse ve hiçbir şey karanlıkta kalmadı.
Ve iyiki bu sabah bir bebek olmakla başlayan serüvenime çıkmışım. Kimi zaman bir dağcı, kimi zaman bir seyyahtım. Kimi zamansa sadece kendimim ama ben de hayallerimle, hayal ettiklerimle buradayım.....