.

Kendisi aslen Erzincanlı değildi. Ancak Erzincanlılardan daha çok Erzincan sevdalısıydı.

Ziya Amcamızı daha iyi anlatmak için bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yıllar önce yolum, Belçika ya düşmüştü.  Liyej, diye bir şehrine gitmiştim.   Yedi katlı, büyük ve lüks bir otelde kalıyordum.  Oteli Yaşlı karı, koca birlikte işletiyorlardı.  Genel olarak beyi gündüzleri, hanımı geceleri işlerle ilgileniyordu.

Şehirdeki Türkler,  beni sık, sık gezmeye götürdükleri için, otele geç gelmek zorunda kalıyordum.   Zili çalınca kapıyı hanımefendi açıyordu. Bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorup odama uğurluyordu.  Bilge ve zarif bir hanımefendiydi.

Geç kaldığım bir gece, yine sormuştu: Bir şey isteyip istemediği mi?   Ben de isteyeceğimin otelde bulunmayacağını ifade ederek: olsa bir Türk Kahvesi içebileceğimi söyledim.

“Tamam!  Hemen getiriyorum.“   dedi ve biraz sonra iki fincan Türk kahvesi ile geldi.  Bir, Osmanlı hayranıydı. Doktorasını yıllar önce,  “Grand Sultan” Büyük Sultan ve Osmanlı Türkleri konusunda yapıştı.  Tam bir Kanuni Sultan Süleyman hayranıydı.  Kanuniyi bana anlatmaya başlayınca ben, Lise Müdürü olduğumdan utandım.

Anlatırken garip bir soru sordu: “ Siz! Osmanlı Türklerini, hepten öldürdünüz mü?  Hiç bırakmadınız mı?”

Niçin böyle düşündüğünü sordum.

Çünkü ülkemize, çalışmak için Türk adı altında birçok insan geldi.  Birçoğuna ziyarete gittim.  Bir tane bile Osmanlı Türküne rastlamadım.

Benim bildiğim Osmanlı Türkü; vakur ve onurludur. İnancına bağlıdır. Nere de, hangi halde olursa olsun namaz kılar.  Onun olduğu yerde; haksızlık, adaletsizlik, hırsızlık, zulüm olmaz. O, çok temiz, mert ve cesurdur. Namuslu ve şereflidir. Kendi değerleri için dövüşmeye her zaman hazırdır...

Bizi, bizden daha iyi biliyordu. Onu dinledikçe, bizim kendimizi hiç bilmediğimizi, kendimize ne kadar yabancı olduğumuzu, daha iyi anlıyordum.

Ancak bizler bilmesek de;  Ziya Amca gibiler bizzat yaşıyorlardı.

İşte benim tanıdığım ZİYA ŞİRECİ de, tam bir Osmanlı Türküydü. 

 O zamana kadar uzaktan, uzağa tanıyordum. “Merhaba!... Merhaba!” Bir gün, Roma İş merkezinin kapı girişinde, Yaşlı Ziya Amca, bir delikanlı ile yumruk,  yumruğa, kıyasıya dövüşüyordu. Hemen araya girip ayırdım.  Ve Ziya Amcaya bu olaydan sonra, daha çok saygı duydum. Dövüştüğü delikanlı kuyumcu arkadaşının cahil kızını ayartıyormuş. İkaz etmiş. Delikanlı onun karışamayacağını, uzaklaşmasını söylemiş. Anlamayınca da, dövüşmek zorunda kalmış.

Arkadaşının kızının namus ve onurunu korumak için o yaşata dövüşen tabii ki bir Osmanlı Türküdür. Ve saygıya, övgüye layıktır.

20 yıllı aşkın Vakıf İş Hanında komşuluk yaptık.  Vakfın Binasının Yöneticisiydi. İş Hanına tertip ve düzeni o, getirdi.

Erzincan’a dışarıdan gelenleri karşılar, ikramda bulunur ve Erzincan’ı en iyi şekilde temsil etmeye çalışırdı. Özellikle sporculara çok yardımda bulunurdu.

Oturmasını, kalkmasını, konuşmasını bilen bir büyüğümüzdü.  Her mecliste söylenecek sözü mutlaka vardı.  Kötülüğe, haksızlığa, ahlaksızlığa, edepsizliğe,    her halde karşı gelir, hakkın ve adaletin yanında olurdu.

Erzincan İyi bir Erzincanlıyı, bir kanaat önderini kaybetti.

Allah! Rahmet eylesin! Mekânın Cennet olsun! Ruhun şad olsun!