Ramazan ayına ulaşan insanlar, yeniden oruç tutmanın, iftarın, sahurun, teravihin, ikramın, fitre ve zekât vermenin zevkini yaşarlar. Zenginlik derecesine ulaşan her Müslüman malının kırkta bir oranında yine inançlı ve Müslüman olan kişi ve ailelere bizzat verir. Zekât verenler ikram etmenin zevkini, fakirlerde darlıktan kurtulmanın zevkini yaşarlar.
Günümüzde insanlar acaba zekâtımı kime vereceğim, fakir ve inançlı kişileri nasıl seçeceğim, nasıl ulaşacağım sıkıntılarını yaşamaktadırlar. Zira bakansınız zekât verdiğiniz kişinin sonradan fakir olmadığını ve layık olmadığını görürsünüz. Ortaya duygu sömürüsü yapan yalancı, düzenbaz pusuda bekleyenler, seni ikna eden fırsatçılar ortaya çıkar.
Zekât toplama ve yerine ulaştırma görevi Osmanlı İmparatorluğu zamanında devlete bağlı kuruluşlar tarafından üstlenmişken nedense günümüzde sadece insanların tercihine bırakılmıştır. Şayet diyanet işleri eskiden olduğu gibi bu görevi tekrar üstlenip zekât verme birimleri kurmuş olsa, müracaat eden fakir kişilerin gayrimenkul menkul ve borçlarını daha sıhhatli bir şekilde tesbit edecektir. Fakir olup da sesi duyulmayan hayâ ettiğinden kimseye söyleyemeyen o kadar çok fakir Müslüman var ki. Öte yandan talandan mal kaçırırcasına yalana başvuran o kadar çok hayâsız, yüzsüz insanlar da var ki!
İmparatorluğumuzun en inançlı ve en ihtişamlı dönemlerinde İstanbul’un Babıâli Caddesindeki dev kestane ağaçlarının dallarına, insanlar zekâtlarını bir mendil içerine koyup bağlarlarmış. Ve içerine şöyle yazarlarmış ‘’Bu benim zekâtım Allah C.C. rızası için kabul et.’’ İnsanlar arasında ne kadar güzel bir gizli teslimiyet ve ne kadar güzel sevinçli bir alışveriş. Düşünüyorum da inançsızlığın alabildiğince yayıldığı günümüzde, bir gecede bu zekâtları yok ederlerdi hatta dallarını dahi kırarlardı, fakirlerde yine hep fakir kalırlardı.
Bu günlerde bakıyorum ülkemin bütün şehirlerinde bilhassa büyük şehirlerde, büyük iftar sofraları kuruluyor, küskünler barışıyor, kendi aralarında iftar davetleri başlıyor, ne kadar güzel bir yakınlaşma. Heyecanlı bir hazırlanış, heyecanlı bir bekleyiş ve insanların gözlerindeki mutluluk parıltıları izlersiniz. Bir ezan sesiyle bir top sesiyle heyecanlı bir iftar vaktinde oruçlar açılıyor. Keşke hiç bir zaman yıkıcı, yakıcı isyanlar olmasaydı, keşke insanlar hep böyle mutlu olabilselerdi, düşenin elinden tutabilselerdi.