1992 Erzincan depreminden sonra ve Türkiye’nin diğer yerlerinde ki depremlerinden sonra inşaat sektöründe kaliteli yapılaşmanın yanında kültürel yozlaşmada da bir dönüm noktası oldu. En son Marmara Depremi’nden ders çıkartayım derken millet tasarrufu unutup bir anda kredi müptelası oldu. Artık inşaat sektöründe bir taraftan yeniliğe gidilirken diğer taraftan görünmeyen bir kültür yozlaşması ile lüks yobazlığı da git gide yaygınlaşıyor.
Ne hikmetse batıda ne oluyorsa bizde tıpatıp hiç değişikliğe gitmeden aynısını yapıyoruz böyle işimize gelen şeylerde leb demeden leblebi olduğunu anlayan kıvrak ve üstün zekâlı bir milletiz ki! Yavaş yavaş yozlaşmayı da nedense görmezden gelmesini çok iyi biliyoruz. Acaba bu depremler olmadan önce hiç haberiniz var mı bilmem ama inşaat sektörü adeta dibe vurmaktan çok en çok ilgisizlikten ağlayan sektör nasıl oldu da bir anda pat diye yıldızı parladı hayret değil mi? Benim de aklım ermedi bu işe eğer Erzincan 1992 depremini baz alırsak aradan geçen 21 yıllık bir süreçte nasıl oldu da hızını kesmeden devam ediyor. Bunun bir tek sebebi var bu da insanların lüks yaşam tutkusu içerisinde gel keyfim gel diyecek bir yerim olsun düşüncesi mi dersiniz yoksa kültür yozlaşması mı dersiniz sonuçta her iki düşünce de birbirine ne kadar da paralel, ben orasını burasını bilmem sadece bu kadarını ancak tespit edebildim. Bu benim için yeterli her neyse biranda 21 yıllık kısa bir süre içerisinde deprem yönetmeliği kapsamında Erzincan’da inşa edilen birçok faklı konut projeleri ile eskinin izlerini adeta sildi silmesine de konut fiyatları karaborsa gibi sanki hem 1992 Erzincan depremi hem de 1999 Marmara depreminden sonra deprem yönetmeliğine uygun, konforlu, lüks, güvenli ve kaliteli konutlara talep artmasının yanında artık doğmayan bebeğin yerine bile TOKİ’ye girenler var. Doğmamış çocuk ne anlar TOKİ’den ama gel de Erzincan’da yobaz kültür hevesli ahı gitmiş vahı kalmış hem emekli olmuş hem de çocukların yuvasını kurduğu halde torununun torununu düşünen anne baba mı dersiniz yoksa büyükanne büyükbaba mı dersiniz çıkta anlat anlatabilirsen, zaten anlatsanız da anlamazlar anlasalar da anlamazlığa verecekler en iyisi mi ben yine de ben anlatayım yani dünya sevgisi o kadar kaplamış o kadar kaplamış ki bir bilseniz nerdeyse bu kadar konut hastalığını halletmekten kendisine bir aile kabristanını bile düşünemeden öbür dünyadan bile nerdeyse işleri takip eder gibi konuşmalar yazık hem de çok yazık madem bir evin var tamam, iki evin var tamam, üç evin var o da tamam, dört evin var buna da tamam, beş evin var ayıptır be kardeşim el insaf bırak ta başkaları da faydalansın başkalarının da evi olsun bu ne hırs bu ne gözü doymazlık, sırf fazla evim olsun diye bırakın torpilleri adamlar nerdeyse meclisi arayanımız bile var. Acaba çok mal kime fayda vermiş ki nerden duymuş ki bu kadar dünyanın peşinden soluk almadan koşmak, neye faydası var. Yahut ecele faydası varsa eğer neden eskiler yapmamışta bizler al acele yapar olduk. İşte dünya sevgisi günü olmadığı için her gün dünya sevgisi günü yani kutlu olsun. Bu kadar dünya sevgisine ilgi daima söylüyorum yine de söylüyorum neden ahirete veya kulluğa yok en azından zerre kadar bile olsa olmaz mı? Evet, olmaz çünkü hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz aynı elin gâvuru Avrupalılar gibi. Her gün Erzincan belediyesinden yapılan anonsların nerdeyse yüzde 99’u sürekli hakkın rahmetine kavuştu diyor. Hiç mi dikkat etmiyoruz aman ne gerek var bırakın cenaze anonslarını duymuyoruz. beş vakit ezan okunduğu halde hangi vakit ezan okunuyor kimse bilmiyor. Sadece ne yapıyoruz. Erkekler ve kadınlar olmak üzere ikiye ayrılıyoruz şöyle ki, önce erkekler haftadan haftaya veya iki en çok üç haftadan haftaya Cuma namazı da demiyoruz cumaya diyoruz çünkü namaz nedir bilmiyoruz ki dil alışkanlığı olduğu için cumaya dememiz yeterli oluyor. Kadınlar ise cumadan cumaya ne de olmasa belediyenin beleş otobüsleri de var hem cumadan cumaya bazıları kabristanda başımızı örtüyor. Dörtyol da otobüsten inerken başörtüsünü çantamıza koymayı ihmal etmiyoruz. Yani mezarlıkta ki görüntü ile Dörtyol da ki görüntü ne kadar da farklı, Hem de kabir ziyareti öncesi veya sonrası Alışveriş Merkezleri, çarşı ve pazarı da ihmal etmiyoruz. erkekler de bayramdan bayrama camiye gidiyor, gitmesine de camiden çıktıktan sonra ben bir değişiklik görmüyorum gören de varsa ispatlasın çünkü sıla-i rahim ve akraba-i taallukat nedir kimse bilmez. Ama Müslümanlığa gelince kimseye söz hakkı vermiyoruz. Her neyse işte Medine şehri vakfı sayılan bu şehirde ikamet edenlerin kısaca tablosu bu henüz görünen tarafı madalyonun görünmeyen tarafını anlatmaya edebim varmıyor da ondan anlatmaktan hayâ ediyorum. Adabı muaşeret gereği söz konusu bile olmasını istemiyorum. Yazık hem de çok yazık bu şehre Terzi baba ( Muhammet Vehbî El- Hayyat ) HZ.’lerinin, Şeyhi silsiletüzzeheb ( Altın silsilenin )’in meşayıhlarından Abdullah Mekkî HZ.’leri o dönem Erzincan’a sadece 400 yıldan fazla Medine’nin hadimi olan şehri görmek için emaneti sadece bu şehre vermek için bu şehrin önemini anladığı halde şuanda Erzincan’da bırakın bir şeyi emanet etmeyi Allah rızası için hizmet eden, gençliğin imanı tehlikede olduğunu gördüğü halde bile bile daha çok zarar verecek olan mekânlar açılarak her biri birer sanki cehennem odaları misali Türkçe isim bile olmayan eğlence ve sıhhi müesseselerin sayısı arttığı halde birde kalk cumaya ve Terzi baba mezarlığına acaba baylar bayanlar hangi yüzle Terzi baba mezarlığına ve camiye gidiyoruz. Eğer Müslümanlık bu kadar göründüğü kadar kolaysa niçin dünya da ki tüm insanlar iman etmez miydi? Şimdi kimse kusura bakmasın ama Allah’la şaka olmaz. en azından çoğumuz 1992 depremini biliriz birde bilmediğimiz 1939 depremini bilenlerimiz bilmeyenlerden çok az ama artık Ahlak diye bir şey de kalmadı, Bakın gençlik gitti gidiyor. O halde yapmamız gereken bu lüks ve yobazlık yapmak ne diye. Niçin insanlıktan çıkmış gibi lüks hayata düşkünlük kusura bakmayın kimilerine göre meczup gibi anlaşılmaya yol açmamak için Allah’a çok şükür benim sağlık ve sıhhatim yerli yerinde, yine de iyiliği emretmek ve kötülükten alı koymak için din adamı olmaya gerek yok. O halde tek yapmamız gereken elbette ki Müslüman en iyi şekilde yaşayacak ama şu anda bizim yaptığımız gibi yaşayacak değil. Ya nasıl yaşayacak önce tasarruf etmesini iyi bilerek lüks tutkunluğuna kapılmadan, insanlıktan çıkmadan yardımlaşma ve dayanışma içerisinde birbirimize yardımcı olarak kimseyi kötülemeden ve desinler diyerek yaşamayı bırakarak önce Allah’ın istediği gibi bir kul olarak yaşamayı öğrenerek, Allah’ın istediği bir kul olduktan sonra Allah’ı sevmek ve muhabbeti arkasından geliyor. Dolayısıyla yapmamız gereken tek şey lüks çılgınlığının neresinden dönersek önemlidir. Hep bana ya Rabbena demekten vazgeçmeliyiz. Cennet mekân ecdadımızın hayat tarzı yani tıpkı onlar gibi sosyal bir toplum olmayı tam anlamıyla öğrenmeliyiz.