Hani öyle anlar olur ki kendiniz bile anlam veremezsiniz yaşantınıza. O zaman imdadınıza bir soru işareti yetişir. Belki de ondan medet ummaktır sadece yaptığınız...
Sohbet ettiğimiz, keyif aldığımız zamanlar da cümleler peşi ardına sıralanırken bir nokta başka bir noktayı takip eder. Bir trenin vagonları gibi sıralanırlar. Tabi kalbimizde de mutluluk halka halka düğümlenir böyle olunca.
Ünlem işaretlerinin de anlamı büyüktü gerçi. Sevinçlerimizi, mutluluklarımızı onunla perçinleriz. Ve belki de kalp atışlarımız sevinçlerimizle artar. İyiki var olmuşlar diye geçirdim içimden. Bazı vakitlerde sevdiklerimizle konuşurken ara sözlere ihtiyaç duyuyoruz ya hemen bir çizgi cümlenin başına ve sonuna. Bu yazdıklarımla beraber anlıyordum ki yaşamım o kadar değerliydi ki noktalama işaretleri sadece biçimlendirdi bu değeri. Tekrar göz atmam için altını çizdi. Önem vermemi sağladı.
Üç noktaları kullanmak gibi yarımdı bazı her şey. Ama tamamlamak da benim elimdeydi. Buna kalpten inanıyordum. Üzüntülere kapılsa da nokta koymayı bilmeliydi her insan. Ve o noktadan önceki hiçbir şeye dönüp bakmamalıydı.
Yorulduğunda, kendi hayatının bile hızına yetişemediğinde bir virgül atıp beklemeye geçmeliydi. Anlatmak istediği veya uzun uzun düşünmek istediği yerlere bir noktalı virgül kafiydi. Yeterdi durmaya, duraklamaya...
Her ne olursa olsun yaşamak noktalama işaretlerinin kattığı anlamla filizlendi gözümde. Herkes ömründe bir kez olsun denemelidir bunu bence. Aslına bakarsanız herkesin kendine ait bir sözlüğü, bir hayatı vardır fakat her hayatında kendine ait bir noktası, bir de virgülü olmalıdır.