Türk müziğinin derinliklerinden bir ses yükseliyor: Kazak Abdal’ın 16. yüzyıldan günümüze ulaşan meşhur türküsü “Eşeği Saldım Çayıra”. Hiciv dolu bu eser, zalim bir ağanın zulmüne karşı halkın direnişini anlatırken, aynı zamanda güçlü bir toplumsal eleştiri barındırıyor. Peki, bu türküde neler anlatılıyor? Ağa nasıl bir karaktere sahip? Halkın gösterdiği direnişin arkasında hangi güç var?
Türküdeki Ağa: Güçlü Görünüp Zayıf Olan Bir Karakter
Türkünün sözleri, halkın tepkilerini ve ağaya duyduğu nefretin derinliğini ortaya koyuyor. Kazak Abdal, ağayı güçlü ve zengin olarak betimlerken, aslında onun zayıf ve korkak bir figür olduğunu da hicvediyor. “Deve kadar yük taşır, pire kadar can taşır” sözüyle ağanın, dışarıdan güçlü görünen fakat içsel olarak güçsüz ve kolayca yıkılabilen bir karakter olduğunu vurgular. Bu benzetme, ağanın halk üzerindeki kibirli ve baskıcı tutumunu sorgular.
Ağanın Mal Sevgisi ve Halkın Çaresizliği
Türkünün nakaratında, “Eşeği saldım çayıra, ağam ağlar aman aman” sözleri dikkat çeker. Burada, ağanın en çok değer verdiği şeyin mal varlığı olduğu ve halkın yaşadığı zorluklarla ilgilenmediği ortaya konur. Eşeğinin kaybolması karşısındaki üzüntüsü, halkın acılarına duyduğu kayıtsızlıkla tezat oluşturur ve ağanın bencil karakterini gözler önüne serer. Bu, onun halkına uyguladığı zulmün bir yansımasıdır.
Halkın Direnişi ve Dayanışması
Türküde, halkın bir araya gelerek ağaya karşı gösterdiği direniş vurgulanır. “Bir araya geldik biz, saldık eşeği çayıra” sözleriyle, halkın toplumsal dayanışma içinde olduğu ve zulme karşı durmaya karar verdiği anlatılır. Eşeği çayıra salmak, sadece ağaya karşı bir eylem değil, aynı zamanda halkın gücünü ve birlikteliğini simgeleyen bir meydan okumadır. Bu hareket, halkın artık zulme boyun eğmeyeceğini ve adaletsizliklere karşı direnmeye başladığını ifade eder.
Ağanın Sonu: Güçsüzleşen Bir Ağa
Türkünün finalinde, “Ağam yalvarır aman aman, getirin eşeğimi” sözleriyle ağa, halkın karşısında çaresizliğini dile getirir. Bu durum, ağanın aslında dışarıdan gösterdiği gücün sadece bir maskeden ibaret olduğunu ve halkın karşısında ne kadar güçsüz olduğunu gözler önüne serer. Eşeğinin kaybolmasıyla panikleyen ve yalvaran ağa, sonunda kendi çaresizliğini kabul etmek zorunda kalır.
Kazak Abdal’ın “Eşeği Saldım Çayıra” türküsü, sadece bir halk şarkısı değil, aynı zamanda bir sosyal eleştiri ve direniş manifestosudur. Zalime karşı halkın gücünü, dayanışmasını ve adalet arayışını yücelten bu türkü, hem bir dönemin hem de halkın sesi olmuştur.
Yine farklı bir hikayede şöyle anlatılır;
▪︎ Bir zamanlar, bir köyün zalim bir ağası varmış.
▪︎ Köylüye yapmadığı eziyet kalmamış.
▪︎ Bir gün yaptıklarını fark eden ağa, tüm köylüleri meydana toplamış ve demiş ki; "ben size yıllardır eziyet ettim, yapmadığım şey kalmadı.
▪︎ Ben her türlü cezaya hak ettim.
▪︎ O yüzden ben öldükten sonra cesedimi köyün girişindeki ağaca asın, 3 gün orada dursun ibret-i âlem için" demiş.
▪︎ Gün gelmiş ağa ölmüş, köy halkı vasiyetidir diye ağayı ağaca asmışlar.
▪︎ Sonra köye jandarma gelmiş. "Siz köy halkı birleşip ağayı asıp, öldürdünüz" demiş. ▪︎ Köy halkı ne derse desin inandıramamışlar jandarmayı ve tüm köy halkı dayaktan geçmiş. Velhasıl ağa yine yapacağını yapmış.
▪︎Bunun üzerine Kazak Abdal da bir köşede bu şiiri-küfürü söylemiş.
Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da anasını
Münkir münâfıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de anasını
Müfsidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyit namazım
Kılanın da anasını
Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de anasını
Dağdan tahta getirenin
Mezarına götürenin
Talkınını bitirenin
İmâmın da anasını
Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranında anasını