Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyetin ayrı kavram olduğunu söyleyen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu konuda insanlar bilgi ve veriye göre değil, ön yargılarına ve çıkarlarına göre konuşuyorlar. Karşıt fikirler konuşulsun, tartışılsın. Cinsiyet yönelimi durumu genetik değildir. Amerika, Toronto ve Kanada’da 477 bin kişinin üzerinde üçüncü cinsiyet genini araştırdılar. Kadın ve erkek kromozomları dışında gen bulunmadı. Fakat bunu sosyal politika üretenler konuşuyor. İdeoloji haline geldi.” dedi. Ergenlikten sonrası için tıpta ve psikoloji ekolleri içerisinde ciddi bir fikir ayrılığının olduğunu söyleyen Tarhan, “‘Çocuk nasıl hissediyorsa öyle kalsın’ deniyor. Hukuki ehliyeti olmayan bir çocuğa cinsiyet değiştirme yetkinliği veremeyiz. Bunun bilimsel dayanağı yoktur, hukuki dayanağı da tartışmalıdır.” diyerek konuya dikkat çekti.

Cinsiyetsizlik konusu cinsiyet eşitliği adı altında küresel bir sorun haline geldi. “Kadın ve erkek hak ve fırsatlarda eşittir, biyolojik olarak farklıdır, çünkü beyinleri farklı çalışır.” diyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan konuyla ilgili literatürlere atıfta bulunarak iki farklı cinsin davranış kalıpları, korktukları, sevdikleri, psikolojik ihtiyaçlarının farklı olduğunu söyledi ve bu konudaki tartışmalarla ilgili görüşlerini paylaştı. 

İnsanlar hakikati arama, doğruyu bulma motivasyonuyla hareket etseler gerçek çok açıktır

“Kadın ve erkek psikolojilerini bilmezsek ilişkinin iyi veya kötü olduğunu, nerede aksama yaşandığını bilemeyiz.” diyen Tarhan 2005 yılında yazdığı  ‘Kadın Psikolojisi’ isimli kitabında kadın-erkek evlilik ilişkilerini de ele aldığını söyleyerek, “Şu an geldiğimiz noktada cinsiyet konusu içe kanayan yara haline geldi, ciddi bir boyut kazandı. Akademisyenler için ‘Cinsiyetsizlik’ konusu ciddi bir kültürel proje oldu. Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet ayrı kavramlar. Bu konuda insanlar ister istemez bilgi ve veriye göre değil, ön yargılarına, his ve heveslerine veya çıkarları varsa onlara ona göre konuşuyorlar. İnsanlar hakikati arama, doğruyu bulma motivasyonuyla hareket etseler gerçek çok açıktır. İnsan ve toplum yararına bakan iyi niyetli araştırmacı olmak gerekiyor. Bakılması gereken perspektif: ‘Benim yararımla toplumun yararı çeliştiği zaman toplumun yararını mı düşünüyorum, kendi yararımı mı düşünüyorum?’  Bunu düşünebilseler, insanları harekete geçiren şeyler çok farklı olacak.” diyerek akademik dünyaya seslendi. 

Hakikati ego savaşları şeklinde değil, gerçekleri bulma motivasyonuyla arayalım 

Nobel ödülü alan Psikolog Daniel Kahneman’ın sözlerine atıfta bulunan Tarhan “Kahneman’ın ‘Bu zeki insanlar neden böyle aptalca şeyler yapıyorlar, insanlar kendi kendini aldatma üstadı’ sözleri çok çarpıcıdır.  En zeki insan bile önyargıları ya da zihinsel körlükleri nedeniyle koca bir hakikati göremiyor. Travmalar önyargıları değiştiriyor. Onun için bu konuların konuşulması aslında kötü değil, iyi. Karşıt fikirler konuşulsun, tartışılsın. Namık Kemal’in çok güzel bir sözü var; ‘Fikirlerin çarpışmasından hakikat kıvılcımları ortaya çıkar.’ Gerçekleri ortaya çıkartmak için konuşalım, tartışalım. Bunu hakikati arama motivasyonuyla yapalım. Ego savaşları şeklinde yapmayalım. Samimi olarak konuşamayan gürültücü bir azınlık var. Onları dikkate alıp zamanımızı, yolumuzu işgal etmelerine müsaade etmeyelim. Onlar gürültü çıkartacak, biz yolumuza devam edeceğiz.” dedi. 

Sinirlerinizi Misafir Edin: Magnezyumun Sihirli Değeri Sinirlerinizi Misafir Edin: Magnezyumun Sihirli Değeri

Herkesin ele ele verip daha büyük işler yapması gerekiyor 

Sosyal medyanın toplumları haz, beğeni, gösteri toplumu haline getirdiğini belirten Tarhan, “Bu devam edecek küresel bir sel. Bir sel geldiği zaman ne yaparsın? Sele karşı gelemezsin, kenara çekilip beklemezsin de. Bir kütüğe sığınırsın hedefine doğru gidersin. Şu anda dünyada ciddi bir küresel etki var. Kendi alanımızı ne kadar düzeltebilirsek bu etkiye karşı yol alabileceğiz. Anne babalar, genel müdürlükler, bakanlıklar… Herkesin ele ele verip daha büyük işler yapması gerekiyor. Bu bir vebaldir. Şu anda bu konuda bir şey yapmamak, trafik polisinin kenara geçip arabalara müdahale etmemesi gibi bir şey. Bu da sosyal ve ahlaki kazalara sebep olacak.” uyarısında bulundu. 

Cinsiyet yönelimi durumu genetik değil

“Cinsiyet yönelimi durumu genetik değil, epigenetik diyoruz. Epigenetik; çevrenin yetiştirme tarzlarının genetik polimorfizm yapmasıdır ve bu değişebilir. Tamamen genetik olmadığıyla ilgili kanıtlar var. Amerika, Toronto ve Kanada’da 477 bin kişinin üzerinde üçüncü cinsiyet geni var mı diye araştırdılar. Üçüncü cinsiyetle ilgili 500 bine yakın kişi üzerinde araştırmaya göre üçüncü cinsiyetle ilgili kadın ve erkek kromozomlarının dışında gen bulunmadı. Bu makale 2019 da Nature Dergisi’nde yayınlandı.  Bugün söylenenler bilimsel olarak temelsiz. Hatta bırakın doğrulanmayı, yanlışlandı.  Yani çift cinsiyet, üçüncü cinsiyet diye bir şey yok. Fakat sosyal politika üretenler konuşuyor. İdeoloji, doktrin haline geldi bu konu. Bu doktrini destekleyenler, konudan çıkarı olanlar, küresel olarak plan yapanlar konuşuyor.”

Çocuk 10 yaşından önce anneye babaya cinsiyetle ilgili soru sorar

Kadın – erkekten başka bir üçüncü cinsiyet olmadığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan “İki cinsiyeti de taşıyan İnterseks gibi 10 binde bir çıkan istisnalar var.  Bu bir rahatsızlık. Cinsel kimlik sosyal öğrenmeyle oluyor. Bu nedenle 11-12 yaşına kadar değişebiliyor. Ondan sonra daha zor oluyor, kişi isterse değişiyor. Bu vakaların çoğunda anne babayla ilişkisi iyi olmayan, kızdırmak isteyen tepkili çocuklar görüyoruz.  Anne baba ilişkisi iyi olan çocuklarda böyle bir hata olsa bile çocuk özeniyor bakıyor daha sonra vazgeçiyor. Onun için zayıf ailelerde gözüküyor bu durum. Bu süreci zayıf aile bağları, kötü arkadaş olmak üzere iki tane kavram etkiliyor.  Bunları düzeltebilmek önemli. Çocuk erken ergenlikte yani 12 yaş civarında ve ondan önceyse bu sorunun çözümü anne babanın elindedir. Özellikle çocuk 10 yaşından önce anneye babaya cinsiyetle ilgili soru sorar. Anne baba ortak dil kullanırsa, benzer tutum geliştirirse çocuk böyle durumlarda anne babaya biyolojik, sosyolojik, psikolojik olarak ihtiyaç duyduğu için ailesinin doğrularını kabul etme eğilimindedir.  Ama ergenliğe girmeyle birlikte özerklik, otonomi duygusu başlıyor. Çocuk o zamanlarda anneyi babayı sorgulamaya başlıyor. Baba ne derse zıttını yapmaya başlıyor, çünkü çocuk ‘Ben büyüdüm.’ demek istiyor.” dedi. 

Çocuklarımızı susturmayalım

“Çocuğun protest olması doğal bir şeydir. O yaştaki çocuğun kuzu gibi olması da sağlıklı değildir.” diyen Tarhan sözlerini şu önerilerle tamamladı: 

Ergenlikten sonra tamamen farklı bir kişilik sergileyebiliyor. Onun için soru soran, sorgulayan çocuk doğru yapıyordur. Çocuklarımızı susturmayalım. Bizim kültürümüzde su büyüğün sus küçüğün kültürü var. Çocuğa, ‘Sus sen anlamazsın, sen çocuksun.’ dediğin zaman çocuk içine atıyor. Başka yerden öğreniyor. Sosyal medyadan öğreniyor. Evde çocukla konuşalım. Yanlışı konuşalım, doğruyu konuşalım. Bu yanlış neden yanlış? Bu doğru neden doğru? Bunu bilmiyorsak uzmanıyla konuşalım. Şu anda bilgiye ulaşmak o kadar kolay ki. Uzmanlar, kitaplar var. Kendi kültürümüze uygun dernekler kuruldu. Onlardan yardım alınabilir. 

Ergenlikten sonrası için de tıpta ve psikoloji ekolleri içerisinde ciddi bir fikir ayrılığı var. ‘Bu çocuk böyle hissediyorsa böyle kalsın’ deniyor. Hukuki ehliyeti olmayan, annenin babanın doğal vasi olduğu, bankadan para transferi yapma yetkinliği olmayan bir çocuğa cinsiyet değiştirme yetkinliği var diyemeyiz. Bunun bilimsel dayanağı da yoktur. Zaten hukuki dayanağı da ciddi tartışmalı. Türkiye’de belirsizlik var.”

Editör: Saliha Kara