Türkiye, tarihinde birçok büyük deprem felaketi yaşamış bir ülke. Aktif tektonik plakaların kesişim noktasında yer alması nedeniyle de büyük depremler yaşama riski her zaman mevcut. Ancak son yıllarda alınan önlemler, deprem yönetmelikleri, afet yönetimi ve halkın bilinçlendirilmesi konusunda önemli adımlar atıldı. Türkiye, depremlerle daha etkili bir şekilde başa çıkabilmek için yapısal ve toplumsal hazırlıklarını artırmaya devam ediyor. Bu çalışmaların ne ölçüde yeterli olduğunu kestirebilmek yine uzmanların yorumlaması gereken bir konu.
Türkiye’de meydana gelen büyük depremler;
Türkiye’de tüm bu deprem felaketlerinin başında 1939 Erzincan Depremi yer alıyor.
1. 1939 Erzincan Depremi Tarih: 27 Aralık 1939
Erzincan’da 27 Aralık 1939'da gerçekleşen 7.9 büyüklüğündeki deprem, hem yıkıcı etkileri hem de can kayıplarıyla Türkiye tarihinin en büyük doğal afetlerinden biri olarak kayda geçti. Bu büyük deprem, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde meydana geldi ve yaklaşık 52 saniye süren ana sarsıntı, şehri yerle bir etti. Depremin ardından Erzincan'da büyük bir felaket yaşandı, binlerce insan hayatını kaybetti ve pek çok yapı yıkıldı. Bu olay, Türkiye’de deprem bilincinin gelişmesine ve gelecekteki depremler için önlemler alınmasına yol açtı.
Türkiye'nin depremle mücadele süreci, sadece 1939'daki Erzincan Depremi ile kalmadı.
2. İzmit Depremi (Kocaeli Depremi): 17 Ağustos 1999
Yüzyılın ortalarından itibaren diğer büyük depremler de ülke genelinde büyük kayıplara ve hasarlara neden oldu. 17 Ağustos 1999’da yaşanan İzmit Depremi, 7.4 büyüklüğünde olup yaklaşık 17.000 kişinin hayatını kaybetmesine ve büyük maddi zarara yol açtı.
3. 1999 Düzce Depremi: 12 Kasım 1999
7.2 büyüklüğünde meydana gelen bu deprem, yaklaşık 845 kişinin ölümüne ve büyük yıkıma neden oldu.
4. Çaldıran-Muradiye Depremi: 24 Kasım 1976’da
24 Kasım 1976’da meydana gelen 7.5 büyüklüğündeki Çaldıran-Muradiye Depremi de Türkiye’nin karşılaştığı büyük felaketler arasında yer aldı. 7.5 büyüklüğünde meydana gelen bu deprem, yaklaşık 3.840 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
5. Varto Depremi: 19 Ağustos 1966’da
6.9 büyüklüğünde meydana gelen bu deprem, yaklaşık 2.394 kişinin ölümüne ve geniş çaplı yıkıma yol açtı.
6. Kahramanmaraş Depremi: 6 Şubat 2023
Son olarak, 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen büyük deprem, Türkiye’yi bir kez daha derinden sarstı. Gaziantep ve Kahramanmaraş merkezli 7.8 büyüklüğündeki ana deprem, bölgedeki büyük yıkıma yol açarken, hemen ardından gelen artçı sarsıntılar da etkisini artırdı. Yıkımın boyutu ve çok sayıda can kaybı, bu depremin tarihindeki en yıkıcı felaketlerden biri olmasına neden oldu.
Bilim, Teknoloji ve Toplumsal Farkındalıkla Riskler Azaltılabilir
Ülkemizdeki sıklıkla yaşanan depremler, doğanın insanoğluna sunduğu kaçınılmaz bir gerçeği gözler önüne seriyor. İnsanoğlu-doğa ilişkisi tarih boyunca, doğanın belirleyici ve hükmedici gücü ile şekillenmiştir. Depremler de bu ilişkilerin en belirgin örneklerinden biridir. Ancak, depremin etkilerini ortadan kaldırmak mümkün olmasa da, bu etkileri minimize etmek ve can kayıplarını önlemek, bilim ve teknolojiyle mümkün. Bu nedenle, depremle birlikte yaşamayı öğrenmek, başlıca amacımız olmalı.
Deprem araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin önemi her geçen gün artmakta. Ülkemizin farklı bölgelerindeki depremsellik haritası ivedilikle oluşturulmalı ve bu bölgelerdeki yerleşim alanları, yerbilimsel veriler ışığında dikkatlice belirlenmelidir. Aynı zamanda, yapı projelendirme ve uygulama süreçlerinin kalitesi de büyük bir öneme sahip. Bu süreçlerde denetimlerin sıkı bir şekilde yapılması, olası yıkımların önlenmesinde kritik rol oynar.
Deprem risklerini azaltmak için, sadece bilimsel ve mühendislik alanlarında değil, toplumsal bilinçlendirme çalışmalarında da önemli adımlar atılmalıdır. Ülke genelinde, deprem gerçeği hakkında farkındalık oluşturacak paneller ve konferanslar düzenlenmelidir. Bu etkinlikler, halkın deprem konusunda bilinçli olmasına yardımcı olacak ve felaket anlarında alınması gereken önlemler konusunda rehberlik edecektir.
Depremin fiziki, sosyal, ekonomik ve çevresel etkilerinin tamamen giderilmesi mümkün olmasa da, çağdaş bilim ve teknoloji, bu etkileri doğru bir şekilde algılayıp, bu zararları en aza indirmek için büyük bir çaba sarf etmektedir. Deprem sonrası sosyo-ekonomik yaşama dönüş ise hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Bu süreç, hem felaketin etkilerini hızla ortadan kaldırmayı hem de toplumun yeniden inşa sürecine girmesini sağlamayı amaçlamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, depremle birlikte yaşamak, sadece teknik ve bilimsel bir mesele değil, toplumsal bir sorumluluktur. Bu doğrultuda, bilim, teknoloji ve toplum el birliğiyle, depremin yıkıcı etkilerini en aza indirmeye yönelik her türlü çabayı desteklemek hayati önem taşımaktadır.