Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesinde haftalık programlar devam ediyor. Bu hafta Dr. Hünkâr Karaca Yalçın “Türk Romanında Filistin Bölgesi” konulu bir konuşma gerçekleştirdi.
Dr. Hünkâr Karaca Yalçın “Gündemimizde kanayan yara Filistin’de bir savaş bir acı tablo var. Orta Doğu bölgesi denince sadece Araplara ait bir bölge olduğunu vurgulanmakta. Fakat Orta Doğu tanımlamasına bakarsak sadece Arap coğrafyasından ibaret olmadığı sınırlarının İstanbul’dan başladığını söyleyebilirim. Orta Doğu olarak adlandırılan coğrafya İstanbul’dan başlayıp, Afganistan’a, Yemen’e uzatılır. Tayyar Arı Hoca Orta Doğu’yu şöyle anlatır: ‘Kısacası Orta Doğu Müslümanların yaşadığı coğrafyadır.’ Ancak batı bunu öyle bir şekilde yansıtır ki sanki orada orta dünya denilen bir dünya var ve insanlar oraya hiçbir şekilde gerçek insanların orada sıradan insanlar vardır ve savaşlardan dolayı geriye dönüp bakamadığı bir dünya vardır. Orta Doğu denilen yer tarihiyle, coğrafyasıyla, dinlerin tarihiyle başlı başına bir cennet coğrafyasıdır” dedi.
Dr. Hünkâr Karaca Yalçın konuşmasına: “Millî Eğitim Bakanlığının aldığı bir karar vardır; ‘Orta Asya denmeyecek Türkistan denilecek’ diyorlar. Çünkü; Orta Asya denildiğinde bizlere uzak, soğuk bir coğrafya olarak aklımızda kalıyor ama Türkistan denildiğinde hepimizin kalbini titreten, sıcaklık duyduğu bir coğrafya olarak hatırlıyoruz. Orta Doğu’da bu şekilde yine soğuk, uzak bir coğrafya olarak zihnimize yerleştirilmiştir. Orta Doğu’dan bize ne diyenlere Mehmet Niyazi, Yemen Ah Yemen isimli romanında şöyle diyor: ‘Kızıldeniz’in, önemle Babü’l-Mendep Boğazı’nın stratejik değerini anlamayan budaladır. İstanbul’un güvenliği nasıl batıda Tuna’dan başlarsa, güneyde de Babü’l-Mendep Boğazı’ndan başlar.’ 1903 yılında İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Lansdowne, İngiliz Parlamentosu’ndaki konuşmasında şunlara dikkat çeker: “Basra Körfezi’nde başka bir gücün deniz üssü veya ileri karakol kurmasını İngiltere’nin menfaatleri açısından büyük bir tehdit saymalıyız ve buna karşı bütün gücümüzle direnmeliyiz.”
Dr. Hünkâr Karaca Yalçın: “Türk Romanında Filistin’in ele alınışı. Türk romanında Orta Doğu iki başlıkta ele alabiliriz. Birincisi Selahaddin Eyyubi-Haçlı Seferlerini ele alan romanlar iken ikincisi daha yakın tarihi işleyen romanlar vardır. İsrail’in kurulmasından önce verilen mücadele terör olayları ve İsrail’in kurulmasından itibaren başlayan Arap- İsrail savaşları romanlarda yer edinmiştir. Türk romanında Haçlı seferlerinin yansıması çoğunlukla III. Haçlı Seferi üzerinden olmuştur. Romanlarda Selahaddin Eyyubi’nin çocukluğu ele alınır. Çocukluğundan itibaren nasıl Kudüs’ü alma hedefi ile büyüdüğü anlatılır.
Selahaddin Eyyubi-Haçlı Seferler
Haçlı Seferlerinden ilk bahseden roman Süleyman Musli’dir. Ahmet Mithat Efendi romanında Haçlı seferleri için Avrupalıların bir bütün olarak destek verdiklerini ve Ehl-i salip dediği Haçlıların imkân bulurlar ise İslamiyet’i yeryüzünden kaldırmak isteyeceklerini söyler.
Zuhuri Danışman’ın kaleme aldığı Balak Gazi romanı da Haçlı Seferleri’ni konu edinir. Romanda Haçlı seferlerinde görev alan din adamlarının rolüne ve hedeflerine de değinilmiştir: “‘Hepimizin en büyük dileği muhakkak ki Kudüs’tür. Bu cefakâr ve çilekeş halk, Aziz Piyer’in telkinleriyle ve ancak Kudüs’e erişmek, böylece bütün günahlarından temizlenmek emeliyle yola çıktı.
Reha Çamuroğlu’nun Selahaddin el Kürdi romanında ise Haçlı Seferleri’nin sebepleri olarak Türklerin İznik’i almaları, Kudüs’e yapılan akınlardan Hz. İsa’nın ruhaniyetinin rahatsız olması gösterilerek Haçlı Seferlerine asker toplanılmaya çalışıldığı işlenmiştir.
Hüseyin Karatay’ın Selahaddin Eyyubi romanının da konusu Selahaddin Eyyubi ve Haçlı Seferleri’dir.
Ömer Rıza Doğrul da Hasan Sabbah Cennet Fedaileri romanında Kudüs’ün ehli salib yani Hristiyan Haçlılar tarafından işgal edildiğini söyledikten sonra şehrin tarihi hakkında bazı bilgiler verir ve Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethini anlatır. Yazar, romanda Haçlıların Kudüs’te Müslüman ve Yahudilere karşı uyguladıkları katliamlara da değinir.
Ebubekir Subaşı da Kudüs Fatihi Selâhaddin Eyyubi romanında Haçlı seferlerine yer verirken Mısır’da başlayan sorunların Haçlı seferlerine nasıl kolaylık sağladığını, taht ve güç mücadelelerinin İslam şehirlerini işgale açık hale getirdiğini söyler.
Okay Tiryakioğlu ’nun Hilalin Gölgesinde Bir Ömür Selahaddin Eyyubi romanı, hocası El Kuseyri’nin Selahaddin Eyyubi’ye verdiği askeri eğitimlerle ve onun günlük yaşamı ele alınarak başlar.
Birinci Dünya Savaşı ve bölgedeki gelişmeler
Burhan Cahit Morkaya, Orta Doğu’yu sırtımızda bir kambur, bir deve hörgücü olarak niteler. İhtiyat Zabiti romanında yer verdiği Kudüs, diğer Orta Doğu şehirlerine nazaran daha modern ve Avrupalı bir şehir olarak anlatılmaktadır.
İskender Pala ’nın Abum Rabum romanında ise Orta Doğu’daki ilk terör örgütü olarak kabul gören Zelotlar (Sicariler)’den söz edilir.
Leyla İpekçi, Şehrim Aşk isimli romanında Filistinlilerin yaşamlarını anlatır, yer yer Orta Doğu toplumuna yerleşmiş ve sıradan hale gelmiş olan çatışma kültürüne de eleştiriler getirir.
Nurettin Taşkesen, Haganah’ın kuruluş ve ilerlemesindeki başarısının İngilizlerin desteği ile olduğunu romanda tekrarlar ve Filistinli halkın köylerinden sürülüp göçe zorlanmasının arkasında da yine İngilizlerin olduğunu söyler.” Kitaplardan ve konularından bahsetti.
Dr. Hünkâr Karaca Yalçın son olarak: “Alan Mihkail’ in Osman’ın Ağacının Altında Osmanlı araştırmasında şöyle diyor: ‘İzlanda'da bir volkan patladı ve Osmanlı Mısırında açlıktan insanlar öldü.’ Yani kelebek etkisi gibi dünyada küçücük bir hadise başka bir hadiseyi tetikliyor. Bu nedenle hepimiz biraz daha tarihe, gerçek edebiyata sahip çıkmak zorundayız. Çünkü hangi olayın neyi tetikleyeceğini bilemiyoruz. Bu nedenle çocuklarımıza sahip çıkalım sosyal medyada ki popülist kişilerin ellerine bırakmayalım ve geleceğimizi kurtarabilelim” dedi.
Konuşmanın sonunda Yazarlar Birliği üyelerinden Serpil Baygın ve Fatma Şahin, Dr. Hünkâr Karaca Yalçın’a teşekkür belgesi ve kitap hediye etti.