Mao Zedong‘un hükümetinin başlattığı ve beklenmedik sonuçlara yol açan serçe katliamında yatıyor. Bu olay, Çin mutfağının gizemli kökenlerine ışık tutuyor ve günümüzdeki yiyecek alışkanlıklarının sıra dışı serüvenini anlatıyor. Bazıları için tuhaf gelebilecek bu yiyecek seçeneklerinin neden tercih edildiğini anlamak zor olabilir. Ancak bu tercihlerin arkasında daha derin ve acı bir sebep olduğunu belirtmek önemlidir.

Büyük Çin Kıtlığı: Mao Zedong Hükümetinin Yıkıcı Kararları

Büyük Çin Kıtlığı döneminde, insanlar hayatta kalabilmek için son derece zorlu koşullar altında her türlü şeyi yapmak zorunda kaldılar ve bu durum trajik bir gerçeği ortaya koydu. 1949 yılına kadar, Çin büyük ölçüde tarıma dayalı bir ekonomiye sahipti. Ancak Çin Devlet Başkanı Mao Zedong, ülkeyi fakirlikten dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline getirmek amacıyla radikal değişikliklere girişti. Büyük İleri Atılım adını verdiği ve milyonlarca insanın hayatına mal olan bu sanayileşme odaklı programı başlattı.

Çin’in o dönemki nüfusunun büyük bir kısmı kırsal alanda yaşıyordu. Yeni hükümet, sanayileşmeyi hızlandırmak için öncelikle bu insanların topraklarını ellerinden aldı ve onları fabrikalarda çalışmaya zorladı. Ancak Mao’nun kararları, beklenmedik ve yıkıcı sonuçlara yol açtı.

Mao, mahsullerin korunması için haşerelere karşı savaş açtı ve bu savaşta serçeler de düşman ilan edildi. Halk, ülkedeki serçeleri yok etmek için tam bir seferberlik ruhuyla hareket etti ve milyonlarca serçe katledildi. Ancak bu kararın ardında yatan gerçek felaket, Mao’nun ve halkın farkında olmadığı bir sonuca yol açtı.

Vizyondakilerde bu hafta! (13 Eylül 2024) Vizyondakilerde bu hafta! (13 Eylül 2024)

Serçelerin yok edilmesiyle, mahsul yiyen doğal düşmanları kalmadı ve böcek popülasyonu hızla arttı. Bu durum, tarlaları istila eden çekirge sürüleri gibi büyük bir felakete yol açtı. Sonuç olarak, bu olaylar zinciri, insanların açlık ve kıtlıkla mücadele ettiği ve trajik sonuçlarla karşı karşıya kaldığı bir dönemi işaret etti.

Ülkenin birçok bölgesi, kuraklık ve sel gibi doğal felaketlerle mücadele ederken, mahsuller de yok olmaya devam ediyordu. Beklenen büyük atılım, kalkınma planıyla birlikte tam bir felaketle sonuçlandı. Çok geçmeden hükümet, insanlara kendilerini hayatta tutamayacaklarını duyurdu.

İnsanlar, hayatta kalmak için her türlü şeyi yemeye başladılar: ot, ağaç yaprakları, ağaç kabuğu, çamur, çakıl ve hatta ölü insanların etini bile. Artık hayatta kalmak önemliydi, nasıl kaldığının bir önemi yoktu. Bu felaketin sonucunda yaklaşık 60 milyon insan hayatını kaybetti.

İnsanlar artık hayatta kalabilecek yiyecek bulmakta zorlanıyordu. Yiyecek stoklarının çalınmasıyla hükümet sert önlemler almaya başladı ve bu durum şehirlerden insanların kaçmasına neden oldu. Ancak kırsal alanlarda da durum farklı değildi, yiyecek bulmak giderek zorlaşıyordu ve insanlar, açlıklarını dindirmek için böcekleri yemeye başladılar. Farelerden yılanlara kadar her türlü yaban hayvanı yenilmek zorunda kalındı.

Zaman geçtikçe, vahşi hayvanları tüketme uygulaması devam etti ve Çin’deki hayvan pazarlarında hâlâ sürüyor. Bu hayvan pazarları ve yeme alışkanlıkları, başlangıçta bir zorunluluktan doğmuş olsa da, şimdi kültürün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

İnsanlar Hayatta Kalmak İçin Çaresizce Yamyamlığa Başvurdu

Kıtlığın en korkunç yönü, 60 milyon insanın yaşamını yitirmesi değildi. Büyük Çin Kıtlığı sırasında, insanlar hayatta kalmak için çaresizce yamyamlığa başvurdu. Bu dönemde, Çin’de çocuklarını bile yemek zorunda kalan ailelerin dramatik hikâyeleri gün yüzüne çıktı. Bu acı dolu dönem, insanlık tarihindeki en büyük dramlardan biri haline geldi.

Büyük bir açlıkla karşı karşıya kalan Çin halkı, hayatta kalmak için çaresizlik içinde ağaç kabuklarından kedi ve köpeklere kadar her türlü şeyi yemeye başladı. Ancak, bu tür yiyecekler milyonlarca insanı beslemek için yeterli değildi. İşte bu noktada, Çinlilerin kendiliğinden ölen insanların etini yemeye başlaması gibi dehşet verici bir durum ortaya çıktı. Ancak bu bile yeterli olmadı ve hasta, zayıf insanlar öldürülüp yenilmeye başlandı.

Kıtlık o kadar büyük boyutlara ulaştı ki, yamyamlık da aynı ölçüde şiddetlendi. Kardeşler birbirlerini yiyip anne babalar çocuklarını, çocuklar da anne babalarını tüketmeye başladılar. Hatta hâlâ hayatta olan Çinliler arasında, “ceset savaşları” yaşanıyordu. Bu durum, insanlık tarihinde eşine rastlanmayan bir yamyamlığa sebep oldu.

Çin hükümeti ise bu korkunç durumu adeta destekliyordu. Mao Zedong, “başkaları karnını doyurabilsin diye, insanların yarısının ölmesine izin verilebilir,” gibi şok edici bir ifade kullanarak yamyamlığı meşrulaştırmıştı. Çin hükümeti, açlıkla mücadele eden insanları ve kıtlığı görmezden gelmeye devam etti ve hatta kıtlığı, Çin hükümetini sabote etmeye çalışan köylülerin abartması olarak nitelendirdi. Bu durumda, sahip oldukları son yiyecekleri hükümete vermek istemeyen köylüler ağır işkencelere maruz kaldı ve en küçük bir gıda hırsızlığı bile ölümle cezalandırıldı.

Büyük Çin Kıtlığı Nasıl Sona Erdi?

Büyük Çin Kıtlığı’nın sona ermesi, 1961 yılına gelindiğinde, Çin hükümetinin yaşananlara daha fazla kayıtsız kalamayacağının anlaşılmasıyla gerçekleşti. Mao Zedong, bu dönemde ilk defa sorgulanır ve eleştirilir hale geldi ve aktif karar alma süreçlerinin dışında bırakıldı. Hükümet, sorunlu tarım politikalarından vazgeçerek, başta tahıl ihracatı olmak üzere bir dizi düzenlemeye gitti. Hatta 1970’lerde, modern tarım tesisleri için Amerika Birleşik Devletleri’nden yardım alındı.

Çinli köylülere kendi gıdalarını üretmelerine izin verilmesi, kıtlığın sona ermesinde önemli bir adım oldu. Ayrıca, zamanla uygulanan serbest ticaret politikası da kıtlığın atlatılmasına katkı sağladı. Bu politikaların etkisiyle Çin, dünya tahıl üretiminin dörtte birini tek başına karşılayan önemli bir tahıl üreticisi konumuna geldi. Ancak, 1959-1961 yılları arasındaki kötü yönetimin sebep olduğu kıtlık, yamyamlık ve ölümler hiçbir zaman unutulmadı ve hala hafızalarda derin izler bıraktı.

Editör: Saliha Kara