Terzi Baba Hazretleri, Anadolu'da yetişen büyük velilerdendir. Erzincan'da doğmuştur. Adı, Muhammed Vehbi'dir. "Hayyat Vehbi" olarak şöhret bulmuştur. Mesleği terzilik olduğundan Terzi Ağa, Terzi Baba veya Hayyât (Terzi) Vehbi; boyunun uzunluğundan dolayı Uzun Terzi, Uzun Terzi Ağa diye de tanınmıştır. 

Erzurumlu olduğu hakkındaki söylentiler sadece yanılgıdan ibarettir

Kızılay Kadın Erzincan Kurucu Teşkilat Başkanlığına Tülay Arıoğlu atandı Kızılay Kadın Erzincan Kurucu Teşkilat Başkanlığına Tülay Arıoğlu atandı

Mahmud Sadreddin’in Şevkistan adlı eserinde aslen Erzincanlı olduğu, evinin Câmi-i Kebîr ile Kurşunlu Cami arasında bulunduğu belirtilmektedir. Bazı eserlerde Erzurumlu diye kaydedilmesi, terzilikte çırağı olan Erzurumlu bir başka Terzi Baba ile karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Aşçı İbrâhim Dede ikinci Terzi Baba ile tanıştığını, Kādiriyye tarikatına intisap eden bu kişinin Erzurum’da terzilik yaptığını söyler.  1264 (m.1847) yılında Erzincan'da vefat etmiş, dergahının bulunduğu yere defnedilmiştir. Bugün bu yer, "Terzi Baba Mezarlığı" diye anılmakta ve türbe mezarlığın ortasında bulunmaktadır. 

Terzi Baba, temel din bilgilerini tahsil ettikten sonra, anne ve babasının isteği üzerine, bir sanat sahibi olmak için terzilik öğrenmeye başladı. Terzi Baba diye meşhur olması buradan gelmektedir. Dünyaya hiç önem vermezdi. Ahirete meyli ise çok fazla idi. Mesleği ile meşgul olurken ibadetini terketmez, nefsinin isteklerini yerine getirmeme hususunda azamî gayret gösterirdi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri'nin halifelerinden Şeyh Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri ile görüştü ve ona talebe oldu. Bundan sonra Terzi Baba'nın manevî mertebesi günden güne ilerledi. Sulukünü tamamlayıp Abdullah Mekkî Hazretleri'nden hilafet aldı. Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri ile tanışmaları şöyle oldu: Terzi Baba, hem dikiş diker, hem de dili ve kalbi ile Allah Teala'yı zikrederdi. Dükkanında dikiş dikerken, her iğneyi kumaşa geçirip çıkarışta İsm-i Celal'i anar "Allah" derdi. Halim, selim ve alçak gönüllü bir zat idi. Kimsenin halini bilmesini istemezdi. Fakirleri çok sever ve bu sevgisini açıkça belli ederdi. Bir gün Erzincan'a seyyah fakirlerden birisi geldi. Üzerinde bulunan palto çok eski olduğu gibi, ele alınamayacak kadar da kirli idi. Bu zat paltosunu diktirmek için şehirde bulunan terzileri tek tek gezdi. Fakat başvurduğu terziler onu dikmek şöyle dursun, el sürmekten bile çekindiler. Terziler o fakir zata alay yollu: "Şurada Terzi Baba var. Ona götür, o diker" dediler. Zavallı fakir zat Terzi Baba'yı buldu. İsteğini anlattı. Terzi Baba'dan red yerine hüsn-ü kabul gördü. Terzi Baba ona: "Paltoyu bırak, inşaallah yarın hazırlarım" dedi. Terzi Baba paltoyu alıp önce güzelce yıkadı, kuruttu ve sonra da dikti. Ertesi gün de fakire elbisesini teslim etti. Bütün bu yaptıklarının karşılığında ücret almadı. O fakir zat, paltosunu temizlenmiş ve dikilmiş olarak görünce çok sevindi. Bu sırada Terzi Baba'ya bakıp, Yüce Allah'ın sevdiklerinin sohbetine kavuşması için kalben dua etti. O günlerde Mevlana Hallid-i Bağdâdî Hazretleri, halifelerinden Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri de önce Erzurum'a uğramış, sonra Erzincan tarafına yönelmişti. Erzincan'a yaklaşınca, yanındaki arkadaşlarına: "Hocamızın bize tarif eylediği memleket, Allah bilir ya burası olsa gerek. Burada bir zatın bizde emaneti vardır" demişti. Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri Erzincan'ı şereflendirince, insanlar akın akın ziyaretine geldiler. Gelenler arasında Terzi Baba da vardı. 

Nakşibendî-Hâlidî şeyhliği

Genç yaşta, Şirvanlızâde lakabıyla tanınan bir Kādirî şeyhine intisap eden Terzi Baba’nın çocukluğundan itibaren tekkelere devam ettiği ve dinî bilgileri sözlü kültür vasıtasıyla öğrendiği kaydedilmektedir. Kırk yaşlarında iken Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Abdullah Mekkî’ye intisap etti. Rivayete göre Abdullah Mekkî’nin Erzincan’a geldiğini haber alan Terzi Baba, Kurşunlu Cami Medresesi’nde onu ziyarete gitmiş, birkaç gün sonra Abdullah Mekkî, Terzi Baba’yı davet ederek Hâlid el-Bağdâdî’nin verdiği emanet için uygun birini bulmak amacıyla yola çıktığını, kendisini bu emanete lâyık gördüğünü söylemiş ve Terzi Baba’yı Nakşibendî-Hâlidî halifesi tayin etmiştir.

Bakın olay nasıl ceryan etmiş

Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri, ilk defa gördüğü Terzi Baba girince ayağa kalktı. Davet edip yanında yer verdi. Hiç kimseye göstermediği iltifatı Terzi Baba'ya gösterdi. "Mevlana Halid Bağdâdî Hazretleri'nden biz de bir emanet var. O emanete seni müstahak gördüm. Bu emanet sana çok menfaat sağlar. Kabul edersen sana teslim edeyim" dedi. Terzi Baba da : "Siz bilirsiniz efendim. Maddî menfaatse, dünya için eyvallah demem" cevabını verdi. Abdullah Mekkî Efendi Hazretleri bu cevabı alınca: "Oğlum, sen bulacağını buldun. Teslim edeceğim emanet seni dünya sevgisinden kurtarmaktan başka bir şey değildir" buyurarak Terzi Baba'ya himmetle nazar edip, emaneti tevdi etti. Şah-ı Nakşibend Bahaeddin Buhârî Hazretleri'nin yolunda terbiye edip kemale ermesini sağladı. Terzi Baba'nın durumu çevreye kısa zamanda yayıldı ve insanlar ziyaretine akın edip gelmeye başladılar. Ancak çok geçmeden bozguncular tayfası da harekete geçti. Onun ümmî olup okur yazar olmadığını bahane ederek ve birtakım isnadlarda bulunarak şehrin müftisine şikayette bulundular. Müfti Efendi onu Sıfat-ı Zâtiyye ve Sıfat-ı Sübûtiyye bahislerinden imtihan etti. Terzi Baba gerçeği ortaya çıkarmak için soruya şöyle cevap verdi: "Yüce Allah'ın bu şehirde yaşayanlara göre yedi, diğer beldelere göre sekiz Sıfat-ı Sübûtiyyesi vardır.  Bu beldeye göre Yüce Allah'ın Subûti Sıfatları şunlardır: İlim, Semi', Basar, İrade, Hayat, Kelam ve Tekvin. Bu şehre göre Yüce Allah'ın kudret sıfatı yoktur. Çünkü bu şehrin insanları Yüce Allah'ın Kudret sıfatını inkar etmektedirler. Bu şehrin insanları O'nun kudret sıfatına inansalardı, Yüce Allah'ın bir ümmî kulunda, insanlara doğru yolu gösterme kabiliyetini yaratmaya kadirdir, derlerdi." cevabını verir vermez orada bulunanlar, Terzi Baba'nın Ledün ilmine sahip kâmil bir zat olduğuna ikna olup, ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikram ve hürmeti göstermeye başladılar. Terzi Baba'nın yetiştirdiği halifeler arasında Hafız Rüştü Efendi, Hacı Mustafa Fehmi ve Leblebici Baba önemli yer işgal ederler. Yunus Emre tarzında ilahileri de bulunan Terzi Baba'nın "Miftâhu'l-Kenz" isimli bir eseri bulunmakta.. 

Bu olaydan sonra Terzi Baba’nın şöhreti Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Bayburt ve Sivas yörelerinde yayılmış, menkıbeleri günümüze kadar gelmiştir. 1848 yılında Erzincan’da kolera salgınında ölen Terzi Baba, Erzincan Defterdarı Mecid Efendi ve halifelerinden Fehmi Efendi tarafından yaptırılan ahşap türbeye defnedilmiştir. Bir yangında harap olan türbenin yerine Erzincan Belediyesi 1980’li yıllarda kesme taştan yeni bir türbe yaptırmıştır. Erzincan şehir mezarlığına Terzi Baba adı verilmiştir. Terzi Baba’nın üç erkek kardeşinden Fâzıl Abdülkerim Feyzi onun yanında medfundur. Erkek çocuğu olmayan Terzi Baba’nın soyu kızları vasıtasıyla devam etmiştir. Soyundan gelen bazı kişilerin mezar taşları halen Terzi Baba Mezarlığı’nda ve Terzi Baba Türbesi’nin çevresinde yer almaktadır. Erzincan’da Terzi Baba adına bir dernek kurulmuş, yine onun adını taşıyan büyük bir cami ile külliye inşa edilmiştir.

Nakşibendî (Hâlidiyye) tarikatının Erzincan ve çevresinde yayılmasını sağlayan Terzi Baba damatları Mustafa Fehmi Efendi ile Mehmed Rüşdi’den başka Süleyman Efendi (Leblebici Baba), Abdülbâki Baba, Abdüssamed Efendi, İrşâdî Baba gibi birçok halife yetiştirmiştir. Fehmi Efendi’nin müridi Aşçı İbrâhim Dede’nin Hatıraları'nda Terzi Baba, Fehmi Efendi ve çevresi hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. Terzi Baba’nın dinî-tasavvufî konuları işlediği Kenzü’l-fütûh (Miftâh-ı-Kenz) adlı bir eseri bulunmaktadır. 1286 Ramazanı ortalarında (Aralık 1869) basılan nüshasından aslının mensur (düz yazı) olduğu ve Kenzü’l-Fütûh (Fetihler Hazinesi) adını taşıdığı, daha sonra Rüşdi Efendi tarafından nazma (şiire) çevrilip Miftâh-ı Kenz (Hazinenin Anahtarı) ismi verildiği anlaşılmaktadır. 1242 beyitten meydana gelen eserin sonunda Rüşdi Efendi’ye ait yirmi altı beyitlik bir münâcât ve “Medhiyye-i Hayyât” başlıklı yirmi dört beyitlik bir manzume yer almaktadır. Eserin aslının manzum olduğu ileri sürülmüşse de (Şafak, sy. 42 [1993], s. 72-74) bu doğru değildir. Zira Terzi Baba’nın şiir söylediğine dair bir rivayete rastlanmamıştır. İlk defa 1275 (1859) yılında basılan Miftâh-ı Kenz’in iki yazma ve on bir basma nüshası tesbit edilmiştir (a.g.e., a.y.). Yazma nüshalarından biri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (TY, nr. 2340). Osmanlı Müellifleri’nde Terzi Baba’ya Sübûtiyye Risâlesi adlı bir eser daha nisbet edilmektedir.
 

KERÂMETLERİ 

Bozuk Saz

Terzi Baba, pek çok rumuz ve işâretler yâni kapalı mânâlı şeyler söylerdi. Erzincan ahâlisinden Hacı Hatip Efendi isimli zât, bir kazâya kâdılığa tâyin edildi. Hacı Hatîb Efendi öyle bir kazâyı bilmediğinden araştırdı. Fakat kimse de bilmiyordu. Gönlü ızdırap ve sıkıntı ile doluydu. Terzi Baba'nın sohbetlerinde ferahlamak için Sarıgül'de olan bahçesine gitti. Terzi Baba bahçede; "Her kim ne ederse kendine eder, yine kendi kendine eder." diyerek dolaşıyordu. Hatib Efendiyi görünce; "Gel ağa bir kahve pişirdim berâber içelim." dedi. Kahve içerken bir müddet murâkabeye dalan Terzi Baba; "Ağa, hem kahve içelim, hem de sana bir hikâye anlatayım. Dinle! Birisi İstanbul'da Aksaray'a doğru giderken bir kahve dükkanına uğramış. Dükkanda bir saz olduğunu görmüş ve çalmak istemiş. Sazın bozuk olduğunu görünce, kahveciye; "Saz bozuk." demiş. Kahveci de; "Onu çalan öyle bozuk düzen çalardı. Sen de öyle çalarsan çal, çalmazsan bırak yerine demiş. Acayip bir hikâye değil mi?" deyip sözünü tamamladı. Hatîb Efendi bu konuşmadan hiçbir şey anlamadı, fakat bu hikâye bizimle alâkalıdır diye düşünüp, edebinden hikmetini soramadı. Birkaç gün sonra bir misâfiri geldi. Çok yer dolaştığından ona tâyin olduğu yeri bilip bilmediğini sordu. Misâfir; "O kaza Aksaray dâiresinde Bozok sancağındadır." demesiyle Hatip Efendi,Terzi Baba'nın ilk işâretini anlamış oldu. Doğruca o kazâya gitti. Fakat birkaç ay orada hâkimlik yaptıktan sonra halkı ve kazâsı ile uyuşamadığından istifâ edip geri döndü. Bundan da; "Çalabilirsen çal, çalamazsan bırak." sözünün mânâsını anlamış oldu.

ÖLÜMÜ

Ölüm tarihi kesin olmamakla birlikte ağırlıklı olan rivayetler elli dokuz yaşında öldüğüne dairdir.

Terzibaba Mezarlığı
Erzincan'ın en büyük mezarlığı olan Kaledibi Mezarlığı'na, 1848 yılında vefat eden Terzibaba'nın defnedilmesiyle mezarlığın adı Terzibaba Mezarlığı olarak değiştirilmiştir.

Terzibaba Türbesi
Türbeye dört basamaklı merdivenle çıkılır. Yapının giriş bölümünde iki sütunlu ve üzeri kurşun kaplı, yağmurluk çıkması bulunmaktadır. Süsleme unsurlarının yer almadığı türbenin içi sade, sekizgen planlı düz bir örtüden oluşmaktadır. Türbenin kapısı ve pencerelerinde çapraz demir kafesler vardır. Türbenin içerisinde bulunan iki sandukanın büyük olanı Terzibaba'ya diğeri ise Terzibaba’nın en yakın müritlerinden birine aittir. Bir yangın sonucu harap olan türbe, 1980'li yıllarda betonarme olarak tekrar yaptırılmıştır. Mezarlık, Osmanlı mimarisi özelliği olan kesme taştan inşa edilmiştir. Türbe ve mezarlık halk tarafından sıkça ziyaret edilmektedir.

Kaynak; www.kulturportali.gov.tr/ - www.necatiaksu.net - www.terzibaba.com.tr - 

Editör: Merve Kiraz