Erzincan'ın Zirvesinde Buz Pateni Keyfi: Kayak Antrenörü Yedigöller'de Kaydı Erzincan'ın Zirvesinde Buz Pateni Keyfi: Kayak Antrenörü Yedigöller'de Kaydı

EN KARANLIK SAAT (2017)
(Darkest Hour)

Film, Churchill’in başbakan olmasıyla Avam Kamarası’nda yaptığı tarihi konuşma arasındaki günlerde geçiyor. Anthony McCarten’in senaryosu, Hitler’le barıştan yana olan Halifax’ı (Stephen Dillane) sinsi bir politikacı olarak çiziyor. Churchill ise fevriliğine, kabalığına ve çok içmesine karşın doğruları söyleyen, sezgileri güçlü bir vatansever. Halifax’ın Chamberlain’ın parti üstündeki gücünü kullanarak Churchill’i köşeye sıkıştırdığı kritik süreçte filmin altını çizdiği nokta, İngiliz halkının da Hitler’le savaşmaktan yana olması. Churchill’in halkla buluştuğu metro sahnesinde duygusallık doruğa çıkıyor. Dolayısıyla, “üç ölçü” İngiliz milliyetçiliğiyle “bir ölçü” anti-faşizmin iç içe geçtiği bir film seyrediyoruz. Joe Wright’ın göz alıcı yönetmenliği, Bruno Delbonnel’in tablo tadındaki görüntüleri Gary Oldman’ın tarihe geçen Oscar’lı Churchill performansıyla “En Karanlık Saat”, özellikle tarihi öyküleri sevenlere hitap ediyor.

SELMA (2014)

1960’lı yıllarda ABD’de bütün vatandaşların eşit oy hakkı olsa da güney eyaletlerinde yönetimler, yasal kılıfına uydurarak Afrikalı Amerikalıları çeşitli bahanelerle seçmen kütüğüne kaydetmezler. Martin Luther King (David Oyelowo) ve arkadaşları, Başkan Johnson’dan (Tom Wilkinson) Kongre’den keyfi uygulamalara son veren yeni bir yasa geçirmesini ister. Başkan buna yanaşmayınca Afrikalı Amerikalı nüfusun beyazlardan daha fazla olduğu Selma kentinde eylemlerine başlarlar. Senaryo yazarı Paul Webb ve yönetmen Ava DuVernay, son derece duygusal bir yaklaşımla aktarıyorlar bu tarihsel süreci. Öncelikle güneyli beyazların gösterdiği zulüm ve şiddete odaklandıkları söylenebilir. M. Luther King ve arkadaşlarının barışçı yaklaşımına karşı Selma polisi ile ırkçı beyaz sivillerin, yaşlı ya da kadın ayrımı yapmadan eylemcilere uyguladığı acımasız şiddet özellikle vurgulanıyor.

LINCOLN (2012)

Usta yönetmen Steven Spielberg, “Lincoln” ile ABD tarihinin kritik dönemeçlerinden birini getiriyor beyazperdeye. 12 dalda Oscar’a aday olan film, Başkan Lincoln’ün köleliği yasaklayan anayasa değişikliğini 1865’te Temsilciler Meclisi’nden geçirmesinin öyküsünü anlatıyor. Filmde Lincoln, kendini ülkesine adamış, mutsuz ve erkenden çökmüş bir adam. Cepheye çektiği bir telgrafı son anda değiştirdiği sahne, yaşadığı çelişkileri çok iyi özetliyor. Lincoln idealleri, politikanın gerçekleri ve savaşın vicdani yükü arasında kalmış bir lider. Filmin asıl meselesi, Lincoln’ün İç Savaş’ı sona erdirmek ile anayasa değişikliğini meclisten geçirmek arasında kalması... 1863’te köleleri özgürleştiren bildiriyle hedefine ulaşamayan Lincoln, kesin çözüm için köleliği Anayasa’yla yasaklamak ve sonra barış masasına oturmak istiyor. Lincoln’ü bedeni ve ruhuyla derinden kavrayan Daniel Day-Lewis, yine harikalar yaratıyor.

YENİLMEZ(2009)
(Invictus)

Clint Eastwood’un yönettiği film, Nelson Mandela'nın siyasi vizyonunu, kişiliğini, reformist uygulamalarını ve bir lider olarak ülkesine kattıklarını sürükleyici bir spor filmi çerçevesinde incelikli biçimde anlatmayı başarıyor. Mandela, kendi tabanıyla ters düşme pahasına, yandaşlarının ortadan kaldırmak istediği, ırkçı beyazların simgesi ulusal rugby takımını yeniden canlandırmayı başarıyor. Siyahların futbol, beyazların ise rugby oynadığı ve her iki ırkın hayatın her alanında karşı karşıya kaldığı bir ülkede sporu, barış ve birlik unsuru olarak kullanıyor. Morgan Freeman (Mandela) ve Matt Damon'ın (ulusal rugby takımının kaptanı) Oscar adayları arasına girmesini sağlayan 'Yenilmez', Mandela üzerine çekilen en iyi konulu filmlerden biri.

FROST / NIXON (2008)

Film, Peter Morgan’ın 1970’li yılların ünlü İngiliz talk şovcusu David Frost ile eski ABD Başkanı Richard Nixon’ın 1977’de izlenme rekorları kıran televizyon söyleşilerini konu alan bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlandı. Söyleşi, her iki taraf için de hayati önem taşıyordu. Frost mesleki geleceğini, Nixon ise itibarını düşünüyordu. Ekrandaki buluşmanın öncesini ayrıntılarıyla ele alan film, söyleşiyi gerilim filmi tadında, bir çeşit düello gibi anlattı. Ron Howard’ın yönettiği filmde Nixon’ı Frank Langella, Frost’u ise Michael Sheen canlandırdı.

İSKOÇYA'NIN SON KRALI (2006)
(The Last King of Scotland)

Siz filmin adına bakmayın. Evet, filmin ana karakteri bir İskoçyalı ama kral değil; Uganda diktatörü İdi Amin’in genç doktoru Nicholas Garrigan (James McAvoy)… Garrigan, gerçek değil hayali bir kişilik ve film onun gözünden bir dönemin unutulmaz diktatörü İdi Amin’i anlatıyor. Giles Foden’in 1998’de yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan filmi Kevin McDonald yönetti. İdi Amin’i canlandıran Forest Whitaker’e en iyi erkek oyuncu ödülünü getiren film, gişelerde ulaştığı başarılı sonuçların yanı sıra olumlu eleştiriler almış ve İdi Amin’e farklı bir perspektiften bakmasıyla övülmüştü.

ÇÖKÜŞ (2004)
(Downfall)

Alman ordusu, Berlin düşmeden önce müttefik güçlerle umutsuzca savaşırken sığınağında kalan Adolf Hitler’in son günleri… Bernd Eichinger imzalı senaryo, tarihçi Joachim Fest’in ‘Hitler’in Sığınağı’nda’ ve Traudl Junge’nin ‘Son Saat’ adlı kitaplarının yanı sıra görgü tanıklarının ifadeleri, hayatta kalanların hatıraları ve diğer tarihi kaynakları bir araya getiriyor. Oliver Hirschbiegel’in yönettiği filmde Hitler’i Alman oyuncu Bruno Ganz canlandırıyor. Eleştirmenler arasında Hitler’i konu alan en iyi film olarak kabul edilen ‘Çöküş’, yabancı film dalında Oscar’a aday gösterilmiş ve başta Almanya olmak üzere gösterime girdiği birçok ülkede gişelerde başarılı sonuçlar almıştı.

MALCOLM X (1992)

Spike Lee, ‘Malcolm X’e kadar bağımsız filmleriyle tanınan bir yönetmendi. ‘Malcolm X’ ise sadece bütçesi değil sanatsal ve politik yanlarıyla öne çıkan; hazırlık aşamasından başlayarak medyanın hemen dikkatini çeken bir filmdi. Alex Haley’nin 1965’te yayımlanan, Malcolm X’le birlikte hazırladığı ‘Malcolm X’in Otobiyografisi’ adlı kitabından uyarlandı. Film, Malcolm X’in çocukluk ve gençlik yıllarını, İslamiyet’i seçişini, Nation of Islam adlı örgüte üye olmasını ve oradan ayrılmasının yanı sıra hayatının son dönemlerinde yaşadıklarını anlatıyor. Sadece ABD’deki Müslümanlar için değil tüm Afrika kökenli siyahlar için önemli bir siyasi figür olan Malcolm X’i filmde Denzel Washington canlandırıyor. Washington’a erkek oyuncu dalında Oscar adaylığı getiren film, ABD tarihindeki ırkçılık karşıtı filmler arasında özel bir yere sahip.

DANTON (1983)

Fransız Devrimi’nin liderlerinden biri olan Georges Danton’un son haftalarını anlatan film, Polonyalı yönetmen Andrzej Wajda’nın imzasını taşıyor. Fransızca olarak çekilen filmde Danton’u Gérard Depardieu, siyasi rakibi Maximilien Robespierre’i ise Polonyalı oyuncu Wojciech Pszoniak canlandırıyor. Polonyalı bir yazarın 1929 tarihli tiyatro oyunundan Wajda ve Jean-Claude Carriere tarafından uyarlanan film, Danton ile Robespierre arasındaki düşünsel karşıtlıkları temel alıyor. Hain Bourdon hariç Danton’u destekleyenleri Fransızlar, Robespierre yandaşlarını ise Polonyalı oyuncuların canlandırdığı film, tarihsel tutarsızlıkları nedeniyle Fransa’da eleştirilmiş ama başka ülkelerde genellikle olumlu tepkiler almıştı.

GANDİ (1982)
(Gandhi)

Şiddet karşıtı direniş düşüncesiyle tanınan, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin lideri Gandi’nin Britanya İmparatorluğu’na karşı verdiği mücadelenin hikâyesi… İngiliz yönetmen Richard Attenborough’nun, John Briley’nin senaryosundan gerçekleştirdiği film, öncelikle Gandi’nin hayatını ve Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesini tarihsel gerçeklere ters düşmeden anlatmasıyla beğenildi. Gandi’yi genç kuşaklara hakkıyla tanıtan bir filmdi. Öte yandan, bir dönem filmi olarak da çok iyi eleştiriler aldı. 22 milyon dolarlık film, 3 saat 11 dakikalık süresine karşın gişelerde başarılı oldu ve 127.8 milyon dolar hasılat yaptı. 55. Akademi Ödülleri’ne 11 dalda aday olan ‘Gandi’, 8 Oscar birden kazandı. En iyi erkek oyuncu dalında Oscar alan İngiliz aktör Ben Kingsley’nin performansı da çok konuşuldu.

Editör: Saliha Kara