Türkiye Yazarlar birliği Erzincan Şubesinin bu haftaki programında konuşan EBYÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Babür Menkibeler konusunda ilginç açıklamalarda bulundu.
Doç. Dr. Yusuf Babür konuşmasının başlangıçında “Hangi dinin/din kolunun mensubu olduğuna bakılmaksızın bir mümin veya mürit, intisap ettiği yola bağlılığını kendi inanç öğretilerinin iç dinamikleriyle ifade eder. Bu, bir tercih meselesidir; kasıtlı bir tercihtir: Mucize, keramet gösterme, Allah dostu, kutup, gavs, aziz, saint, tsadik, mor, efkartisya gibi terimler, metodolojik açıdan tebliğ dilinin yani propaganda terimlerinin kasten seçildiğine delildir. Bu propaganda dilinin altında; toplumun dindar kesiminin dindar olmayan kesimleri etkileme, onları kendi tarafına çekme, kanaat önderi olarak tanımladığı kişiyi yüceltme ve idealize etme gibi isteklerin yattığı söylenebilir. Çünkü referans olarak addedilen menkıbevi anlatılara bakıldığında, bu anlatıların semavi dinlerin tebliğcisi peygamberlerin hayat hikâyeleriyle örtüştüğü görülmektedir; kaldı ki atıflar, semavi dinlerin kitaplarında geçen peygamber kıssalarınadır.
İslam ve Hristiyan dinlerine ve bu dinlerden bağımsız olmayan kollarına bakıldığında; emir ve yasaklar cihetinden gerek öğretilerinin gerek tebliğ metotlarının içerik itibarıyla benzer kavramlar üzerinde sıklıkla kesiştiğine şahit olunur. Aynı olguyu karşılayan bu kavram adları, bu dinlere veya kollarına mensup kimselere göre değişiklik arz eder. Farklı adlandırılan bu kavramlar, uygulama usulleri itibarıyla birbirini andıracak şekilde de benzerlik gösterir. Şöyle ki bir dilin konuşuru, mensup olduğu dinin veya o din yolunun ritüel adlandırmalarını doğal olarak kendi dilinde değil, etkilendiği veya esinlendiği etkin kültür dilinin terminolojisinden seçer.
İslam inancına göre semavi dinlerin peygamberleri haktır, kutsidir, saygıya mazhardır. İslami çevreyi etkileyen bu görüş, toplumun dinamiklerinden olan anlatılarda da kendine yer bulmuştur. Bu minvalde klasik edebiyatın kaynaklarına, özellikle evliya tezkirelerinde geçen menkıbelere, bakıldığında Hristiyan çevrenin menkıbeleriyle birçok noktada kesişme bariz bir şekilde görülür: su üzerinde yürüme, zamandan ve mekândan münezzeh olma, hastaları iyileştirme, ilahi güçlerce muhafaza edilme, anne karnındayken seçilme, bebekliğinde dahi farklı olma, sırrı gizleme, münzevi yaşam, savaşların seyrini değiştirebilme gibi olağandışı olayların sadece öznelerinin ve nesnelerinin değiştiği, bu olayların sonuçlarının bire bir aynı olduğu görülmektedir. İslam dünyasında velilerin bu tarz hâllerine keramet denmektedir. İslam’da bu olağanüstü hâller, bir peygamberde görülürse bu hâle mucize adı verilir. Hristiyanlar ise peygamberlerinin ve azizlerinin gösterdiği olağanüstü hâlleri “miracle” mucize olarak adlandırmaktadır. Adlandırma farklı olsa bile en dikkate değer şey, İslam ve Hristiyan velilerine atfedilen olağanüstü hâllerin neredeyse birebir aynı olduğudur. İslam ve Hristiyan kaynakları incelendiği vakit menkıbelerin sadece zaman, mekân ve kahramanlarının değiştiği görülecektir.
İslami çevrede gelişen klasik şiir ve nesirde bazı evliya isimlerine sıkça rastlanmaktadır. Bu isimlerin etrafında cereyan eden bazı olaylar ve bu olaylardan kesitler, ibret vesikası olarak mazmunlaşmıştır: İbrahim Ethem gibi tac ve tahtı terk etme, Şeyh Sanan gibi davası ve aşkı uğruna zünnar bağlama, Malik bin Dinar ve Zünnun-ı Mısri gibi darda kalınca ilahî yardıma mazhar olma, Abdulkadir Geylani gibi maddi manevi âlemlere hükmetme gibi hadiseler teşbih ve telmih unsuru olarak kullanılır.
Nasihat ve teşbih için isimleri zikredilen meşhur İslam evliyasının ve Hristiyan azizlerinin menkıbelerde geçen kerametlerinde ortak bir çerçeve olay dikkat çekmektedir. Çerçeve olayın oldukça benzer olduğu görülmektedir. Hâl böyle olunca bu menkıbelerin ortak noktalarını ve kaynağını sorgulama ihtiyacı doğmuştur.
Çalışmanın hareket noktasını ise klasik edebiyatta mazmun şeklinde bahsi geçen İslam evliyası ve onların menkıbeleri oluşturmuştur. Bu velilere ait menkıbelerin kaynağı ve kökeni hakkında elde edilen bulgular, çalışmayı böyle bir mukayeseye yönlendirmiştir. Dolayısıyla bu çalışma İslam evliyası ve Hristiyan azizlerinin kerametlerindeki benzerlikleri dikkatlere sunmayı amaçlamaktadır. “ dedi.
Doç. Dr. Yusuf Babür “Hırıstiyan azizlerinin veya diğer dinlere yönelik mensupların gösterdiği olağanüstü durumlarla Müslüman evliyalarının gösterdiği kerametler yer zaman ve kişiler değişerek birbirine tıpa tıp benzemektedir. Bu ise kaynağın aynı olduğunun işareti sayılmalıdır. Bir zamanların Museviliği ve hırıstiyanlığı bozulmadan önceki İslam olduğundan şüphe yoktur. Bu sebeple bu benzeşmelerin ortaya çıktığını düşünüyorum.” dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği Erzincan Şubesi Kültürevinde ki çok tartışmalı geçen programda dinleyiciler arasından gelen sorulara cevap veren Yusuf Babür “Ben bir sonuca varmak istemiyorum. Olayı detayı ile anlatmak istiyorum” diyerek yorum yapmaktan kaçındı.
Program sonrasında Doç. Dr. Yusuf Babür’e TYB Erzincan Şubesinin teşekkür belgesi ve hediye kitabı Prof. Dr. Adem Dölek ve Doç. Dr. Adem Can Takdim etti.