Uzun zamandır Kanunî Sultan Süleyman hakkında bir şeyler yazmak istiyordum, yazıya başladım, ama bir türlü bitirmek kısmet olmadı. Son günlerde, Osmalıca yazı ve Osmanlı kültürü, Osmanlı tarihi gibi konular gündeme gelince, bende artık, şu yazıyı tamamlayayım dedim. Allah'ın selamı üzerinize olsun.
 
            Osmanlı imparatorluğu döneminde vatandaşların ve devletin hak ve hukukunu yazılı kanun (kanun-name) şekline getiren, kendisi de kanunlara harfiyen riayet eden bir padişah olduğu için Türkler Kanunî Sultan Süleyman ismini vermişler.
                        Büyük ve kudretli manasına gelen Muhteşem, Adaletli bir devlet başkanı, güçlü bir sultan, cesaretli, bir cihan Padişahı olduğu için batılılar da Muhteşem Süleyman ismini vermiştir.
 
            Sultan Süleyman, Büyük sultan; 1494 yılında Trabzon da doğmuş, Eylül 1566 yılında Zigetvar kuşatmasında cephede Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun 10. padişahı ve 89. İslam halifesidir. 46 yıl boyunca padişahlık yapmıştır. Bizzat kendisinin katıldığı 13 seferi vardır. Döneminde 300 den fazla kale fethedilmiştir. Asya da Kafkasya dan, Acemistana (Horasan, Türkistan, Iran vs. Kapsayan bölge) Yemenden, Suudi Arabistan yarımadasına, kuzey Afrika’nın tamamı, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Mozambik'e kadar topraklarına katmış. Hint denizine kadar inmiş. Akdeniz de kasırga gibi esmiş. Meşhur Ceneviz, Venedik denizcilerini ve donanmalarını tarihten silmiştir.
Akdeniz de büyük, küçük ne kadar ada varsa çiçek toplar gibi toplamış ve topraklarına ilhak etmiştir. Avrupalıların ve Hıristiyan dünyasının ortak yönettiği 200 sene Saint Jean denilen şövalyelerin (Tapınak şövalyeleri) idaresinde bulunan Rodos adasını fethetmiştir. Rodos ve Belgrad'ı alarak Dedesi Fatih Sultan Mehmed'in düşüncesini gerçekleştirmiştir. Avrupa’da, destanlara, türkülere, Konu olan Estergon kalesini, Eğri kalesini, Macaristan’ı, Erdel krallığını, Eflak, Boğdan beyliklerini, Kırımı, Lehistan’ı, itaati altına almış, ispanya ve İtalya’yı dize getirmiştir. Saltanatının 10 yılını at üstünde ve seferlerde geçirmiştir. Sultan Süleyman Osmanlı Tarihinde en çok sefere çıkan ve en uzun süre sefer yapan padişahtır.
 
            Bütün bu fetihler sarayda ve haremde gönül eğlendirirken nasıl yapıldı. Muhteşem yüzyıl dizisinin, senaryosu nu yazan ekibe, yapımcılarına sormak lazım.
                                              
                        Osmanlı imparatorluğunu ve Osmanlı Padişahlarının itibarlarını halkın nazarında düşürmek için, özellikle gündeme getirilen muhteşem Yüzyıl dizisinde; Kanunî Sultan Süleyman, sanki ömrü haremde geçmiş kadınların ve cariyelerin arasında saltanat sürmüş bir padişah olarak anlatılsa da gerçekle hiç bir alakası yoktur.
Dizi Osmanlı tarihini ve Sultan Süleyman’ı gerçek olmayan uydurma senaryolar ile anlatmıştır. Tarihin genç nesiller arasında yanlış anlaşılmasına vesile olmak, gençlerin kafalarını karıştırmak için planlanmıştır. Ama sonuç da tam tersi oldu. Sultan Süleyman'ı ve dönemini anlatan gerçek eserler ve romanlar milyonlarca sattı. Kitapçılar yok sattılar. Yüzlerce yeni baskıları çıktı. Osmanlının torunları tarihlerini bir kere daha araştırdılar, gerçeklerin dizide anlatıldığı gibi olmadığını gördüler, araştırdılar, okudular.
Muhteşem Yüzyıl dizisinde, Osmanlı hanedanındaki kardeş katli ve Şehzade Mustafa’nın katledilmesi konusunda Kanunî Sultan Süleyman zalim bir baba, zalim bir padişah gibi gösterilse de Kanunî; Şeyhülislam Ebussuud efendiden fetva almadan hiç bir icraat yapmamıştır. Yaptığı bütün işleri, istişare yaparak fetva alarak yapmıştır.
Devletin devamı ve bekası için Şehzade ve kardeş katline bazı ulema tarafından fetva verilmiştir. Bu fetvalar ne derece doğrudur, halen tartışma konusudur...
Yıldırım Beyazıt'ın ölümünden sonra, altı oğlu arasında 11 yıl süren taht ve saltanat kavgası başlamıştır. Tarihimize fetret devri diye geçen ve binlerce Müslüman’ın birbirini öldürüldüğü iç savaşlar  bu tartışmaya başka boyut kazandırmaktadır. Nihayetinde, bir veya bir kaç şehzadenin ölümü mü yoksa, on binlerce Müslüman’ın ölümü mü daha doğrudur.
             Bedenin kurtarılması için bir kol veya bir bacağın kesilmesine hiç düşünmeden karar veren doktorlar gibi, Şeyhülislamlarda devletin yaşaması için şehzade ve kardeş katline fetva vermişlerdir. Keşke başka bir çözüm bulunabilseydi de bu nahoş olaylar hiç yaşanmasaydı.
Yeryüzünde yaşayan canlılar içerisinde, evladını kıskanmayan, sadece anne ve babadır. Malını mülkünü, ömür boyu kazandığın servetini, makamını, saltanatını, tacını, tahtını hatta yeri geldiğinde canını bile, gözünü kırpmadan seve seve evladına verir. Hiç çekinmez. Kardeş, bacı, dayı, amca, hala, yeğen bu fedakârlığı yapamaz. Sadece anne ve baba yapar. Hasta olsa, ateşlense evladının başucunda nöbet tutar. Ayağına diken batsa dayanamaz. Gözünden akan bir damla yaş, yüreğini, ciğerini sızlatır. Peki, o derece merhametli bir baba, nasıl olurda evladına kıyar, idam ettirir, cellâda teslim eder...
Bence, bu konuyu çok iyi araştırmak lazım. Olaya bir de baba nın tarafından bakmak lazım. Şartları, zamanı, fitne, fesadı, dış etkenleri her şeyi araştırmak lazım. Meseleye bir de babanın tarafından bakmak lazım. Baba oğluna bir bağ vermiş, oğlu babasına bir salkım üzümü verememiş. Baba nın oğluna kolay kolay kıyamayacağını düşünürsek, sebepleri çok önemli olmalı... Yoksa hangi baba bu acıya dayanabilir. Hele Kanunî gibi merhametli bir baba asla dayanamaz.
 
            Babası Yavuz Sultan Selim Handan devraldığı 6.557.000 km² topraklarını 14.893.000 km² çıkarmıştır. Yani bugünkü Türkiye topraklarının tam 21 katı büyüklüğündedir. Bu kadar büyük bir devleti idare etmek kolay bir iş değildir. Yüzlerce değişik devleti ve o devletlerin halkı arasındaki binlerce etnik köken, değişik din, değişik mezhep, değişik kabileleri idare etmek, aralarında adaleti sağlamak, 46 yıl Hükümdarlık yapmak, sarayda cariyeler arasında aşk hayatı yaşayan bir padişahın harcı değildir.
Bu idarecilik ancak Adaletli, bilgili, güçlü ve merhametli bir padişahın yapacağı iştir ve o Padişah’da Sultan Süleyman’dır. Üç, beş etnik köken ve mezhep arasında tam bir Adalet ve barış ortamı sağlamakta zorlanan, bu günün devlet ve idarecileri ile kıyaslayacak olursak, Kanunî Sultan Süleyman ın büyüklüğü ve adaleti, takdire şayandır. Hakkını teslim etmek lazım...
            "Devlet Adalet üzerine inşa edilir" sözü Sultan Süleyman’a aittir. Kendisi hayatı boyunca adaletten ayrılmamış, çıkardığı kanun ve fermanlara kendi aleyhinde de olsa uymuştur.
İslam dan aldıkları ilham ve referansla düzenlediği kanunlarda, insanı ve insan haklarını ön planda tutan, üst düzey devlet adamları ile tebaasını kanun önünde eşit tutan, aynı zamanda devletin malı ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı diye, kamu malını koruyan kanun ve fermanları ile halkına saadet kapısını açmıştır.
Sultan Süleyman zamanında Osmanlı topraklarında yaşamak, bir ayrıcalık ve üstünlük kabul edilmiştir. Diğer milletler Osmanlı tebaası olmak için özenti duymuşlar, Kardinal şapkası görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz demişlerdir.
                        Der saadet (saadet kapısı), Başkent İstanbul ve İslam medeniyeti bu isimle anılır olmuş. İnsanlar başkente Saadet kapısı adını vermişlerdir. Bu saadet kapısını yani Der saadeti bütün dünya devletleri ve beylikleri örnek almaya, incelemeye başlamıştır.
                        15. ve 17. yüzyıl boyunca tüm Avrupa’yı etkileyen Katolik Kilisesine karşı başlatılan Reform hareketlerinde, Der saadetin ve Osmanlının kanunları, insan odaklı reformların yapılmasında önemli rol oynamış, Yeniçağın gelişmesine katkı sağlamıştır.
Reform hareketlerinin öncüsü Martin Luther’e referans olmuştur. Avrupa’da insan haklarına yeni bir boyut ve değer kazandırmıştır. Kilisenin rol’ü saf dışı bırakılarak, Katolik mezhebinin katı kuralları kaldırılmış, insana daha çok değer veren, Protestanlık ve Ortodoksluk gibi yeni mezheplerin kurulmasına katkı sağlamıştır.
Martin Luther de Protestanlık mezhebinin kurucusu olarak tarihe geçmiştir.
 
Bu tarihlerde İngiltere kralı VIII. Henry Osmanlı Devletine bir heyet göndererek Adalet kanunu ve nizamları hakkında bir araştırma yaptırmıştır. Daha sonra bu heyetin raporları doğrultusunda, İngiltere de kanunlarda ıslahatlar yaptırmıştır.
İslam ve Osmanlı kanunları, medeniyeti Avrupa ya referans olurken; bizler, 150 yıldır İslam dan ve Osmanlı tarihinden uzak, Osmanlıdan utanan bir nesil olarak yetiştirildik. 18.Yüzyıl başlarından itibaren kanunlarımızı Avrupa seviyesine, Avrupa birliği uyum yasalarına uydurmakla meşgulüz. Hala uğraşıyoruz.
 
                        Adalet'in timsali o kudretli padişah, 1520 Eylül ayında babasının ölümü üzerine tahta oturdu. Bütün divan
Üyelerini toplayarak devletin gidişatı hakkında bilgi aldı.
Bu divan toplantılarına her gün devam ederek memleketin işlerinin yürütülmesi sağlandı. Alınan kararlarla, atamalar, tayinler, terfiler geçekleştirildi. Devlet işlerine böylece hakim duruma geldi.
Bu arada çıkan şayialar, dedikodular, müfettişler tarafından araştırılarak gerçek olup olmadıkları hakkında raporlar padişaha raporlar sunuldu.
Bunlardan bir örnek verecek olursak, Gelibolu beyi, Kaptan Cafer Paşa hakkında çıkan dedikoduları araştırmak üzere, Bizzat Kethüdasını göndermiştir. Kanlı Cafer Bey lakaplı Donanma kaptanı, Kaptan Cafer Beyin yapılan araştırma ve soruşturmalar neticesi, halka zulmettiği ve haksız kazanç sağladığı tespit edilerek padişaha rapor sunuldu. Raporun sonucu şüpheli bulunan Kaptan Cafer Bey görevinden azıl edilerek mahkemeye sevk edildi. Mahkeme sonucu Kaptan Cafer Bey suçlu bunarak, halkın zararını kendi malından ödemesine karar verildi. Halkın zararını ödeyen Cafer Bey daha sonra idam edilmiştir.
Kanlı lakaplı kaptan Cafer Beyin idamı ve benzer birkaç hadise bütün Eyaletlerde, sancaklarda, Osmanlı topraklarında duyuldu. Padişahın Yüceliği ve Adaleti her tarafa yayıldı. Halk Padişahın Adalet ile Hükmedeceğine inandı. Padişaha karşı büyük bir sevgi ve destek oluştu. Işte içeride ve dışarıda Kanunî Sultan Süleyman böyle muhteşem oldu. Durup dururken kimseye boşuna muhteşem denir mi? Osmanlı Padişahları arasında Büyük ve kudretli sıfatı ile anılan tek Padişah Kanunî Sultan Süleyman’dır.
                        Kul hakkına ve çıkardığı kanunlara uymaya özen gösteren, Kanuni Sultan Süleyman; Budin seferinden dönerken, ordusu yolların darlığı sebebi ile ekili tarlalardan geçmiş ve köylülerin tarlalarını çiğnemiş ekili araziye zarar vermiştir. Bu sırada bir köylü, elindekini padişahın atının önüne fırlatmış ve padişahın atı ürkmüştür. Köylü yakalanarak padişahın huzuruna getirilmiş. Sultan Süleyman köylüye: Derdin nedir niye böyle yaptın diye sorunca, köylü: biz fakir insanlarız. Askerleriniz tarlalarımızı çiğnedi ekili arazimize zarar verdi, ya bu zararı ödersiniz ya da sizi şikâyet ederim demiş. Bunun üzerine Kanunî köylüye: Peki bizi kime şikâyet edeceksin diye sormuş. Köylüde: siz Kanunî değilmisiniz? Sizi kanuna şikâyet ederiz deyince Sultan Süleyman’ın çok hoşuna gitmiş, hemen köylülerin zararları hesaplanmış ve ödemiş. Böyle adaletli olmasa dört kıtaya 46 yıl Dünyaya hükmedebilirimiydi. Adaletinden bir başka örnek:
                        İstanbul da kenar semtlerde oturan yaşlı bir kadının gece evi soyulur. Yaşlı kadın padişahın huzuruna çıkmak istediğini söyler ve padişahın huzuruna çıkarılır. Yaşlı kadın: Evinin soyulduğunu ve bundan padişahın sorumlu olduğunu, zararının ödenmesini ister. Bunun üzerine hiddetlenen Kanunî: Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da evinin soyulduğunu duymadın? Deyince, yaşlı kadın: Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk der. Bu cevap üzerine Kanunî utanarak: haklısınız diyerek kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder. İşte bu,  onu Muhteşem yapan adalet.
                       
                        Kanunî Sultan Süleyman: hareket ve davranışlarında, vakar sahibi, uzun boylu, uzunca boyunlu, ela gözlü, geniş omuzlu, doğan burunlu, yakışıklı, söz ve hareketleri ölçülü, aslan heybetli, mert sözlü idi.
Âlim, şair ve hâkimlerle bulunmaktan hoşlanır, hoş sohbet bir padişah idi.
 
Kanunî Sultan Süleyman, göreve getirdiği insanların kabiliyet ve derecelerini iyi bilip takdir ederdi. Kendisine Atamalarda gelişi güzel adam tavsiye edilemezdi. O adam yetiştirmesini de iyi bilirdi.
O, vakur, azim ve irade sahibi, çok konuşmayan, vereceği kararlarda da acele etmeyen bir Padişahtı. Karar vereceği zaman çok düşünür, gerekenlerle istişare yapar, çıkan sonuca göre karar verirdi. Verdiği karardan geri dönmezdi.
Devletin nüfuz ve haysiyetine zarar getirecek konularda müsamaha göstermezdi. Devletin nüfuz ve haysiyetine, yüksek menfaatlerine helal getiren kimseleri,  en yakını da olsa affetmezdi.
                        Son derece takva, imanlı, İslam dan ilham alan, Şeriatı titizlikle uygulayan, adaleti üstün tutan, halkını, tebaasını Allahın bir emaneti kabul eden ender bir Padişahtı.
Osmanlı topraklarında yaşayan tüh ahalinin, malı, canı, namusu, emniyeti bana emanet, ben bu emanetten sorumluyum, der onların derdi ile dertlenirdi.
Sarayda oturmayı sevmez, Allah'ın dini İslam’ı, Dünyanın en ücra kösesine kadar insanlara ulaştırmak ve tebliğ etmek onun en önemli vazifesi idi.
O, son seferi Zigetvar'a giderken sanki ölüm seferine çıkıyordu. 72 yaşına ve hasta olmasına rağmen öleceğini bile bile bu seferden vazgeçmemiştir. Ataları gibi harp meydanlarında, Allah yolunda cihat ederken ve ordusunun içinde ölmek, şehit olmak istiyordu.
                        Gerçekten de ordusunun başında otağ-ı hümayunda Kasım 1566 yılında 72 yaşında Hakkın rahmetine kavuştu. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
O, yeri bir daha asla doldurulamayan bir efsane, bir ekol, bir sembol,  örnek devlet adamı, hukukçularının üstadı, Peygamberimizin halifesi idi. Ruhun şad olsun.
 
"Âlem içre muteber bir nesne yok devlet gibi
      Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
            Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır
                         Olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi
                                                                                              Kanunî
Kaynak: İslam tarihi
Emin AYAYDIN