Türk edebiyatında modern hikayenin önde gelen isimlerinden Abasıyanık, Mehmet Faik Bey ile Makbule Hanım'ın oğlu olarak, 23 Kasım 1906'da Sakarya'da doğdu.

İlköğrenimini yabancı dilde eğitim veren Rehber-i Terakki okulunda tamamlayan usta kalem, Adapazarı Lisesinde okurken ilk şiirini kaleme aldı.

Abasıyanık, 1924'te İstanbul'a taşındıktan sonra İstanbul Erkek Lisesine gitti. Daha sonra Bursa Lisesine devam eden yazar, 1928'de mezun oldu.

Bursa Lisesindeyken yazdığı "Zemberekli Saat" ve "Uçurtmalar" adlı ilk hikayeleriyle şiir denemelerinin ardından edebiyat hocası Mümtaz Bey'in teşvikiyle edebiyata ilgi duymaya başlayan Abasıyanık, "Hamal" isimli şiirini ve ilk öyküsü "İpekli Mendil"i de gençlik yıllarında kaleme aldı.

Başarılı yazar, 1928'de İstanbul Üniversitesi Darülfünun (Edebiyat Fakültesi) Türkoloji Bölümü'ne kaydını yaptırdı. Bu dönemde sanat ve edebiyat çevreleriyle tanışmaya başlayan yazarın "Uçurtmalar" adlı hikayesi, 9 Aralık 1929'da Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayımlandı.
 Oturdukları ev, fakülte ve Şehzadebaşı kıraathaneleri aynı semtte olduğu için Sait Faik, zaman zaman derslere gitse de Şehzadebaşı kıraathaneleri, özelikle o günün genç yazarlarının buluştuğu Halk kıraathanesi onun en çok görüldüğü yerlerdendi.

Öyküleri Varlık ve Servet-i Fünun dergilerinde yayınlandı

Babasının isteğiyle üniversiteden ayrılan Abasıyanık, 1931'de ekonomi eğitimi için İsviçre’nin Lozan kentine, oradan da Fransa’nın Grenoble şehrine gitti. Usta yazar, 1934'e kadar süren düzensiz eğitim ve yaşadığı bohem hayatı yüzünden, babasının geri çağırmasıyla diploma alamadan Türkiye’ye döndü.

Sait Faik Abasıyanık, bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği yaptı.

Babasının verdiği sermaye ile açtığı ticarethaneyi yürütemeyen yazar, 1939’da babasının ölümü üzerine geride kalan mülklerin geliri ve yazılarıyla geçindi.

Abasıyanık'ın 1934-1940 arasında "Varlık", "Ağaç", "Servet-i Fünun", "Uyanış", "Ses", "Yeni Ses", "Yaprak" ve "Yenilik" dergilerinde yayımlanan öyküleri ilgi gördü.


Yazarın, maliyetini babasının karşılamasıyla yayımlanan ilk kitabı "Semaver", Remzi Kitabevinden okuyucuyla buluştu.


Usta edebiyatçı, yazmayla arasındaki ilişkiyi "Haritada Bir Nokta" öyküsünde şu sözlerle aktarmıştı:

"Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında, sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye. Kalem, kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım."

İlk kez 1937'de "Kurun"da ve ardından 1940'ta "Varlık"ta yayımlanan "Çelme" öyküsü nedeniyle Askeri Mahkemede yargılanan ve beraat eden Abasıyanık'ın, babası 1938'de hayatını kaybetti. Kışları Şişli'deki evde, yazları ise Burgazada'da annesiyle yaşamaya başlayan edebiyatçının "Sarnıç" adlı kitabı 1939'da, "Şahmerdan" kitabı 1940'ta Çığır Kitabevi tarafından yayımlandı.


Hikaye ve yazıları "Milliyet", "Kurun", "Vakit" gazeteleri ile "Varlık", "Ağaç", "Büyük Doğu", "Yücel", "Yeni Mecmua", "Servet-i Fünun", "İnkılapçı Gençlik", "Yürüyüş" ve "Yedigün" dergilerinde yer buldu.

Mahkeme röportajları yaptı

Abasıyanık, Varlık Yayınları tarafından 1956'da "Mahkeme Kapısı" ismiyle kitaplaştırılan eserine kaynak olacak 28 mahkeme röportajını, "Haber-Akşam Postası" gazetesi için yaptığı mahkeme muhabirliği sırasında gerçekleştirdi.


Düzensiz hayatı ve alkol kullanımı yüzünden 1945'te rahatsızlanan Abasıyanık'a, 1948'de siroz teşhisi konuldu ve 1951'de tedavi için Paris'e gitti.


Sait Faik, 1953'te ABD'de bulunan uluslararası Mark Twain Derneği onur üyeliğine seçildi. Bu ilgiyi kendisine değil, Türk hikayeciliğine bağlayan usta edebiyatçı, özgür düşüncesini öykülerine yansıtmakla beraber Tanzimat'tan beri süregelen giriş, gelişme, düğüm noktası ve sonuç çerçeveli öykü yapısını başka bir mecraya taşıdı.

Mark Twain Derneği onur üyeliğine seçildi

Mark Twain Derneği onur üyeliğine ilişkin Abasıyanık ile 17 Mayıs 1953'te röportaj yapan yazar Yaşar Kemal, yazıya şu sözlerle başlamıştı:

"Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy İskelesi'nin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız. Bu adam hikayeci Sait Faiktir.

Gökteki ve yerdeki ölümsüz peygamberlerin gizemli yolculukları: İdris, İsa, Hızır ve İlyas Gökteki ve yerdeki ölümsüz peygamberlerin gizemli yolculukları: İdris, İsa, Hızır ve İlyas

Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikayelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşağılıklardan, dünyadaki cümle bayağılıklardan, kirden iğrenen bir ademoğludur. O daima iyiliği söylemiştir."

Abasıyanık ise aynı röportajda, "Türk hikayecilerini temsil ettiğim anlamına alınmasın sakın. Her hikaye yazan ve yayan Türk hikayecisi kendi şahsında bir dilin hikayeciliğini yaptığına göre, şahsıma Mark Twain Cemiyetinin gösterdiği ilgi ve sevgi daha çok Türk hikayeciliğine gibi geliyor bana. Ben de bu ilgi ve sevgiyi tüm hikayeci arkadaşlarımla paylaşırım. Kabul ederlerse.

Kendini bütün dünyaya tanıtmış, sevdirmiş, bir halk çocuğu olan hikayeci Mark Twain'i ananların içine Türk dilinin bir hikaye yazarını almayı düşünenlere de teşekkür ederim." ifadelerini kullanmıştı.

Yazarın acemice yazılmış zannedilen öyküleri, Cumhuriyet dönemi klasik öykü geleneğini yıkarak, Türk öykücülük sanatında bir devrim olarak değerlendirildi.

Usta edebiyatçı, 5 Mayıs 1954'te bir kriz geçirerek hastaneye kaldırıldı. Yemek borusu kanamasıyla başlayan ve kan kaybı nedeniyle komaya giren usta yazar, 11 Mayıs 1954'te hayatını kaybetti. Abasıyanık, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Annesi, oğlunun vefatından sonra 8 Kasım 1954'te hazırladığı vasiyetinde mal varlıklarının çoğunun, yazarın eserlerinin telif haklarının ve Sait Faik Abasıyanık Müzesi yapılması koşuluyla Burgazada'daki köşkün Darüşşafaka Cemiyeti'ne bırakılmasını istedi. Makbule Hanım ayrıca oğlu adına her yıl bir hikaye armağanı verilmesini şart koştu. -AA

Editör: Sena ERDOĞAN