Dünya nüfusunun yüzde 5’ini oluşturmalarına karşın yeryüzündeki biyoçeşitliliğin en önemli koruyucuları kabul edilen ve karbon salımı en az olacak şekilde yaşayan yerli halklar, gelişmiş ülkelerin faaliyetleri nedeniyle giderek şiddetlenen iklim kriziyle ortaya çıkan sel, hortum, kuraklık gibi felaketlerden en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor.
Gelişmiş ülkelerdeki başta sanayi faaliyetleri olmak üzere ulaşım, kentleşme, tüketim ve plastik kullanımında artış gibi birçok faktör iklim krizinin büyümesine yol açıyor. Öte yandan küresel ısınma ile yaşanan sıcaklık artışı sonucu meydana gelen felaketler, dünyadaki tüm grupları aynı şekilde eşit veya adil biçimde etkilemiyor.
AA muhabirinin Birleşmiş Milletler (BM) raporlarından, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) çalışmalarından ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wide Fund for Nature / WWF) verilerinden derlediği bilgilere göre, iklim krizinin neden olduğu değişimlerden en çok etkilenen gruplardan birini, karbon salımı en az olacak şekilde bir yaşam tarzını benimseyen yerli halklar oluşturuyor. Yerli halklar, gelir kaynaklarının çoğunun toprağa ya da suya dayanması sebebiyle küresel ısınmanın etkileriyle diğer gruplara göre daha erken yüzleşebiliyor.
UNDP verilerine göre dünya üzerinde ortalama 370 milyon kişi yerli olarak kabul ediliyor. Yerli halkların iklim krizi bağlamında doğrudan en çok etkilendiği durumlar; sıcakların artmasından kaynaklanan salgın hastalıklar, kuraklık, çölleşme, orman yangınları ve orman tahribatları, tarım arazilerine ağır zararlar veren aşırı yağışlar, nehir taşkınları ile dağ ve deniz buzullarının erimesi olarak gösteriliyor.
Çalışmalarda yaşanan bu doğa olayları sonucu yerli halkların, gelir kaynaklarında kayıplar yaşadığı, sıcaklık değişimleri sebebiyle daha önce alışık olunmayan böcek türlerinin istilasına maruz kaldığı, gıda güvenliklerinin tehlikeye girdiği, artan su seviyeleri sebebiyle yaşanan kıyısal erozyon sonucu küçük adalarda var olma mücadelesi verdiği vurgulanıyor.
Bunlara ek olarak, birçok yerli halkın, iklim değişikliği sonucu meydana gelen seller, fırtınalar, tayfunlar ve kuraklık sebebiyle göç etmek zorunda kaldığına işaret ediliyor.
Kutuplardan Avustralya’ya yerli halklar iklim kriziyle mücadele ediyor
BM tarafından yayınlanan çeşitli raporlara göre yaşamları her yönüyle doğaya bağlı olan yerli halklar dünyanın çeşitli noktalarında iklim krizinin kendi bölgelerinde oluşturduğu farklı sorunlarla karşılaşıyor. Örneğin Ekvator Amazonları'nda iklim değişikliği sebebiyle ortaya çıkan aşırı yağışların yerli halkın temel geçim kaynağı olan tarım arazilerini sular altında bırakması, mahsulleri tahrip ederek bölgede gıda güvenliği problemini ortaya çıkarıyor.
Avusturalya'daki yerli halklar olan Aborjinler ile Torres Boğazı'ndaki çeşitli adalarda yaşayan diğer yerliler de iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle karşı karşıya kalıyor. Bu toplulukların bazıları, yaşadıkları bölgedeki su seviyelerinin artması sonucu arazilerini kaybetmekten ve iklim mültecileri olmaktan endişe ediyor. Şu an adada yaşayan yerli halklar, düzensiz şekildeki gelgitler, yükselen su seviyeleri, kıyısal erozyon ve ani su baskınları ile mücadele ediyor.
Orta Amerika'da 2020'de meydana gelen Eta ve Lota kasırgalarından etkilenen Honduras, Guatemala ve Nikaragua’daki yerli halklar da çalışmalarda odaklanılan gruplar arasında. Bölgedeki yerli halklar, halihazırda finansal sıkıntılar, ayrımcılık, şiddet, maden çıkarma endüstrisinin ve enerji projelerinin baskıları, aşırı turizmin olumsuz etkileri gibi pek çok konuda olumsuzluk yaşıyor. İklim krizi ile birlikte yaşam koşulları giderek ağırlaşırken, bu bölgelerden Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etme eğilimi de artıyor.
WWF çalışmalarında ise Kuzey Kutup Bölgesi'nde yaşayan yerel halkların iklim değişikliği kaynaklı yaşadığı zorluklara dikkat çekiliyor. Araştırmalarda buzul erimeleri ile buzullarda bir geri çekilme yaşanırken, normalde bu bölgede yaşamayan katil balina gibi hayvanların bölgeye girerek avlanma dinamiklerini olumsuz etkilediği kaydediliyor. Bölgede yürütülen madencilik, gaz ve petrol çıkarma faaliyetlerinin ekosistemin dengesini bozan faktörler arasında gösterildiği çalışmalarda bu faaliyetler için tren yolu inşası gibi yeni alt yapılar oluşturulmasının, deniz trafiğinin artış göstermesinin, bölgenin doğal dengelerini etkilediği ifade ediliyor.
Ren geyiği yetiştiriciliğinin önemli bir geçim kaynağı olduğu Norveç, İsveç, Finlandiya ve Rusya’da bugün hala 100 bin kadar aktif ren geyiği çobanının olduğu aktarılan çalışmalarda, meydana gelen değişimlerin bu yaşam şeklinin devamlılığını tehdit ettiği bildiriliyor. Bunun gerekçesi olarak ise hava sıcaklıklarının yükselmesiyle kış yağmurlarında yaşanan artış sonucu ren geyiklerinin koku alma yetilerinin kaybolması gösteriliyor. Ren geyikleri tarafından sıkça tüketilen ve genellikle geyiklerin koklayarak karın altında buldukları likenlerin yağmurlar sonucunda oluşan daha sert buz tabakalarının altında kalması da bölgede hayvancılığın devamlılığı hakkında soru işaretleri uyandırıyor.
Biyoçeşitliliğin korunmasında yerli halklara ve onların bilgisine ihtiyaç duyuluyor
Yerli halklar sahip oldukları geleneksel bilgi sayesinde biyolojik ve kültürel çeşitliliğin aktarıcıları rolünde. Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 5'lik kesimini oluşturmalarına karşın karaların neredeyse yüzde 20-25'lik kesiminin idaresi yerli halklar tarafından yapılıyor. Bu yüzde 20-25'lik kesim, dünyanın biyoçeşitliliğini barındıran alanların yüzde 80’nini, karasal koruma alanlarının ve ekolojik olarak bozulmamış peyzajların yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor.
Çalışmalarda, iklim değişikliğinin olumsuzluklarına karşı savunmasız olmaları sebebiyle yerli hakların varlıklarının tehlike altında olduğunun altı çiziliyor.
Bonn’da gündeme geldi
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından Almanya’da bu yıl 58’ncisi düzenlenen Bonn İklim Değişikliği Konferansı'nın gündem maddelerinden biri de kayıplar ve hasarlar için oluşturulan finansal fonların yerli halklara ulaşmasının teminatıydı. Konu üzerine gerçekleşen oturumda konuşan UNFCCC Varşova Uluslararası Kayıp ve Hasar Mekanizması Eşbaşkanı Jerome Ilagan yerli halkların topraklarının ve sularının iyileştirilmesi ve korunmasının panelin ana teması olan kayıp ve hasarlar noktasında oldukça önemli bir nokta olduğu vurgusunu yapmış, yetkililere bu konuda harekete geçmeleri çağrısında bulunmuştu. AA