Her 14 Kasım'da, Ahıska Türklerinin kalbinde sürgünün acısı ve vatan hasreti tazeliğini koruyor.
Türk dünyasının yaşadığı en acı ve unutulmaz olaylardan biri, şüphesiz Ahıska Sürgünü’dür. Tarihin derinliklerinde kalan bu trajedi, bir milletin vatanından koparılıp, meçhul bir geleceğe sürüklenmesinin dramıdır. Ahıska'da yaşayan Türkler, tıpkı atalarının dediği gibi, dalgınlık ve zayıflık yüzünden büyük bir felakete uğramışlardır.
14 Kasım 1944 tarihinde gerçekleştirilen tehcirde, 212 köyde yaşayan 92.307 ila 94.955 Ahıska Türkü, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne (bugünkü Gürcistan) bağlı Mesheti bölgesinden Orta Asya'ya zorla sürgün edildi. Sığır vagonlarına doldurulan Ahıska Türklerinin çoğu, Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne gönderildi. Bu operasyon sırasında, Sovyetler Birliği'ndeki Kürtler, Hemşinliler (Müslüman Ermeniler) ve Lazlar da dahil olmak üzere toplamda yaklaşık 115.000 kişi sürgün edildi. Sürgün edilenler, zorla çalıştırılmak üzere özel birimlere yerleştirildi. Sürgün ve sert koşullar, en az 12.589 ila 14.895 arasında insanın ölümüne yol açtı. Ahıskalıların maruz kaldığı bu acılara hep birlikte derinlemesine bir göz atalım;
Ahıska'nın Coğrafi ve Tarihi Yeri
Ahıska, Gürcistan’ın Türkiye sınırına yakın Kafkasya bölgesinde yer alan ve Ardahan ilimizle komşu olan bir bölgedir. Tarih boyunca Türklerin yurdu olan bu topraklar, Kıpçak boyundan gelen Türklerle ve eski Bun Türkleriyle yoğrulmuş bir kültüre sahiptir. 1267 yılında Ahıska Kıpçak Atabeyliği'ni kurarak büyük bir güç kazanmışlardır. Ancak 1828’de Çarlık Rusyası tarafından işgal edilen Ahıska, 1917 Ekim Devrimi'nden sonra Sovyetler Birliği'nin hâkimiyetine girmiştir. Sovyetler Birliği'nin baskıları ve sürgün politikaları, Ahıska halkını tarihsel bir kırılma noktasına sürüklemiştir.
Sürgün Başlıyor: 14 Kasım 1944
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Sovyetler Birliği'nin Türk halklarına yönelik sürgün politikaları şiddetlenmiş, 14 Kasım 1944 gecesi Ahıska Türkleri için de büyük bir felaketin başlangıcı olmuştur. Sovyet yönetimi, Ahıskalıları ‘geçici olarak başka bölgelere yerleştirileceği’ bahanesiyle evlerinden çıkarmaya başlamış, iki gün içinde halk, silah zoruyla evlerinden sürülüp, hayvan taşıma vagonlarına doldurulmuştur. Bu zoraki yolculuk, onların bilinmeyen bir geleceğe sürüklenişinin başlangıcıdır.
Soğukta ve Zorluklar İçinde Zorlu Yolculuk
Vagonlar, hayvan taşımaya yönelikti ve insana dair en temel ihtiyaçlar bile göz ardı edilmişti. Vagonlarda, aileler birbirinden koparılmış, kadınlar, erkekler ve çocuklar aynı koşullarda, ne olacağı belli olmayan bir yolculuğa çıkmışlardır. Havaların soğuk olduğu bu yolculuk sırasında, gıda yetersizliği, tuvalet ihtiyacı gibi temel sorunlar çözümsüz bırakılmıştır. Yolculuk sırasında yaşanan ölümler, hiçbir cenaze işlemi yapılmadan, Sovyet askerlerine teslim edilmiştir.
Her durakta, hayatını kaybeden Ahıskalıların cesetleri vagonlardan indiriliyor ve isimsiz bir şekilde terk ediliyordu. Bu yolculuğun sonunda birçoğu kaybolmuş, sevdiklerinden haber alınamayan binlerce insan tarihin derinliklerinde kaybolmuştur.
Ahıska Türklerinin Kimliği ve Acıları
Sürgün, sadece fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda Ahıska Türklerinin kültürlerine, kimliklerine, tarihsel bağlarına bir saldırıydı. Ahıska halkı, Türkiye ile derin bir kültürel ve dini bağa sahipti. Ancak Sovyetler Birliği'nin bu bağları tehdit olarak görmesi, Ahıska Türklerinin sürgün edilmesine neden olmuştur. Türk halkı, kaçak yollarla Türkiye'ye ulaşmaya çalışmış, burada akrabalarıyla iletişim kurarak kaybolan kimliklerini aramıştır.
Sürgünün Ardında Kalanlar
Ahıska Sürgünü, sadece bir soykırım değil, aynı zamanda bir halkın unutulmuş hafızasıdır. Yüzyıllar süren vatan sevgisi, kültürel bağlar ve kimlik arayışının getirdiği acı, her geçen yıl daha da derinleşmiştir. Bugün, Ahıska Türklerinin sürgünle yüzleşmeye devam etmesi, tarihin unuttuğu bu acıları gün yüzüne çıkarmaktadır.
Ahıska Sürgünü, bir milletin hüzünle yazdığı tarihi yeniden hatırlatmaktadır. Bu acı, sadece Ahıska Türklerinin değil, tüm Türk dünyasının ortak yarasıdır. Geçmişin bu acımasız sayfalarını unutmak, bugünün ve yarının halkları için büyük bir kayıp olacaktır.