YAŞAM

Görünmeyen iyilikler: Hızır ve İlyas'ın yolculuğundaki gizli hikmetler

Görünüşte anlamsız görünse de, her bir ders derin bir hikmete dayanır. Bu hikaye, her olayın arkasında gizli bir amaç olduğunu ve yüzeyde görünen iyiliklerin bazen farklı sonuçlar doğurabileceğini vurgular.

Abone Ol

Hızır Aleyhisselâm kimdir?

Hızır Aleyhisselâm Hz. Mûsâ döneminde yaşayan, kendisine ilâhî bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Arapça kaynaklarda hadır (hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe’de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır.

Hadır “yeşil, yeşilliği çok olan yer” mânasındaki ahdar ile eş anlamlıdır. Bu mânadan hareketle hadır kelimesinin özel isimden ziyade lakap ve sıfat olarak kabul edildiği söylenebilir. Nitekim bazı kaynaklarda Hızır’a bu ismin, kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip dalgalanması (Buhârî, “Enbiyâ”, 29), cennet pınarından içtiği için bastığı her yerin yeşile bürünmesi (Makdisî, III, 78) sebebiyle verildiği kaydedilmektedir.

Hz. İlyas kimdir?

Hz. İlyas, soyu Hz. Harun’a dayanan bir peygamberdir. Hz. Musa’dan sonra görevi devralmış, Tevrat’ta yazan hususları İsrailoğullarına okumuş ve tebliğ etmiştir.
İsmi Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamberlerdendir. Şam bölgesindeki Bek şehrinde ömrünü geçirmiştir.
Hz. İlyas’ın hayatı da bir nevi Hz. Muhammed’e benzer. Hz. İlyas da peygamberlik döneminde putperestlikle savaşmış ve aynı şekilde 40 yaşında peygamberlik görevi verilmiştir. Ba’l adındaki bir puta tapan Baalbek kavmini doğru yola sevk etmek için görevlendirilmiştir.

Hızır Aleyhisselâm ve Hz. İlyas’ın hikayesi

Hızır peygamber, Allah’ın kendisine bahşettiği güçlerle dünyayı dolaşarak görevlerini yerine getirirken, İlyas peygamber de ona katılmak ister. Hızır, “Bu yolculuğa katılamazsın,” der. “Çünkü benim bazı görevlerim var, sen bunları anlayamazsın ve sorular sorarak yolculuğumu kesersin. Anlatmakla da yükümlü değilim.” Ancak İlyas peygamber ısrar eder, “Söz veriyorum, ne olursa olsun soru sormayacağım,” der. Hızır, onu bu yolculuğa alır.

İkili, bir nehir kıyısına gelir. Karşıya geçmeleri gerekir, ancak paraları yoktur. Orada bir balıkçıyla karşılaşırlar. Balıkçı, onları parasız geçirmeyi kabul eder. Fakat, balıkçının karısı bu duruma itiraz eder. Balıkçı buna rağmen kararını değiştirmez ve iki oğlu ile birlikte Hızır ve İlyas’ı karşıya geçirir. Geceyi orada geçirirler ve balıkçı, konuklarına yemek ikram eder.

Gecenin ilerleyen saatlerinde İlyas, Hızır’ın dürtmesiyle uyanır. Hızır, “Hadi gidiyoruz,” der. İlyas hazırlanırken Hızır, kayığın içine girip bir kaya parçasıyla kayığın dibinde delik açar. İlyas, bu duruma şaşırsa da Hızır’ın arkasından gider. Bir süre sonra İlyas dayanamaz ve sorar, “Neden yaptın bunu? Bize iyilik eden balıkçının kayığına zarar verdin.” Hızır, bu soruya cevap vermez. “Bak, ben seni yola çıkarken uyarmıştım. İstersen ayrılalım, ama neden yaptığımı açıklayamam,” der. İlyas, Hızır’ın bir hikmeti olduğunu düşünerek özür diler ve yola devam ederler.

Bir ormandan geçerken askerler peşlerine düşer. Kaçarken bir köye gelirler, ancak köylüler askerlerin yanlarına gelmelerini engellemek için taş atarlar. İlyas, köylülerin bu davranışını garip bulsa da yola devam ederken Hızır, aniden durur ve köylülerin taş setini onarmaya başlar. İlyas, kaçmaları gereken bir zamanda böyle bir iş yapmalarını anlamaz, ama yine de soru sormaz.

Yolları bir deniz kıyısına düşer ve burada zengin bir halkla karşılaşırlar. Konuksever bir şekilde onlara yemek ikram ederler. İlyas’ın dikkati, çok güzel bir çocuğa takılır. O çocuk, etrafındaki herkesin hizmetine koştuğu bir prens gibi görünmektedir. Hızır, çocuğa doğru ilerler. İlyas, onun güzelliğini takdir etmek için yanına gittiğini sanır; ama Hızır, çocuğun yüzüne şiddetli bir tokat atar. Herkes şoktadır, çocukla ilgilenirken konuklar oradan kovulur.

İlyas artık dayanamaz ve sorar: “Ey Hızır, burada yollarımız ayrılıyor. Neden böyle yaptın? Bize iyilik eden balıkçının kayığını deldin, taş atan köylülere yardım ettin, ama masum bir çocuğa zarar verdin.” Hızır gülümser ve açıklamaya başlar:

“İlk olarak kayığın dibini delmemi açıklayayım. Nehrin yukarısında bir savaş başlamıştı; zalim bir kralın askerleri, etraftaki her şeye el koyuyordu. Eğer kayık sağlam olsaydı, balıkçının kayığı da onlardan nasibini alacaktı. Ben kayığı delerek, onu bu zalimlerin elinden kurtardım. Balıkçı ve oğulları kayığı iki günde tamir eder, oysa sağlam olsaydı, tümden kaybedeceklerdi.

Köylüler taş atarken; o köyde iki yetim çocuk yaşıyordu. Babaları, onlara ait olan hazineyi kötü köylülerden korumak için taş setin altına saklamıştı. Eğer taş set zamanından önce yıkılsaydı, yetimler hazinelerinden mahrum kalacaktı. Biz taş seti onararak, onların hazinelerini koruyacak bir zaman sağladık.

Ve o çocuk… O kadar güzeldi ki, herkes ona köle gibi hizmet ediyordu. Bu durum, çocuğu zalim ve şımarık bir insan yapacaktı. Büyüdüğünde halkına mutsuzluk getirecekti. Ben onun güzelliğini bozarak, kötü bir insan olarak yetişmesini engelledim.”

İlyas peygamber, bu açıklamaları dinledikten sonra hatasını anlar, ama yine de Hızır’a sorar: “Peki, bu durumu anladım ama yine de o çocuk tamamen masumdu.” Hızır, ona şöyle yanıt verir: “Güzelliği, onun zalimleşmesini beraberinde getirecekti. Ben, onu bu yoldan çevirip daha büyük bir felaketi önledim.”

Bu hikaye, her şeyin arkasında bir hikmet olduğunu ve görünüşteki iyiliklerin yanı sıra, derin ve gizli amaçların da olabileceğini gösterir.