Caddeler sokaklar alabildiğince parti bayraklarıyla süslenip renklenmiş, belediye başkan adaylarının boy, boy posterleriyle karşılaşıyoruz. Keza her bir partinin halka açık bürolarında çaylarınızı yudumlarken yapacakları işler hakkındaki kitapçıklarını okursunuz. Diğer taraftan mahalle muhtar adaylarının dükkân camlarına, duvarlarına yapıştırılmış tanıtım resimlerini görüyoruz.
Ne kadar da ılımlı güzel görüntüler. Ama partiler arasından oluk, oluk sokaklardan gıybet akıyor. Hiç farkına varmadan ılık, ılık gıybetleri, nifakları, bazen de yalanlara ortaklık ederken başkalarını da ardınızdan sürükleyerek günah ateşini fitillersiniz. Bakarsınız bir arkadaşınız bahaneyle yanınıza oturur fikrinize uymayan bir parti için sizi ikna etmeye çalışırken tartışmamak için susmayı tercih edersiniz. İradeyi cüziyeniz de sizi yalnız bırakır. 
Günlük televizyon ve gazete haberlerini izlerken gıybetleri ve ifşaların çokluğundan insan olmanızdan utanırsınız. Didik, didik ederler süsleyip bezeyip ucuna bir şeyler takarlar sizi de alet eder ve akıntıya kapılırsınız. Sırf bu yüzden iftiraları, sokak olaylarını ve hatta cinayet olaylarını esefle duyarsınız.
 Hz. Ali k.s. Efendimizin yerine göre susmanın fazileti hususunda şöyle buyurmuştur. ‘’Kişi söylemediklerinin efendisidir, söylediklerinin esiridir.’’ Ne kadarda güzel bir kelam ve güzel bir vasiyettir.Her an hareket halindeki bu ağzımızdaki et parçası bazen bizi mahcup eder, bazen makbul eder, bazen rüsva eder, bazen de yalan söyletir vs. Şu dilimizi bir tutabilseydik söylediklerimizin altında ezilmezdik, yüz yüze geldiğimizde utanmazdık.  Kariyer sahibi yüksek makamda saygın bir adam, o anki haleti ruhiye ile veya kendi himayesiz mantığıyla bir anlık gafletiyle kazandıklarına perde çeker, rüsva olur.  Hani son nefes derler ya, işte o nefes, işte o son söz insanın kaderini belirler.
Sokaklara ve gönüllere cehennem zakkumlarını değil bahar çiçeklerini ekelim. Âleme şeytanın gözüyle değil meleklerin gözüyle bakalım.                                
Ağzınızdan bir nifak, bir küfür, bir dedikodu, bir zan veya bir inkâr sözü çıktığında hemen dilinizi dışarıya çıkarınız. Avucunuzun içiyle o dilinizi kuvvetlice sıkınız ve terbiye ediniz, susturunuz, o sizi acıtmadan siz onu acıtınız. Sonra şöyle deyiniz, ‘’Senin yüzünden ben cehenneme gideceğim, sus be dilim sus.’’ Her seferinde bu hali tekrar ederseniz siz ve diliniz yerine göre susmasını öğrenecektir, sizi saflaştıracaktır. Bu meyanda bir gıybete maruz kaldığınızda veya bir harama bakmanız halinde meylederseniz, o zaman refleksinizi geliştiriniz ve ani bir refleksle yüzünüzü çevirip gidiniz
Son sözüm şudur. Cahil söylediğini hiç düşünmeden konuşur, arif ise düşünerek konuşur. Cahil duyduklarını hemen söyler, arif ise düşündükten sonra konuşur. Bu hususta İmâm-ı Taki Hazretlerinin güzel bir sözü vardır. ‘’Eğer cahiller susup konuşmasalardı, insanlar arasında ihtilaf olmazdı.’’