Geçtiğimiz 10 Ocak günü, “Çalışan Gazeteciler günü” idi.. Gün dolayısıyla Belediye Başkanı Yüksel Çakır, ve daha sonra da İl Emniyet Müdürü Mustafa Elaman gazetecilerle bir araya geldi.  Sayın Vali Selman Yenigün ve Erzincan Üniversitesi Rektör’ü Prof. Dr. İlyas Çapoğlu düzenledikleri toplantılarda gazetecilerle birlikte oldu. Tüm bu etkinlikler koşkusuz basına verilen değer ve duyulan ilgiden kaynaklanıyor olmalıydı.
Malesef ben bu nazik davetlere icabet edemedim. Çünkü geçirdiğim beyin ameliyatımdan sonra her türlü toplantıya katılmam, konuşmam, tartışmam yasaklandı. 50 Yıl boyunca özenle yazdığım köşe yazılarımada son vermek zorunda kaldım. Yinede arada sırada da olsa yazmadan edemiyorum. Bu bir tutku.
Sözüne ettiğim toplantıları TV ekranlarından ve basından izledim. Toplantılarda basına verilen önem belirtildi. Elbet bu arada gazetenin ve gazetecinin fonksiyonundan, görevi ve sorumluluklarından söz edildi.
Görsel yada yazılı basının çok önemli bir görevi olduğu sıkca ifade edilir. En kısa tarifi ile basın toplumun haber alma ihtiyacını karşılar. Basın halkın müşterek sesidir. Gözü kulağıdır. Ne var ki çağımızda basın artık sadece bir haber organı değil, aynı zamanda kamuoyu oluşturma aracıdırda, işte bu noktada basının sorumluluğu artmaktadır. Zira verilen haberler, yapılan yorumlar kamuoyunu yanlışada yönlendirebilir. Hatta huzursuzluklara neden olur. Onun içindir ki basın “Sorumluluk” mesleği olarak da tarif edilir.
Verilen haberde, yapılan yorumlarda toplumun huzuru ve güvenliği, ülkenin birlik ve bütünlüğü göz önünde bulundurulması gerekir. Ve haberlerin mutlaka doğru olması lazımdır. Onun içinde duyulan yada duyurulan bir haberin çift kontroldan geçirilmesi, doğruluğuna emin olduktan sonra haber yapılması isabetli yol ve yöntem olarak kabul edilir.
Buraya kadar ki durum madalyonun bir yüzüdür. Diğer yüzünde ise haber kaynaklarının, haberi doğru ve açık anlaşılır, şüpheye yer kalmayacak şekilde ifade etmeleri vardır. Haberin yada yorumun muhatabı olan kurum veya kişiler hoşgörülü, haber ve yoruma ilgisiz kalmayıp araştıran, soruşturan sonuç hakkında yayın organına bilgi veren bir tutumu benimsemelidir. Böylesi bir tutum toplumun doğru bilgilendirilmesinide temin eder.
Gazeteci haber verirken de, yorum yaparken de, eleştirirken yada olumlu görüş belirtirken de, bunu sadece görevi olduğu için yapar. Herhangi bir kurum yada kişiye karşı olumsuz tutum içinde olmaz.
Şunu da ifade etmek isterim ki; Mahalli basın, gazeteci, yorumcu ülke çapında yayın yapan yüksek tirajlı gazetelere göre çok daha kısıtlı imkanlara sahiptir. Gerek teknoloji gerekse kadrosu itibariyle zorluklarla karşı karşıyadır.
Ayrıca; haber yazan, yorum yapan gazeteci bilir ki haberin, yorumun, eleştirinin muhutabı ile her gün karşılaşması, yüz yüze gelmesi mümkündür. Bu yüz yüze gelme olayı bile gazeteciyi etkiler sıkıntıya sokar. Zira “Kimse Ayran’ım ekşi demez” yazılanlar yüzde yüz doğru olsa bile “Yazmasan olmazmıydı?” diye sitem eder. Oysa büyük tirajlı gazeteler ve gazeteciler için böyle bir sıkıntı yoktur.
Şahsen ben 50 Yıl devam eden gazeteciliğim sırasında cadde de, Sokak da rasladığım tanıdıklardan takdir ifadeleriyle birlikte sitemlerede muhatap olmuşumdur. Kimileri demiştir ki; “İyi yazıyorsun ama ifadelerin çok yumuşak. Biraz sert yaz.” Kimileri de; “Ne lüzumu vardı falanca konuyu yazdın başıma dert çıkardın.” Hiç kuşku yokki bu tür sitemler, yazılanlarla ilgisi olan kişinin yada kurumun olaya bakış açısıyla yaptığı değerlendirmedir.
Yukarıda ifade ettiğim gibi bu tür beyanlar mahalli gazete ve gazeteci için sık rastlanan olaylardır. Ve bazen gazeteci için sıkıntıya vesile olur ama yine de gazeteci görevini yapmalıdır diye düşünüyorum.