Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…
Değil mi Sönmez!
İnşallah sönmez, fakat sanki yavaş yavaş içi geçmek üzere bir ampul gibi sönecek biraz bir durum var ortada sanki, bakalım sönmek üzere mi yoksa çoktan sönmüş mü?
    Emri bil maruf ve Nehyi anil Münker projesi ( kamu yararına teşhis hamlesi projesi ) kapsamında değerlendirme üzere ele alalım.
    Öncelikle  emri bil maruf ve nehyi anil münker, farz-ı kifayedir. Maruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı, yani Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir.
    Emri maruf çok mühimdir. Emri maruf yapılmazsa, ilim yok olur. Cehalet ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
   (Allahü teâlânın yeryüzünde şehitlerden üstün mücahitleri vardır. Bunlar, emri maruf ve nehyi münker yapanlardır.) [İ. Gazali] 
     Böyle mühim olan emri marufun bazı şartları vardır. Mesela emri maruf yapan, aynı kötülükleri kendisi işlememelidir. İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur'an-ı kerimde mealen, (İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?) buyuruluyor. [Bekara 44]  O halde emri maruf yapan, ilmi ile amil olmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İsra gecesinde, ateşten makaslarla dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da "İyilikle emreder kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık" diye cevap verdiler.) [İbni Hibban] 
(Emri maruf ve nehyi münkeri, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali]
    Geçenlerde bir hafta sonu Pazar günü Erzincan’daki tıka basa dolu çay ocakları ve oyun salonları dikkatimi çekti. Üstelik bir de maç sezonu olması manzara-i umumiye ‘in ne kadar acı verici vahim bir tablo görüntüsü oluşturmuş. Aslında böyle olmaması gerekir. Çünkü dışardaki görüntüden çok birde evdeki korkutucu olan aptal kutusu TV’lerde çıkan almış başını giden sayısını bilemediğimiz ahlak dışı diziler bu milleti ne hale getirmiş. Hani halk arasında meşhur bir güzel söz vardır. İmam osturursa cemaat ne yapar diye düşününce bu konuda bu ülkedeki resmi görevli ve fahri görevli din adamlarını suçluyorum. Nerede bu din adamları nerede diyanet işleri başkanlığı ve il müftülükleri neden bu topluma yararlı olacak dini bilgilendirme konferansları ve seminerleri veya panelleri ne zaman yapacaklar. Halen neyi bekliyorlar acaba bu vebal değil de nedir. Meslekleri gereği sayılan din adamının olmasının ötesinde az da olsa bilgilendirme oturumları veya ayaküstü bile olsa anlatamazlar mı? Ne yapalım peki biz köşe yazarları ile olacak iş değil ya. Peki, bizim görevimiz mi tabi ki hayır değil. fakat görevini hakkıyla tam anlamıyla yapamayan ve imam diye geçinenlere acımaktansa dinini bilmeyen topluma acırım. Haydi ben bugün emri bil maruf yaptım fakat bir yazar nereye kadar maruf yapacak. Din adamlarının görevi ne zamandan beri yazarlar yapmaya başladı. Bu aynen yarım hocanın insanı dinden etmesi ve yarım doktorun insanı sağlığından etmesi kadar tehlikeli sayılacak kadar önemli bir konudur. Din adamlarının asli görevinin yanında maruf yapması ne kadar zor olabilir. Hayır aslında her din adamının vicdani sorumluluğu kadar önemlidir.
   Ben Erzincan geneli için diyorum. Neden bu memlekette Erzincan müftülüğü öncülüğünde bilgili ve önemli din görevlileri varken bu kıymetli ve değeli din görevlileri neden bu Erzincan için bilgilendirme amaçlı tüm halkın davetli olduğu dini konferanslar yapmıyorlar. Hiç mi bu vahim tabloyu görmediler. Yoksa görmekten mi kaçıyorlar. Veya destek göremeyecek ve tepki almaktan mı korkuyorlar. Bana kalırsa insana dinini anlatmaktan korkmaya gerek bile yok hatta suçta değil. bu toplumun nüfus kağıtlarında dini İslam yazıyorsa eğer bu toplumda bunun bilincindedir. Zaten bu toplum dine o kadar çok susamış ki küçük bir damla gibi dinden bahsettiğiniz anda ağzı açık dinliyor. Yeter ki anlatan din adamı olsun. Şu klasik cumhuriyet imamı anlayışını terk ederek Osmanlı’daki imamlar ve alimleri gibi bu toplumun önüne çıkması gerekir. Her mahallede bir medrese veya kuran kursu ayrıca günlük sohbetleri özledik. Camiler namaz kılmak için değil sadece aynı zamanda Müslümanların saosyal paylaşım meclisidir. Hatta namazlardan önce ve sonra hem yaşlılara hem de gençlere birer veya ikişer saat sohbet ve nasihat etmek ne kadar çok önemli bir kutsal görev anlayışını kavramak lazım.
     Hayatta en güzeli insan yetiştirmektir. Hele bu insan birde kamil insan olursa işte asıl önemlisi de bu zaten. Hem sevabı var hem de en büyük mirastır. Toplumun İmamı Rabbani gibi, Abdulkadir Geylani gibi, Bediüzzaman gibi, Mahmut efendi gibi, Terzi baba gibi, Abdürrahim reyhan gibi, Seyda Abdulbaki gibi ve birçok ismini sayamadığımız alimler gibi insanlar yetişmesi lazım. Rabia tül Adevi gibi bayanların yetişmesi lazım. İşte o zaman aslımıza ve özümüze geri döneriz. Bu ülkeye ancak huzur manevi yollardan gelecek. Geçenlerde sayın Başbakan Erdoğan’ın bir konferansta dediği gibi eskiden komşuluk vardı eskiden başbakanın küçükken karşı komşusu müşerref teyze gibi örnek komşular vardı. Peki şimdi ne oldu. Çok az sayıda bulunan bu komşuluk maalesef toplumun dejenere olması ile dizilerden başını kaldıramayan komşular kaldı. İşte toplum dinden uzaklaştıkça insanlıktan da yavaş yavaş çıkıyor. Yani anlayacağınız toplum dökümü başladı ve çivisi çıkmış bir biçimde bir durum söz konusu, ne zaman adam olacağız ve ne zaman kendimize geleceğiz. Unutmayalım ki kendini bilen rabbini de bilir.
     Lütfen bilakis Erzincan müftülüğü öncülüğünde Erzincan’daki toplumun önde gelen fahri din adamları, emekli din görevlileri ve şu anda hem imamlar veya müftülükte din görevlileri birleşin artık neyi bekliyorsunuz halen, eğer Mehdi’yi bekliyorsanız dini bilmeyen toplumda yaşadığınızı unutmadan bu şekilde gelmez. Çünkü zaman mehdiyi bekleme zamanı değil. zaman imanı kurtarma zamanıdır. Ayrıca ilahiyat fakülteleri hocaları da felsefe yapmayı bırakmalıdır. Dinde reforma ihtiyaç yoktur. Yeni bir içtihat safsataları ile zamanlarını boşa geçirmelerine gerek yok, çünkü bu toplum ilahiyat fakülteleri gibi dini müfredatta zorunlu yer alan felsefe karışıklı zararlı bilgiler ile toplumun kafasını karıştırmaya ve toplumun imanına zarar vermeye hakkı yok.
Bu günden itibaren çok ciddi bir dini kalkınma hamlesi yapma zamanı gelmiştir. Zararın neresinden dönersek kardır. Hemen toplum yararına teşhis çalışmaları hızlı bir şekilde başlamalıdır.
      Emri maruf çok mühim olduğu için, insan, kendisi her iyiliği yapamazsa ve her kötülükten kaçamazsa da, gücü yetiyorsa, emri marufta bulunması gerekir. Hazret-i Enes, (Ya Resulallah, tamamen yapamadığımız bir şeyi emretmeyelim mi? Kendimiz tamamen sakınamadığımız bir şeyi nehy etmeyelim mi?) diye sual edince,
     Peygamber efendimiz buyurdu ki: 
(Her ne kadar iyiliğin hepsini yapamasanız ve her ne kadar kötülükten sakınamasanız da, emri maruf ve nehyi münker yapınız!) [İ. Gazali]
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki: 
(Söz ve yazı ile emri maruf âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Hadika] 
Emri maruf, farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Yani, herkese farz değil, gücü yetene farzdır. Her gücü yetene de farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar varsa, diğerlerine farz olmaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]
Maruf, dinimizin emrettiği, münker ise, dinimizin yasakladığı işlerdir. Emri maruf yapılmazsa, ilim yok olur, cahillik, fitne ve fesat her yeri kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne [bid’at, sapıklık, küfür] yayıldığı zaman, hakikati, doğruyu bilen bir kimse, [imkanı nispetinde, söz ile, yazı ile, gazete, dergi, radyo, tv ile] başkalarına [mümkün olan her yere ve herkese] bildirsin, [imkanı var iken, bir engel de yok iken bildirmezse], Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun!) [Deylemi]
(Fitne ve fesat yayıldığı, Müslümanlar aldatıldığı zaman, doğruyu bilenler, herkese anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun!) [Ebu Nuaym]
(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun! Allah, böyle âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul etmez.) [Ebu Nuaym]
(Bid'atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu bilenler herkese söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği Kur'an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Bid'atler zuhur edip, Eshabıma kötü sözler söylendiği zaman, doğruyu bilen, herkese söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ böyle âlime lanet eder.) [Deylemi]
(Ümmetimin bir kısmı, kabirlerinden maymun ve domuz şeklinde kalkar. Bunlar Allah’a isyan edenlere, nehyi münker yapmayan kimselerdir.) [Ebu Nuaym
(Bir toplumda, gücü yettiği halde, günah işleyenlere, mani olmayanlar, ölmeden önce de, Allahü teâlânın azabına maruz kalırlar.) [İbni Mace]
(Kötülük men edilmezse, azap o milletin hepsine birden iner.) [Hakim]
(Geçmiş ümmetlerden bir kısmı çeşitli azaba uğradı. Bunların arasında iyiler yok muydu?) denildiğinde, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
 (Hep birlikte helak oldular. Zira günah işlenirken iyiler susmuştu.) [Taberani]
Âlimlerin, güçleri yettiği kadar, fitneye sebep olmadan idarecilere, emri maruf yapması gerekir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, hak yolu gösteren bir söz söylemektir.) [Tirmizi]
    Emri maruf yaparken, fitne çıkarmamaya çok dikkat etmelidir. Faydası olmayacağı ve zarar geleceği bilindiği halde, her günah işleyene emri maruf yapmaya kalkmak doğru değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette, bir kimseye, günah işleyene, niçin engel olmadığı sorulacak, o da, “Onun zararından korktum, Allah’ın affına güvendim” diyecek ve mazur görülecektir.) [İ Mace]
(Zalimin zulmünü değiştiremeyen, oradan hicret etmelidir.) [F.Bilgiler]
(Bozuk bir işi [nasihat ederek ve diğer meşru yollarla] düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]
Son hadis-i şerif, saldırganlığı değil, meşru yollardan öğüt verip sabretmeyi emretmektedir. Kudreti varken, gücü yeterken, haram işleyene mani olmamak müdahene olur.
Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden taviz vermektir. Haram işleyene veya yanında bulunanlara olan saygısı yahut dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olur.
Günah işleyene müdahale
Fitne olmadığı, yani dinine veya dünyasına zarar olmadığı zaman, haram ve mekruh işleyene mani olmak gerekir. Mani olmamak, susmak haram olur.
Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak çok yerde iyi ise de, gücü yetenin hakkı, hayrı söyleyecek yerde susması yanlıştır.
İlmin zekatı, ancak ilmi öğretmekle ödenir. Âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. 
     Hazret-i Ebu Bekir, (Ya Resulallah, müşriklerle savaştan başka cihat var mı) diye sorunca, Peygamber efendimiz cevap olarak buyurdu ki:
 (Evet, şehitlerden üstün mücahitler vardır. Emri maruf yaparlar, salihleri sever, facirlere buğzederler.) [Tibyân]
     Dinimizin temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Bunlar öğretilmezse, İslamiyet yıkılır, yok olur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]   Emri maruf farzdır
    Erzincan’da ki tüm sivil toplum kuruluşları, il müftülüğüne bünyesinde din görevlileri ve imamlar, toplumun kanaat önderleri ve son zamanlarda molla ( mele ) kapsamındaki alimler acil sayılacak kadar çok önemli bir görev için dev bir dini kalkınma hamlesi yaparak başarı elde etmeye var güçleri ile emri bil maruf ve nehyi anil münker saha çalışmalarında siz değerli din adamlarını sık sık görmek istiyoruz. İnanın ki bu toplumun size çok ihtiyacı var.