1940’lı yıllarda, tıpkı havacılığın öncülerinden olan Otto Lilienthal'in çalışmalarındaki gibi yamaçlardan koşarak havalanan ve yere kadar süzülerek inen yeni bir hava aracının denemeleri yapılıyordu. Bu araç rahatlıkla sökülüp takılabilen çubuklardan ve üzerine gerilmiş kumaşlardan yapılmış bir delta(yelken) kanattı. 1948 yılında Dr. Francis Rogallo portatif delta kanadı yapmayı başardı. Zamanla delta kanatlar emniyet ve performans açısından oldukça geliştiler ve yakın zamana kadar en ucuz ve en hafif hava aracı olma özelliklerini korudular. Ancak malzeme ve üretim teknolojileri geliştikçe delta kanatların performansları ile birlikte fiyatları da artmaya başladı. Bugün tecrübeli bir pilot, 30-35 kg ağırlığındaki delta kanadına ek olarak yedek paraşüt, hava akımlarına göre şekillendirilmiş bağlantı elemanları, altimetre, variometre, pusula ve hız saati gibi bazı cihazlara ve telsize ihtiyaç duyar. Elbette bütün bunları taşımak için bir araç ve uçmayı düşündüğünüz tepedeki kalkış noktasına kadar uzanan bir yol gereklidir.
Bu nedenlerden ötürü 1970’li yıların sonlarında bazı uçucular yapısı sabit ve ağır olmayan, daha esnek ve daha hafif bir hava aracı arayışına girdiler. Ardından birkaç öncü serbest paraşütçülerle birlikte yamaçlardan paraşütle uçuş denemelerine başladılar. Bunlar uçaktan atlayarak limit hızda (yaklaşık 198 km/s) düşerken açılmak üzere dizayn edilmiş serbest düşüş paraşütleriydi. Çok geçmeden limit hızdaki açılış şokunun doğurduğu aşırı yüksek gerilime dayanıklı olma özelliğinin, koşarak yapılan yamaç kalkışlarında gerek olmadığı ve farklı malzemelerden daha büyük boyutlarda özel olarak üretilen paraşütlerin, tıpkı delta kanatlar gibi süzülebileceği düşünüldü. Üreticiler hava geçirgenliği olmayan kumaşlardan daha geniş yüzeyli paraşütler üretmeye başladılar. Bu paraşütler, tasarım olarak serbest paraşütlerle çok büyük farklıydı. Özel kumaşlardan ve farklı üretilmiş bu tür paraşütler, eğer limit hızda düşen bir paraşütçü tarafından açılacak olsa büyük ihtimalle açılış şokuna dayanamayıp patlayabilecek cinstendi. Lakin süzülüş oranları ve çöküş hızları bakımından, delta kanatlar kadar gelişmiş olmasa bile, motorsuz süzülen hava araçlarına dahil edilebilecek performansa sahip araçlardı. Çok geçmeden, delta kanatlara oranla ucuz maliyeti, kolay kurulumu ve kontrol edilebilirliği sayesinde, son teknoloji ürünü malzeme ve üretim teknikleri sayesinde, Fransızca "parapente", Almanca "gleitschhirmfliegen", İngilizce "paragliding" ve Türkçe "yamaç paraşütçülüğü" adıyla bilinen son yıllarda popülerliği hızla artan yepyeni bir havacılık sporu doğdu. 1980’li yıllarda özellikle Avrupa'nın dağlık arazilerinin bol olduğu ülkelerde, yamaç paraşütçüleri düzenli olarak dağlardan, tepelerden uçmaya başladılar. Sonrasında, rengarenk kanatlar (kanopi - yamaç paraşütü) bütün kıtaların tepelerinde görülmeye başladı, Japonya'daki Fuji Dağı ve Himalayalar'daki Everest zirvesinden uçuşlar gerçekleştirildi.
Yamaç paraşütü üreticileri daha yavaş bir çöküş hızı ve daha iyi bir süzülme performansı için çalıştıkça yamaç paraşütleri serbest düşüş paraşütlerinden tamamen farklı bir şekil aldılar. Geniş yüzeyleri, uzun ve ince ipleri, dar hücre girişleri ve tıpkı bir uçak kanadını andıran kesitleriyle bir paraşütte kıyasla çok uzun ve ince bir "kanat" şeklini aldılar. Süzülme performansları serbest düşüş paraşütlerinkinin çok üstüne çıktı, hatta uygun hava şartlarında, süzülmek yerine yükselen hava hareketleri sayesinde irtifa kazanabilecek, yükselebilecek performansa ulaştılar. Onlarca hatta son yıllarda yüzlerce kilometrelik mesafeler katedildi, saatlerce süren uçuşlar kaydedildi ve termik (yükselen hava) ve dalga kaldırıcıları kullanılarak binlerce metre irtifalara çıkıldı. Bu spor, son yıllarda o kadar hızlı yayıldı ki çoğu ülkede delta kanattan daha fazla sporcusu oldu. Bugünkü yamaç paraşütlerinin 6:1 ve 10:1 arasında değişen süzülme oranları delta kanatlarınkiyle (12:1-18:1) ya da planörlerinkiyle (20:1-60:1) karşılaştırıldığında çok iyi görünmeyebilir fakat bu dezavantajının yanında yamaç paraşütünün sahip olduğu ciddi avantajları da vardır. Öncellikle, diğer hava araçlarına göre kolaylıkla havalanır, yönlendirilir ve indirilirler, birkaç dakikada hazırlanılabilir ve indikten sonra kolayca toplanabilirler. Uygun bir eğitimle "temel" uçuş kontrolü becerisi, bir kaç haftada kazanılabilir. Hafifliği ve küçük boyutları sayesinde rahatlıkla sırtınıza alıp hiç bir yola, hava alanına ya da başka bir tesise gerek duymadan kalkış noktasına tırmanabilir ve yolları olmayan dağlardan bile kolaylıkla kalkıp uçabilirsiniz. Geniş olmayan alanlardan, herhangi bir piste ihtiyaç duymadan kalkabilir ve planör -delta kanatların inemeyeceği dar alanlara inebilirsiniz. Yamaç paraşütü sporu, temel güvenlik kriterlerini sağlamış ve ciddi teorik & pratik eğitimini almış herkesin, kolayca uçabilmesini sağlayan bir spor olmasının yan ısıra, profesyonel anlamda incelersek: "Uzun Mesafe - Yarışma" ve "Akrobasi" şeklinde iki dala ayırabiliriz. Özetle uzun mesafe - yarışma uçuşlarındaki temel amaç, tahmin edilebileceği gibi yükselen hava hareketlerini (termik) kullanarak uzun mesafeler kat etmektir. Yarışmalarda, pilotlardan önceden belirlenen onlarca kilometre uzunluktaki rotaları takip etmeleri ve en kısa sürede bitiş noktasına (Gol) varmaları beklenir. Akrobaside ise, pilotlardan çeşitli manevraları hatasız ve manevralar arasında düzgün geçiş yapmaları istenir. Bireysel akrobasi uçuşu yapılabileceği gibi, daha zorlu olan ikili senkronize akrobasi uçuşları da yapılmaktadır. Akrobasi manevraları, çok zorlu olmakla beraber, yüksek G kuvvetlerine (2 ~ 3G) dayanıklılık, ileri seviye kanat kontrolü ve yetenek gerektirmektedir. Bu manevralar göze hitap ettiği ve heyecan verici olduğu için Akrobasi festivalleri ve yarışmaları, bir çok ülkede uçan veya uçmayan kesimler tarafından büyük ilgi görmektedir. Görece basit ve çok zevkli olmasının yanı sıra, havacılığın her dalında olduğu gibi yamaç paraşütçülüğünün de kesinlikle uyulması gereken emniyet kuralları vardır.
Havacılığın düşüncesiz, dikkatsiz, tedbirsiz veaptalca hareketleri affetmediğini asla unutmamamız gerekir. Güvenli uçuşlar için içinde uçtuğumuz hava tabakasını kesinlikle tanımalı, kanadımızın değişik şartlar altındaki davranışlarını iyi bilmeli ve doğanın şartlarını ve en önemlisi kendi limitlerimizi asla zorlamamalıyız. Yamaç paraşütçülüğü uçmanın verdiği heyecanı ve özgürlüğü tatmanın belki de en basit ve en kolay yoludur. Fakat bütün diğer macera-doğa-havacılık sporlarındaki gibi temkinli davranılmaması, yetersiz bilgi ve yanlış uygulanması, uygun olmayan şartlarda yapılması, gereksiz-aşırı risk alınması...gibi hallerde, çok ciddi yaralanmalara, hatta ölümlere yol açabilir.