Bir tavşan deliğine düşmenin ne anlama geldiğini tam olarak deneyimlemek için Alice Harikalar Diyarı kitabındaki gizli mesajları internete sormak yeterli. Lewis Carroll’un sihirli kekler ve gizli kapılar, sırıtan kediler ve cıvıldayan kaplumbağalarla ilgili fantastik öyküsünün baskıları ilk yayımlandığından beri hiç tükenmedi ve BBC Culture’ın En Büyük Çocuk Kitapları anketinde ikinci oldu. Bir buçuk asır boyunca filmlere, tablolara, baleye ve bilgisayar oyunlarına ilham kaynağı oldu. Hatta onun adını taşıyan nörolojik bir sendrom bile var. Yine de açık ara en kapsamlı yan ürünü, alternatif okumalar. Nesiller boyu eleştirmenlerin, bilim insanlarının ve blog yazarlarının yazılarını araştırdığınızda, bu sevilen gençlik klasiğinin çeşitli şekillerde uyuşturucu kültürü üzerine bir alegori, İngiliz sömürgeciliği meseline dair bir hikâye veya kötü bir penis kıskançlığı vakası olan bir kadın kahramanın hikâyesi haline geldiğini görebilirsiniz.

Kitap, mütevazı bir şekilde 1862’de, 10 yaşındaki Alice Liddell ve iki kız kardeşinin matematikçi Charles Dodgson ve din adamı arkadaşıyla birlikte Thames Nehri’nde tekneyle gezerken eğlenmeleriyle ortaya çıktı. Çocuklar hikâyeyi öyle çok sevdi ki ki, Alice, Dodgson’a gerekeni yapması, hikâyeyi yazıya dökmesi konusunda ısrar etti. Sepya mürekkebiyle özenle el yazısıyla yazılmış, tek bir hata içermiyor ve kendi detaylı çizimleriyle dolu. Bir Yaz Günü Anısına Sevgili Bir Çocuğa Noel Hediyesi adlı bu kitap, daha önce yayımladığı bazı şiirleri gibi Lewis Carroll takma adını taşıyor.

Alice, Dodgson’ın ders verdiği Oxford Koleji Hıristiyan Kilisesi dekanının kızıydı. Yeni moda fotoğrafçılık sanatının hevesli bir uygulayıcısıydı ve arkadaşlıkları, onu ve kız kardeşini filme çekme çabalarıyla gelişti. Merceği özellikle Alice’e odaklanmıştı ve Alice, takıntılı bir şekilde çektiği portrelerde iddialı bir şekilde bakıyor ve bakışları çarpıcı bir kendine hakimiyetle karşılıyordu.

Alice Harikalar Diyarında’nın Gizli Mesajları (1)_1280x640

Alice Harikalar Diyarında‘nın Gizli Mesajları: Pedofili, Politik Alegoriler ve Dahası

Liddell kızları, Dodgson’ın arkadaş olduğu tek çocuklar değildi ve onlarla olan ilişkilerinde açıkça uygunsuz bir şey olduğuna dair bir kanıt olmasa da, 21. Yüzyıl’ın bakış açısıyla baktığımızda, genç oyun arkadaşlarına kelime oyunları ve bulmacalarla dolu harika mektuplar göndermekle kalmayıp, aynı zamanda saçlarından bukleler isteyen ve onlardan kucağına oturup ara sıra çıplak veya yarı çıplak fotoğraflar için poz vermelerini talep eden yetişkin bir adamdan mide bulandırıcı bir şekilde şüphelenmemek elde değil.

Elbette Victoria dönemi insanları duruma farklı baktılar. Her şeyden önce, çektiği fotoğraflar olağandışı değildi -fotoğrafik portreciliğin bir başka öncüsü olan Julia Margaret Cameron, hem kostümlü hem de çeşitli soyunmuş hallerde birçok çocuk fotoğrafı çekmişti. Dahası, Dodgson’ın çağdaşları arasında kaşların kalkmasına neden olan şey, çok küçük çocuklarla vakit geçirdiği fikri değil, o zamanlar yasal reşit olma yaşına yaklaşan kızlarla arkadaş olabileceği fikriydi: 12 (Bu yaş, 1885’te 16’ya yükselecekti.)

Biyografi yazarları, Dodgson’ın küçük kızlara olan bağlılığının gerçek doğası sorunuyla uzun süredir boğuşuyorlar. Alice söz konusu olduğunda, 1863’te, o efsanevi tekne gezisinden yaklaşık bir yıl sonra meydana gelen bir çatlakla gizem daha da derinleşti. Dodgson Alice ile evlenmek mi istiyordu? Ablası Lorina’ya, hatta mürebbiyeleri Bayan Prickett’e kur yapmaya niyetli olabilir miydi? Hepsi düşünülüyor ve Dodgson’ın günlüğündeki kesilmiş sayfalar belirsizliği artırıyor.

Toplum geliştikçe yeniden inceleme altına alınan sadece Dodgson değil. Viktorya dönemi ahlak anlayışının etkisinin azalması ve psikanalitik teorinin doğuşuyla, kitabı çok daha az masum görünmeye başladı. Metni yeniden inceleyen eleştirmenler, tavşan deliğinin kendisinden, Alice’in kenara itmesi gereken perdeye kadar pek çok jinekolojik görüntü buldu. Kilitler ve anahtarlar çiftleşmenin simgesi olarak görülüyordu ve tırtıl… -yani, o biraz… fallik değil miydi? Kaçınılmaz olarak, bazıları metinde penis kıskançlığı gördü ve Alice’in uzayan boyunu bir tür taklitçi ereksiyon olarak yorumladı. Ve sonra, küçülmeye başlamadan önce yaptığı yelpazeleme ve sadece birkaç santim boyuna geldiğinde çenesine çarpan tuzlu su konusu var -her ikisi de kesinlikle mastürbasyonvari bir anlam kazanıyordu.

Daha incelikli okumalar, Alice’in yolculuğunun kendi başına seksten çok bir kızın çocukluk ve ergenlik döneminden yetişkinliğe geçişiyle ilgili olduğunu gördü. Kahramanımız, bir dizi aşırı değişime uğrayan vücudunda kendini rahatsız hissediyor; kendilik duygusu istikrarsız hale geliyor ve kendi kimliğinden emin olamıyor; otoriteyle çatışıyor ve keyfî görünen kuralları, etrafındaki insanların oynadığı oyunları ve hatta ölümü anlamaya çalışıyor.

Ünlü edebiyat bilimcisi William Empson, Alice’in “delikten aşağı inen bir baba, en altta bir cenin olduğunu ve ancak anne olup kendi amniyotik sıvısını üreterek doğabileceğini” ilan ederek özellikle kendini konuya kaptırmıştı.

Elbette nargile içen bir tırtıl da tam üzerine geliyor konunun -özellikle de yanında sihirli bir mantar varken. 1960’lardan beri, uyuşturucu severler Alice’in maskaralıklarını büyük bir yolculuk olarak okudular. Jefferson Airplane’den White Rabbit‘in sözleri, çağrışımı pekiştirmek için epeyce işe yaradı: “Fındık faresinin ne dediğini hatırla / Kafanı besle, kafanı besle.” Hararetli açılış sahnesinden itibaren saykedelik bir hava vardı -tüm bu hapların yanı sıra, zaman düzensiz ilerliyor ve sırıtan Cheshire Kedisi bir an için buradayken bir anda yok oluyordu.

Dodgson’ın en sevdiği yazarlardan biri, Confessions of an English Opium Eater (Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları) adlı eseriyle ünlü Thomas De Quincey idi, ancak homeopatik soğuk ilaçlarla uğraşmasına rağmen, zihni değiştiren ilaçlarla deneyler yaptığına dair somut bir kanıt yok. Yine de, Matrix’ten bir repliğin gösterdiği gibi, uyuşturucu çağrışımları devam ediyor: “Mavi hapı alırsan, hikâye biter, yatağında uyanırsın ve neye inanmak istersen ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, Harikalar Diyarı’nda kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derine indiğini gösteririm.”

Erzincan'dan 121. tır gitti Erzincan'dan 121. tır gitti

Ama hepsi seks ve uyuşturucuyla da ilgili değil. Başka bir eleştiri dizisi, Alice’i politik bir alegori olarak görüyor. Kahramanımız Beyaz Tavşan’ın peşinden atladığında kendini, tüm çılgın, rahatsız edici tuhaflığına rağmen, çabuk sinirlenen bir kraliçe tarafından yönetilen bir yerde bulur -Dodgson’ın, kitabını sevmesine rağmen Kraliçe Victoria hakkında karışık duygular beslediği söylenir- ve burası, Viktorya dönemi Britanya’sına çok benzeyen, karmakarışık bir hukuk sistemine sahiptir.

Peki Alice bu tuhaf diyarda nasıl davranıyor? Yerlilerin işleri yapma tarzıyla kafası karışmış halde, kendi değerlerini neredeyse felaketle sonuçlanacak şekilde empoze etmeye çalışıyor. Bu açıdan roman, sömürgeleştirme için bir alegori olamaz mı?

Bir de Tweedledum ve Tweedledee’nin Alice’e okuduğu şiir olan Mors ve Marangoz meselesi var. Bazı yorumlara göre marangoz, istiridyelerin müritleri olduğu İsa ve mors, Petrus’tur. Diğer eleştiriler, İngiltere’yi temsil eden mors ve marangoz ve kolonilerinin istiridye ile İmparatorluk hakkında olduğunda ısrar ediyor. JB Priestley bile, mors ve marangozun bunun yerine iki farklı politikacı tipinin arketipleri olduğunu öne sürerek tartışmaya ağırlık verdi.

Alice’in maceralarının “gerçek” anlamı hakkında birbirini izleyen nesillerin hayalini kurduğu çılgın ve kaçık teorileri incelemek, değişen sosyal adetlerin bir metni nasıl kökten değiştirebileceğini anlamaktır. Elbette, her çağın kendi geçici heveslerini ve meşguliyetlerini hikayeye yansıtabilmesi, eserin temel zamansızlığının bir kanıtıdır da.

Manşet görseli: Alice Liddell (Sağda) ve kardeşleri Edith (Solda) and Ina (Ortada) (Image: REUTERS)

Kaynak:kalemkahveklavye

Editör: Saliha Kara