Modern olarak nitelendirilen ülkelerde eşitlik, özgürlük, adalet gibi ilkelerin erkekleri kapsadığını biliyor muydunuz?
18. yüzyılda siyasetin demokratikleşmesi, genel oy hakkının yaygınlaşması, yani vatandaşlık temelinde geniş toplumsal kesimlerin siyasete katılması mümkün oldu. Ancak oy hakkı talebi, cinsiyetçi bir anlayışla kadınları dışarıda bırakıyor, modern ulus devletler, bu anlayışı temel alan bir cinsiyet sözleşmesine dayanıyordu.
Kadınlar, vatandaşlık tanımından, oy ve siyasi temsil hakkından dışlanmalarına daha en başta tepki gösterdi. Fakat kadınların eşit yurttaşlık talebi ve bu talep çerçevesinde gelişen siyasal haklar mücadelesi, esas olarak 19. yüzyılın ortasından itibaren Amerika ve İngiltere gibi ülkelerden başlayarak, bu mücadeleyi temel alan kadın örgütlerinin kurulmasıyla etkili bir harekete dönüştü.
Ve 20.yüzyıl'ın başlarında Süfrajetler İngiltere'de ortaya çıktı. Süfrajet kelimesi, oy hakkı anlamına gelen "suffrage" kelimesinden türetildi.
Süfrajet hareketine katılan kadınların amacı, cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmaktı.
Orta sınıftan gelen kadınlardan oluşan süfrajetler; ahlaksızlıkla suçlandı, evde kalmış, anne olmayı becerememiş, evi pis ve dağınık kadınlar olarak nitelendirildi. Çirkin, bakımsız, çirkef kadınlar olarak resmedildiler.
1913'te tüm dünyayı sarsan olan bir olay yaşandı. Emily Davidson adındaki süfrajet, kendini kralın atının önüne attı ve olaydan dört gün sonra hayatını kaybetti.
Süprajetleri ‘tehlikeli militanlar' olarak adlandıran hükümetler bu kadınları tutukluyordu.
Süfrajetler ise tutuklandıkları halde savaşmaya devam ediyor, hücrelerde, açlık grevi yapıyorlardı.
2 Temmuz 1928'de nihayet kadınlar seçme ve seçilme hakkını kazandı.
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte süfrajet hareketleri geçici olarak durduruldu. Savaştan sonra oluşan iş gücü eksikliği, kadınların kamusal hayata girmesine zemin hazırladı.