Son yıllarda çok sık gerçekleştirilen bu ameliyat birçok hasta tarafından araştırılan ve şüpheyle yaklaşılan bir konu olarak öne çıkmakta. Soru işaretlerinize cevap bulabilmeniz için hastanelerin ve konu hakkında uzman doktorların kendi resmi sitelerinde yayınlanan bilgileri bir araya getirerek sizler için derledik. 
Uzmanların konu hakkındaki açıklamalarına gelin bir göz atalım;

TÜP MİDE AMELİYATI NEDİR?

Midenin boyutunu küçültmek, yemek miktarını azaltmak için çeşitli yöntemler uygulanabilir. Obezite cerrahisinde kişiye göre farklı ameliyat yöntemleri kullanılabilir. Bu prosedürler sayesinde kilo verme desteklenir ve ek olarak hormonal değişiklikleri de hareket geçirmektedir. Hormonal değişiklikler, kalp hastalığı ve yüksek tansiyon obezite ile bağlantılı olduğundan bu hastalıkların da önüne geçmesinde etkili olur. 

Tüp mide yani Sleeve Gastrektomi ameliyatı midenin cerrahi işlemle bir tüp (boru) haline getirilmesidir. Sindirim sistemi incelendiğinde bu sistemin hemen hemen bütün organlarının boru şeklinde olduğu görülür. Yemek borusu, bağırsaklar bunların hepsi ince uzun borular şeklinde organlardır. Bu sistemde bir istisna olan mide daha çok gıda alabilmesi ve depo oluşturabilmesi için boru şeklinde değil kese şeklindedir. Ameliyatla midenin büyük bir kısmı geri dönüşü olmayacak şekilde çıkarılarak yemek borusunun devamı ve bağırsaklarla devam eden bir sistem haline getirilmesi tüp mide ameliyatıdır. Mideye bir tüp veya başka bir yabancı cisim yerleştirilmemektedir. Midenin şekli tüp şekline benzediği için tüp mide ameliyatı olarak isimlendirilir.

Tüp mide ameliyatının tek etkisi midenin hacminin küçültülmesi üzerine değildir. Mide küçültülerek tüp şekline getirilirken mideden salgılanan açlık hormonu üzerinde de ciddi etkisi bulunmaktadır. Yemeğe karşı istek azalır, beyin daha az açlık hisseder yani tüp mide ameliyatı sadece mekanik etki değil hormonal etki de oluşturmaktadır.
Tüp Mide ( Sleeve Gastrektomi) Ameliyatı Hangi Hastalıklarda Kullanılır?
Tüp mide birincil olarak bir morbid obezite tedavisidir. Morbid obeziteye eşlik eden birçok hastalık tip 2 diyabet dâhil, bu cerrahi tedaviden yüksek oranda fayda görür. Ancak asıl hedef obezite değil de tip 2 diyabet olduğu durumlarda bypass gurubu ameliyatların başarısı daha yüksektir.

Ayrıca tüp mide ameliyatı ileri derece obezite hastalarında bir geçiş ameliyatı olarak da kullanılabilir. İleri derece obez hastaları bypass grubu ameliyatlara hazır hale getirebilmek için tüp mide ameliyatı kullanılabilir.

TÜP MİDE ( SLEEVE GASTREKTOMİ) AMELİYATI NASIL YAPILIR?

•    Tüp mide ameliyatı genel anestezi altında yapılan bir ameliyattır.
•    Tüp mide ameliyatı neredeyse her zaman kapalı yani laparoskopik yöntemlerle yapılır. Cerraha ve hastaya göre tek delikten veya 4-5 delikten ve hatta robot ile de yapılabilir. Delikler çok küçük olduğu için estetik anlamda ileride sorun yaratmamaktadır.
•    Ameliyat sırasında hata yapıp mideyi çok küçültmemek için yemek borusunun çapı kadar mide girişine bir kalibrasyon tüpü yerleştirilir. Bu kalibrasyon tüpü sayesinde mide yemek borusunun devamıymış gibi küçültülürken aşırı darlık ve tıkanma oluşması engellenmiş olur.
•    Damarlanma ve kanamayla ilgili önlemler alındıktan sonra mide özel kesici ve kapatıcı aletlerle (zımbalama) boydan boya kesilir.
•    İşlem bittikten sonra ameliyatın başında konulan kalibrasyon tüpü çıkartılır.
•    Ameliyat sırasında bir veya birden fazla farklı teknikle kaçak olup olmadığı test edilir. Benzer testler ameliyat sonrasında da yapılabilmektedir.

BU AMELİYAT TEHLİKELİ Mİ?

En net ve en kestirme cevap: Tüp mide ameliyatı tüm ameliyatlar arasında düşük-orta risk grubunda bulunan bir ameliyattır.

Şu tür açıklamaları unutun.
Hiç riski olmayan bir ameliyattır⇒Yanlış.
Çok riskli bir ameliyattır⇒Yanlış.

Daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için şimdi uzun uzun açıklayalım.

Her ameliyat için belirli bir komplikasyon oranı vardır. Başka bir deyişle; ameliyat için gerekli tüm bilgi, tecrübe, donanım, özen ve dikkat hepsi ortaya konulmuş ve her türlü tedbir alınmış olduğu halde -her ameliyat türü için belirli bir oranda- arzu edilmeyen sonuçlarla karşılaşma riski vardır.

Tüp mide -diğer adıyla mide küçültme- ameliyatı geçiren hastaların yaklaşık %1-2'si önemli sorunlar yaşayabilir. Yüzde 3-4 kadarı hafif problemlerle karşılaşabilir. Yüzde %95'indan fazlası ise ameliyatla ilgili hiçbir sorun yaşamadan taburcu olur ve günler içinde olağan gündelik yaşamına döner.

Tüp mide ameliyatı geçirmiş binlerce hastanın takip sonuçlarını gösterir tıbbi raporlarda, ameliyata bağlı hayati tehlike riski üçyüz elli hastada bir yani binde 3 (%0,2 - %0,5) civarında bildirilmektedir.
Bir fikir vermesi açısından diğer bazı ameliyatlarla karşılaştırırsak hayati tehlike riskleri;

Apandisit ameliyatı⇒ binde 1 (%0,1)
Tüp mide ameliyatı⇒ binde 3 (%0,3)
Kalça protezi ameliyatı⇒ binde 4 (%0,4)
Kalp ameliyatları⇒ binde 20 (%2,0)
Kalın bağırsak ameliyatları⇒ binde 35 (%3,5)

Baş ağrınızı dindirecek 10 yöntem! Baş ağrınızı dindirecek 10 yöntem!


Başka bir ifadeyle obezite tedavisi için yapılan tüp mide ameliyatının riski kabaca apandisit ameliyatı riskinin 3 katı, kalp ameliyatı riskinin ise 7'de biri kadardır.

Tecrübeli ve donanımlı merkezlerde ameliyat öncesinde, ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında titizlikle alınacak önlemlerle -riskler sıfırlanamasa bile- büyük ölçüde azaltılabir.

Ancak ileri yaşlardaki hastalarda, obeziteye bağlı ek sağlık sorunları gelişmiş hastalarda, zor kontrol altında tutulabilen genel-sistemik hastalıkları olan hastalarda ise bu riskler daha yüksektir.
Eski bir ameliyat olan Biliopankreatik diversiyon (BPD) ameliyatında mide hacmini azaltmak için midenin boylamasına kesilerek çıkarılması Hess tarafından tanımlanmıştır. Amaç marjinal ülser gelişmesini önlemek, midenin çıkışındaki pyloru koruyarak ameliyatın kısıtlayıcı etkisini arttırmak ve dumping sıklığını azaltmaktır. Hess tarafından tanımlanan tüp mide ameliyatında bırakılan mide poşu 250-400 ml kadardı. Bu boyutta mide poşunun kalori alımını azaltarak kilo kaybı sağladığı Scopinaro tarafından belgelenmişti. Bunlar, ghrelinin rolü keşfedilmeden önceydi.
BPD ameliyatı kompleks bir ameliyat olması, emilim problemleri (protein kalori malnutrisyonu), sık büyük abdest, kötü vücut kokusu ve kötü kokulu gaz çıkarma nedeniyle giderek nadir uygulanan bir ameliyat haline geldi. Benzer şekilde Hess tarafından geliştirilen BPD-DS versiyonu da benzer nedenlerle terkedildi. 
Biliopankreatik diversiyon ameliyatının bir parçası olarak yapılan vertikal gastroplasti, yani bugünkü tüp mide ameliyatının atası ameliyatın kolay parçasıydı. Duodenektomi ve duodenoileostomi aşamaları ise zor kısımdı. Bariatrik cerrahi alanına laparoskopik cerrahinin girmesi cerrahları ameliyatı iki aşamalı olarak yapmaya yöneltti. Bunun altında yatan mantık ta, vertikal gastrektomiyle bir miktar kilo kaybı sağlamak ve özellikle süper obez hastalarda ikinci basamak operasyonu daha kolay hale getirmekti. 

Bazı hastaların ilk basamaktan sonra anlamlı kilo kaybı sağladığının gözlenmesi, sleeve gastrektominin tek başına bir ameliyat olarak doğmasına yol açtı. Maalesef Amerikan Obezite Cerrahisi Derneği de çok az sayıda çalışma ile bu ameliyatı hemen bağrına bastı.

RİSKLER NELERDİR?

Tüp mide ameliyatından sonra görülebilen en ciddi komplikasyon midenin kalan kısmından karın boşluğuna sızma-kaçak olmasıdır. Ameliyatta midenin küçültülüp tüp haline getirilmesi için midenin sol kenarı boyunca yaklaşk 25-30 cm'lik bir zımba hattı oluşturulur. Bu hat 3 sıra halinde uzanan yaklaşık 300 adet minik milimetrik zımbadan oluşur. Kaçak olacaksa bu hatta oluşabilecek milimetrik açıklıklardan kaynaklanır. Konunun ayrıntıları aşağıda sunulmuştur.

Ameliyat sonrası erken dönemde kesilen mide hattından mide içine veya karın içine kanama ihtimali az da olsa vardır. Nadiren birkaç torba kan verilmesi gerekebilir.

Ameliyat sonrası uzun dönemde nadiren yeni oluşturulan midede darlık görülebilir. Endoskopik genişletme ile tedavi edilebilir.

Tüm ameliyatlardan sonra olabilen akciğer enfeksiyonu ve yara yeri enfeksiyonu gibi sorunlar tüp mide ameliyatından sonra da görülebilir. Bunların çoğu hafif seyreder ve iyileşme sürecini pek bozmaz. Bir kısmı hastanede yatış süresini uzatabilir. Antibiyotik kullanımı, derin solunum egzersizleri ve ameliyat sonrası erken dönemde hareketlenme gibi önlemlerle bu tür komplikasyonlar azaltılabilir.

Ameliyat sonrası özellikle ilk bir aylık dönemde vücutta sıvı açığı, protein, vitamin ve mineral eksiklikleri görülebilir. Bu nedenle tüm hastaların özellikle ilk aylarda yakın takip edilmesi şarttır. Bol sıvı, mide koruyucu, vitamin hapı ve protein tozu gibi destekleyici tedbirler gereklidir.

KAÇAK OLUR MU?

Tüp mide ameliyatından sonra kaçak yaklaşık elli-yüz hastada bir görülür. Tüm dünyada obezite cerrahisi alanında çalışan ekipler bu oranın azaltılması için yoğun uğraşlar vermektedir. Zımba hattını dikmek, yapay ya da organik takviye bantlar koymak gibi pek çok yol denenmiştir ancak oran değişmemiştir. Sadece kaçak oluştuktan sonra tedavisi konusunda bazı ilerlemeler sağlanmıştır.

Elbette samimi bir şekilde düşük komplikasyon oranları bildiren merkezler tercih edilmelidir. Ancak bu alanda dünyaya öncülük eden merkezlerin resmi tıbbi raporlarında bile %1-2 kaçak oranları bildirilirken “Yüzlerce ameliyat yaptık hiç kaçağımız olmadı” türünden açıklamalara hep temkinle yaklaşılmalıdır.

Pek çok merkez "binlerce ameliyat yaptık..." ifadesiyle başlayan cümleler kullanmaktadır. Türkiye'de 300'den çok cerrahın obezite ameliyatı yaptığı ve 2016 yılında tüm Türkiye'de toplam 15.000 civarında obezite ameliyatı yapıldığı bilgisi aklınızın bir köşesinde bulunsa iyi olur.

Cerrah seçiminde tecrübe önemsenmelidir. En önemli soru şudur: Cerrahınız kapalı(laparoskopik) ameliyat tekniğine ne kadar hakimdir? Cerrahınızın genel cerrahi tecrübesi nedir, obezite cerrahisi deneyimi ne kadar geçmişe dayanmaktadır. Tecrübesi sadece mide küçültme ameliyatı ile mi sınırlıdır yoksa o bölgedeki diğer (reflü, mide fıtığı, dalak vb) kapalı ameliyat türlerini de uygulamakta mıdır?

Gerçekci olunmalıdır. Deneyimli cerrahlar için de kaçak oranlarının sıfır olması beklenmez. Düşük olması beklenebilir. Tecrübe zorluklarla hiç karşılaşmamış olmak anlamına gelmez. Çok az ameliyat yapmış bir cerrahın da hiç kaçak vakası olmamış olabilir. Deneyim bir açıdan da yaşanmış ve aşılmış zorluklarla geliştirilebilen bir özelliktir.

KAÇAK OLURSA?

Kaçak oranı kadar üzerinde durulması gereken bir nokta da kaçak olursa nelerle karşılaşılacağı sorusudur. Tüp mide operasyonundan sonra kaçakların çoğu ameliyattan sonraki ilk bir hafta içinde olur. Zımba hattından kaçak gelişen hastalar genellikle karın üst kısımda hızla gelişen, bir şeyler yutulmasından hemen sonra daha da kötüleşen bir ağrı hissetmeye başlarlar. Karın ağrısı, ateş ve çarpıntı uyarıcı bulgulardır.
Hastaların bu konuda çok iyi bilgilendirilmiş olması ve cerrahlarıyla iletişim kanallarının sürekli açık olması şarttır. Özellikle ameliyattan sonraki ilk bir-iki hafta boyunca hastalar gerektiğinde saatler içinde kolaylıkla hastaneye ulaşabilir olmalıdır.

Kaçak durumunda bir süre damardan beslenme gerekebilir, karın içine görüntüleme altında dren yerleştirilmesi gerekebilir, mideye endoskopik stend yerleştirilmesi gerekebilir. Haliyle yatış ve tedavi süresi uzayacaktır. Zamanında ve uygun bir tedaviyle hastaların çoğunda sorun kontrol altına alınabilir ve tam düzelmesağlanabilir. Elbette imkanlar hazırsa.

BAŞTAN HAZIRLIKLI MIYIZ?

Hastada kaçak olup olmaması hastanın kendi özellikleri, cerrahi işlem ve carrah ile ilgili bir konu olarak değerlendirilebilir. Ancak kaçak gelişmiş hastanın iyileştirilmesi bunlar kadar hastanenin kadrosu, çapı ve imkanlarınyla da ilgili bir konudur. Bu açıdan ameliyat olunan hastanenin standartları ve kritik hasta yönetimi konusundaki yeterliliği hayati önem taşır.
Zaten obezite tedavisinde hasta seçiminden ameliyat hazırlığına, ameliyat sürecinden geç dönem takibine kadar tüm aşamalarda kurumsal bir muhatap ve organizasyon gereklidir. Bu nedenle daha en başından sadece cerrah bazında bir tercih yapılması yeterli değildir. Kaçak gelişmesi halinde tüm süreci yönetebilecek sabit geniş bir kadroya ve o ekibin elinin altında yüksek standartlarda teknik imkanlara ihtiyaç vardır.

Komplikasyonlar nadir görülüyor olsa bile,

MUTLAKA SORUN ÖĞRENİN?    

*Ameliyatınızı yapacak olan cerrahın; Cerrahi uzmanılığı deneyimi kaç yıldır? Çeşitli kapalı(laparoskopik) ameliyatlar konusundaki deneyimi nedir? Obezite ameliyatları alanındaki eğitimi ve deneyimi nedir?
*Hastanede obezitecerrahisi alanında sertifikalı eğitim almış beslenme uzmanı var mıdır?
*Hastanede endokrin-metabolik sorunları takip edecek endokrinoloji uzmanı var mıdır?
*Ameliyat öncesi-sonrası psikolog-psikiyatr takibi altında olacak mısınız?
*Çoğu zaman önceden farkedilmese bile ameliyat döneminde aşikar hale gelebilen kalp sorunları, uyku apnesi gibi problemleri takip edecek kardiyoloji, gögüs hastalıkları uzmanları var mıdır?
*Hastanede kritik hasta takibi yapacak 7/24 çalışan anestezi-yoğun bakım uzmanları var mıdır?
*Gerektiğinde ileri görüntülemeler, perkutan kateter vb. uygulamaları yürütecek girişimsel radyolog var mıdır?
*Gerektiğinde endoskopik stent uygulayabilecek, bu tecrübeye sahip gastroenterolog var mıdır?

Ameliyat olmayı düşündüğünüz hastaneye karar verirken bu soruları sordunuz mu? Uygun yanıtlar aldınız mı?

Bu soruların komplikasyon çıktıktan sonra akla gelmesi büyük bir talihsizlik olmaz mı? bu öneriye dikkat etmeniz gerekmekte.

MASRAF-MALİYET-TERCİHLER

Sağlıkta güvenlik ve standartlar maliyetten önce gelmelidir.

Azımsanmayacak ölçüde bir maliyeti olan obezite ameliyatlarının bazı küçük hastanelerde oldukca düşük ücretlere de yapıldığı bilinmektedir. Bu olsa olsa tıbbi ve cerrahi standartlardan taviz verilerek mümkündür. Öncesinde check up yapılmamış hatta endokrinoloji uzmanı dahi görmemiş olarak ameliyat olmuş, birkaç günlük hastanede yatışından sonra ortada kalmış, takip için bize başvuran hastalar olmaktadır.

Ameliyatta malzeme, araç-gereç yönünden tıbben kabul edilemeyecek kısıntıların yapıldığı, etik olmayan uygulamaların olduğu yönünde duyumlar mevcuttur. Ucuz tercihler yapılırken bunlar akılda bulundurulmalıdır!

Bazı cerrahların ekonomik nedenlerle part-time ekiplerle, sınırlı imkanları olan hastanelerde obezite ameliyatları gerçekleştirdiği görülmektedir. Bu ameliyatlar tam teşekküllü hastanede çok sayıda branşı ilgilendiren hazırlıklar ve takipler gerektirir. Part-time (sabit olarak bir arada bulunmayan cerrah, ilgili uzmanlık dalları, ekip, hastane gibi) bir organizasyon içinde ameliyat olmayı düşünüyorsanız ameliyat sonrası takip veya bir komplikasyonun tedavisi için nasıl muhatap bulabilirsiniz? Bir daha düşünmenizi öneririz.

Komplikasyonlar nadir olduğu için standartlara uymayan merkezlerde de belki çok sık problem yaşanmamaktadır. Ama bu durum biraz güvenlik donanımı olmayan araç kullanmaya benzetilebilir. "Kaza olmadıkça ..." diye başlayan ekonomik bir hesaptır. Maddi değeri olan şeyler için böyle bir hesap yapılabilir. İnsan hayatı için uygun değildir.

Hastanenin tüm branşlarda deneyimli bir uzman kadrosu bulunmuyorsa komplikasyonlar geliştiğinde baş etmek zordur. İyi düşünmek gerekir: Sadece fazla kilolarla değil onların yarattığı bir kronik sağlık sorunları kompleksiyle ameliyat olunmaktadır, imkanları kısıtlı bir merkezde şimdiye kadar pek bir sorun yaşanmamış olması sizin yaşayacağınız süreci ne kadar garanti edebilir?

Çoğu zaman ciddi bir kafa karışıklığı içinde ilk kriter olarak tüp mide ameliyatının maliyeti araştırılarak karar verilmeye çalışıldığı görülmektedir. Maliyet de elbette önemlidir ancak ilk kriter sağlam standartlarda sağlık hizmeti almak olmalıdır.

Öncelik yukarıdaki sorulara doyurucu yanıtlar aramak olmalıdır. Böylelikle zaten seçeneklerin yarıdan çoğu elenecektir. Kalanlar arasında bir tercih yapmak daha güvenli bir yol olacaktır.

Cerrah ve hastane seçiminde en başta dikkate alınması gereken kriter yüksek standartlarda sağlık hizmeti veren tam teşekküllü merkezleri seçerek sağlığınızı güvence altına almak olmalıdır. Şartlar yeterli, standartlar yüksekse her koşulda şifa ile taburcu olma şansı yüksek olacaktır. İyi hastane seçiminin anlamı da budur.

HİÇ AMELİYAT OLMASAK MI?

OLMAYIN:
Eğer sağlık durumunuz etraflıca sorgulanıp, tetkik edilmeden -check-upyapılmadan- doğrudan ameliyat için kabul ediliyorsanız ameliyat olmayın.
Ultrason, endoskopi yapılmadan, beslenme uzmanı, psikolog, endokrinolog görmeden bir gün içinde ameliyata alınacaksanız ameliyat olmayın.
Ameliyat sonrası uzun dönemde sürekli muhatap olacağınız kurumsal kimlikli bir organizasyon ve takip koşulları yoksa ameliyat olmayın.
Ameliyat olmayı düşündüğünüz merkez her türlü koşulda her branşta sağlığınızı sonuna kadar emanet edebileceğiniz deneyimli sabit bir uzman kadrosuna ve yeterli imkanlarasahip değilse ameliyat olmayın.

OLUN:
Eğer objektif ve titiz bir tibbi değerlendirmeden sonra, kabul ve red kriterleri açıkca ifade edilen bir elemeden geçip ameliyat olması gereken bir hasta olarak seçiliyorsanız ameliyat olun.
Cerrahınızla yüz yüze rahatça görüşüyor -yukarıda anılanlar dahil- aklınıza takılan tüm soruları sorup artısıyla eksisiyle tatmin edici açıklamalar alıyorsanız ameliyat olun.
Tüm olasılıkları ve imkanları iyice araştırıp değerlendirdikten sonra her zaman ulaşabileceğiniz, tümüyle güvebileceğiniz geniş bir kadroya sahip tam teşekküllü bir hastane seçebiliyorsanız ameliyat olun.

HANGİSİ DAHA RİSKLİ? AMELİYAT OLMAK MI? OBEZ OLARAK YAŞAMAK MI?

Aslında "Obezite ameliyatı riskli midir?" sorusundan daha anlamlı olan soru budur. Çünkü söz konusu olan sağlıklı bir insanın durduk yerde az da olsa belirli bir risk alıp ameliyat olması değildir.

Gerçek tercih konusu: kişinin gün geçtikçe sağlığını bozan ve uzun vadede giderek hayatını tehdit eden sonuçlar doğuran bir riskle -morbid obeziteyle- birlikte yaşaması veya ondan kurtulmak için sınırlı ölçüde bir risk alarak ameliyat olup ondan kurtulmasıdır.

Ne yazık ki bir morbid obezite hastası bir taraftan ameliyatın risklerinden korkup ameliyattan uzak duruyorsa, diğer taraftan da başka türlü bir zayıflama şansı olamıyorsa -yani obez olarak yaşamaya devam ediyorsa bu onun risklerden arınmış bir hayat yaşayabileceği anlamına gelmiyor.

Tam aksine ileri derecede obezite var oldukça ilerleyen yaşla beraber; şeker hastalığından yüksek tansiyona, eklem sorunlarından uykuda solunum durmasına, depresyondan meme ve kalın bağırsak kanserleri riskinde artışa, kan yağlarında yükseklikten kalp damar hastalıklarına kadar birçok kritik sağlık sorunu sökün edecektir.

Sıkca bahsedilen risklerine rağmen obezite ameliyatlarının giderek daha yaygın olarak uygulanmaya devam edilmesinin altında yatan gerçek şudur;

Uzun yıllar süren takip çalışmalarında, başlangıçta benzer özelliklere sahip morbid obezite hastaları, ameliyat olanlar ve olmayanlar olarak ayrılıp izlenmiştir. Bu ameliyatlarda karşılaşılabilecek sorunlar terazinin bir kefesine, ameliyat olmadan hastalık derecesinde obez olarak yaşamaya devam etmenin riskleri terazinin diğer kefesine konulduğu zaman obez olarak yaşamaya devametmenindaha riskliolduğu bilimsel olarak açık ve net bir şekilde ortaya konulmuş bir gerçektir.

TÜP MİDEDE KİLO GERİ ALIMI SORUNU

Başlarda BPD-DS’teki gibi büyük bir mide poşu oluşturan cerrahların, tüp mide ameliyatını tek ameliyat olarak yapmaya başlamasıyla, baştaki kilo kaybından sonra kilo geri alımının yüksek oranda görülmesi bir oldu. Sleeve poşunun, yani tüp midenin dilatasyonu, yani genişlemesi kilo geri alımının en sık nedeniydi. İçgüdüsel olarak cerrahlar giderek daha küçük sleeve oluşturarak dilatasyonu engellemeye yöneldiler. 

Kimisi fundusu, kalan veya genişleyen fundusu, suçladı, kimisi büyük bırakılan veya dilate olan antrumu. Tek başına bir ameliyat olarak sleeve kullanıldığında ideal sleeve boyutunun ne olması gerektiği hakkında çok az çalışma vardı. Üstelik midenin oluşturulması sırasında kalibrasyon bujisi kullanılması sleeve poşunu standardize etmez. Bu sadece cerraha oluşturabileceği sleeve hacminin alt limitini gösterir. Pratikte sleeve volümü cerraha bağlıdır. Bu nedenle tüp mide ameliyatı sonuçları cerrahtan cerraha bu kadar farklıdır. 

Bununla birlikte çalışma sonuçları daha küçük mide hacminin daha fazla kilo kaybı sağladığı konusunda hemfikir. Giderek daha fazla veri biriktikçe, uzun sürede daha küçük bir sleeve oluşturmanın anlamlı dilatasyon zamanını sadece geciktireceğini görmemiz muhtemeldir.

TÜP MİDE AMELİYATIYLA İLGİLİ SIK SORULAN SORULAR 

Tüp Mide Ameliyatı Hangi Hastalar İçin Uygundur?

Tüp mide ameliyatı günümüzde morbid obez hastalar için uygulanan cerrahi teknikler arasında en sık tercih edilen yöntemdir. Klasik metabolik cerrahi olarak gecen veya mide bypass ameliyat grubu kadar etkili olmasa da Tip 2 diyabeti düzeltmek konusunda da olumlu sonuçlar alınmaktadır.

Kontrol altına alınamayan diyabet veya ileri derece reflü problemi olan obezite hastalarında tüp mide ameliyatı önerilmemektedir. Obeziteden ziyade diyabet hedefteyse daha etkili yöntemlerin var olduğunu söylemek mümkün. Tüp mide ameliyatını ilerleyen dönemde diğer ameliyat tekniklerine dönüştürme şansı bulunmaktadır. İkinci bir cerrahi ile tüp mideyi mide bypası veya Duodenal Switch gibi metabolik cerrahi tekniklerine dönüştürmek daha kolay bir yoldur.

Tüp Mide Ameliyatı Öncesi ve Ameliyat Günü Nelere Dikkat Edilmelidir?

Tüp mide ameliyatı öncesinde hastalar çok geniş tetkiklerden geçmektedir. Tüp mide ameliyatına engel olabilecek mide ülseri, kalp rahatsızlığı gibi sorunların olup olmadığı değerlendirilir. Öncelikle ameliyata engel sorunlar giderilerek hasta cerrahiye uygun hale getirilir. Bazen cerrahi öncesi uygulanan bu tedaviler aylarca sürebilmektedir. Bunun yanında diyet uzmanları, psikoloji ve psikiyatri uzmanları da hastayı kontrol edip ameliyata uygun olup olmadığını değerlendirmektedir. Önemli olan hastanın obezite ameliyatına sorunsuz girmesidir.

Hasta genellikle ameliyat günü hastaneye yatmaktadır. Ameliyattan sonra da hastanede kalma süresi 2-3 gündür.
Çok ciddi kilo problemi olan ve özellikle karaciğer yağlanması ön planda bulunan hastalarda ameliyattan önce 10- 15 günlük özel bir diyet programı uygulanabilmektedir. Bu özel diyet programı ile karaciğeri küçülterek ameliyatın daha risksiz hale getirilmesi hedeflenmektedir

Tüp Mide Ameliyatından Sonra Tekrar Kilo Alınır mı?

Tüp mide ameliyatından sonra tekrar kilo almak mümkündür. Üstelik ameliyat sonrası takiplerini aksatan ve yeni hayat düzenini kabul etmeyen hastalar arasında kilo alımı çok fazla bildirilmektedir. İnsan vücudu kendini korumak ister. Kendini korumak istediği şeylerden bir tanesi de açlıktan ölümdür. Zaten bu doğal refleksten dolayı obezite hastalığı ortaya çıkmaktadır. Beynimiz vücut depolarımızın dolu olmasını ister. Bu depolar da genellikle yağdır. Vücuda depolayabilecek fazla miktarda enerji verildiğinde yani çok fazla kalori ile beslenildiğinde kilo alımı yaşanmaktadır. Tüp mide ameliyatı sonrasında beslenme bu bakımdan çok önemlidir. Çikolata, dondurma, sütlaç gibi sıvı, az hacim işgal edip çok enerji barındıran yiyeceklerden uzak durulup beslenme kurallarına uyulması halinde geri kilo alımı yaşanmamaktadır.

Tüp Mide Ameliyatından Sonra İz Kalır mı?

Tüp mide ameliyatlarında genellikle kapalı yani laparoskopik yöntem kullanılır. Hastanın durumuna göre laparoskopik cerrahide kullanılan delik sayısı değişebilmektedir. Her bir delik 1-1,5 cm. civarındadır ve delikler estetik yöntemlerle kapatılır. Tüp mide ameliyatından sonra çok küçük bir iz kalabilir ancak bu izler estetik anlamda sorun yaratmamaktadır.

Tüp Mide Ameliyatı (Sleeve Gastrektomi) Sonrası Kabızlık Yaşanır mı?

Tüp mide ameliyatında sonra kabızlık yaşanıp yaşanmaması beslenmeyle ilgilidir. Hasta ameliyat sorası beslenmesine dikkat ederse kabızlık yaşanmamaktadır. Beslenme düzenine dikkat etmeyen, yeterli su içmeyen ve yeterli lifli gıda almayan hastalarda kabızlık görülebilir.  

Tüp Mide Ameliyatının Sonu Yakın mı?

Bütün bu bilgiler ışığında baktığımızda tüp mide ameliyatı bir ilaç veya tıbbi malzeme olsaydı muhtemelen sağlık otoritelerince piyasadan kaldırılacaktı. Maalesef, tüm bu negatif yanlarına karşın tüp mide ameliyatı giderek daha da fazla popülarite kazanmaktadır. Peki ama neden? Ve tüp mide ameliyatı komplikasyonlardan korunmak amacıyla modifiye ve standardize edilebilir mi? 

Tüp mide ameliyatının bu kadar popüler hale gelmesinin nedeni, omentumun büyük kurvatur tarafından disseke edilmesi ve midenin % 60-95’lik kısmının rezeke edilmesinin teknik olarak her laparoskopik cerrah tarafından yapılabilecek kolaylıkta olmasıdır. Bu nedenle sleeve gastrektomi tüm dünyada en yaygın obezite ameliyatı haline gelmiştir. 
Bu hastalar için daha da talihsiz olanı, cerrahın ne yaptığına pek de bağlı olmaksızın ameliyattan sonra belli bir kilo kaybının görüleceği bir balayı periodu olmasıdır. Obezite ise kronik bir hastalıktır ve 2 yıldan sonra takip oranları son derece düşüktür. Bu nedenle, eğer hastalar doğru tekniklerle ameliyat edilmez ve doğru düzgün takip edilmezse, tüp mide ameliyatının yokoluşunu görmemiz kaçınılmazdır. 

Bunu önlemek için her hastada mutlaka ameliyat öncesi endoskopi yapılmalı, sleeve boyutu standardize edilmeli, hastalar en az 5 yıl süreyle yakından izlenmeli ve reflü yönünden endoskopik kontrolleri planlanmalıdır. Böylece, sleeve gastrektominin bariatrik metabolik ameliyatlar arasında kalıcı olması sağlanacaktır. Son söz: “Tüp mide ameliyatı basit görünen, ama öyle olmayan bir ameliyattır!”

Sonuç olarak tüm bu bilgilerden anlıyoruz ki karar verirken bu ameliyatın tüm  avantaj ve dezavantajlarını dikkate alarak bir uzman yardımı dahilinde karar vermenizde çok fayda var. Bu ameliyatı olan hastaların görüş ve önerileri de hem karar aşamasında hem de sonraki süreçte yol haritası çizmenize yardımcı olabilir.

Editör: Merve Kiraz